Aslı E. Perker “Bana
Yardım Et”de (Eylül 2015, Everest yay.) sürekli uykusuzluk çeken, bir türlü
yeni romanını yazmaya başlayamayan bir yazarın Avusturya’daki bir yazar
programı için gittiği küçük şehirde yaşamına giren 130 yaşında bir kadın, bir
kedi ve yürüme engelli bir genç adamla yaşadıklarını anlatıyor.
Romanın yazarıyla aynı adı taşıyan Aslı, doktor anne
babasının kendisine vakit ayıramaması nedeniyle anneannesi tarafından
büyütülmüştür. Anne-babası Cihan Hanım’la Cihan Bey belki de ebeveynlik
görevlerini yerine getiremediklerinin bilincinde olduklarından kızlarının
gönlünce yaşamasına, istediği işi yapmasına destek olmaktadır. Aslı’nın yapmak
istediği iş de yazarlıktır. Çok satmasa da kendisini yazar olarak
nitelendirebileceği iki kitabı yayımlanmıştır. Arzu ettiği başarıya
ulaşamamıştır ama yazmaktan da vazgeçmeye niyeti yoktur. “Yazarın yazamama hali
veya yazar tıkanması” söz konusudur. Aslı anneannesini kaybetmesi, yalnızlık,
uykusuzluk, İstanbul’daki yaşamın hızının ve karmaşıklığının dikkatini
toplamaya ve yazmaya odaklanmasını engellemesi gibi nedenleri olabileceğini
düşünür. “Tebdili mekânda ferahlık vardır.” Bir yazar programı ile Avusturya’daki
adı verilmeyen küçük kente de bu duygularla gider. Hatta hiç kedi sevmemesine
rağmen tek seçenek olduğu için evdeki kediye bakmak koşuluyla kiraya verilen
daireyi tutar.
Sessiz sakin bu küçük kentte tek başına kalınca yapacak tek
iş olarak yazmaya başlar ve yavaş yavaş “yazar tıkanması”nı aşar. Üstelik bu
kentte anneannesinin ölümü ile boş kalan anne sevgisi gereksinimini
karşılayacak yaşlı bir dost, kalbindeki boşluğu doldurabileceği bir sevgili de
bulacaktır.
İki aylığına kiraladığı Hemşire Julia’nın evinde kendisini
evin kedisi Suzi karşılar. Hiç kedi sevmeyen Aslı hızlı bir şekilde kediye
alıştığı gibi onunla dostluk kurar ve kedinin söylediklerini anladığını fark
eder. Bir süre sonra da Suzi’nin anneannesinin reenkarne olmuş hali olduğuna
inanmaya başlar, onunla dertleşmeye, sırlarını paylaşmaya başlar. Ama
anneannesinin yerine dolduracak asıl kişi Hemşire Julia’nın bakımını yaptığı
Daniella’dır.
Daniella daha ilk görüşte Aslı’yı etkiler ve kendine bağlar.
İyi bir müzisyen ve öğretmen olan Daniella’nın evinde gördüğü fotoğraflardan
ihtiyar kadının en az 130 yaşında olması gerektiğini hesaplar. Daniella
defalarca intiharı denemesine rağmen bir türlü ölmemektedir.
Daniella’nın evinin bahçesinde ise ilk görüşte âşık olacağı
Hakan’a rastlar. Hakan yürüme engelli bir gençtir ve bahçıvanlık yaparak
hayatını kazanmaktadır. Engelli olmasını sorun etmeden kendisine yürekten
bağlanmış bir sevgilisi vardır ve onunla uyum içinde bir gelecek planlamıştır.
Evlilik hazırlıkları yapmaktadır. Durumu, gelecek planları Hakan’ın da ilk
görüşte Aslı’ya âşık olmasını engellemez.
Aslı gözlerinin altında gün geçtikçe büyüyen kara halkalar,
tarak yüzü görmemiş saçları ve hemen hiç değiştirmediği giysilerle çok kötü
görünümdedir. Ruhsal durumunun pek de iyi
olmadığını ve gün geçtikçe daha da kötüleştiğini düşündürmektedir. Bu haline
rağmen Aslı uzun zamandır aradığı aşkı bulmuş olsa bile durumu mantıksal açıdan
analiz etmeyi ihmal etmez. Yani hemen kendini aşka bırakmaz. Hakan ne kadar
yakışıklı, etkileyici bir adam olsa da engellidir ve birliktelikleri birçok
pratik sorunla karşılaşacaktır. Tekerlekli sandalye ile dolaşan birinin
İstanbul’da yaşaması çok zordur. Ama Aslı aşkı için bu küçük sıkıcı kentte
kalmayı da aklından geçirmez. Yani aşka hazırdır ama fedakârlığa değil. Üstelik
Hakan’ın sevgilisi Sophie güzel bir kadındır ve kendi hali ile
karşılaştırıldığında Aslı geçici bir heves de olabilir Hakan için.
Aslı E. Perker özellikle ilk bölümlerde yazarlık tıkanmasına
örnek olabilecek bir anlatımla olsa da romanı üç boyutta geliştirdikten sonra
yani giriş bölümünü biraz uzunca tutarak aşmayı başarsa da gelişme bölümünü es
geçip tek bir boyutta hızla sonuca ilerliyor.
Daniella’nın fark ettirmese de ağır bir kanser hastası olduğu ortaya
çıkıyor ve onun teklifi ile iki kadın ve kedi bir konseri izleme bahanesi ile
Viyana’ya gidiyorlar. Beklenen final de
geliyor. Oysa biz okur olarak “Aslı uykusuz gecelerde kapıldığı derin
depresyonla tüm bunları hayal etti ve roman olarak mı yazdı, yoksa yaşadı mı?
Yaşadı ise, satır arasında anıştırıldığı gibi anneannesini öldürdü mü? Kediyi
anneannesi yerine koymasını göz önüne alarak ruh hali ne duruma geldi? Bu ruh
hali ile Hakan’la ilişkisini yürütmeyi nasıl başardı?” gibi sorularla baş başa
kalıyoruz. 22.10.2015
Yorumlar