Hammadde



Jörg Fauser’in “Hammadde”si (Eylül 2015, çev. Levent Konca, Sel yay.) bildik bir yerde, İstanbul’da, Sultanahmet’te ucuz otel odalarında başlayıp soğuk savaş yıllarının Berlin’inin işgal evlerinden geçip Frankfurt’un alkolik müdavimleriyle tanınan birahanelerine uzanıyor. Jörg Fauser Alman Yeraltı Edebiyatının öncü yazarlarından sayılıyormuş. Biz adını “Hammadde” ile duymuş olsak da Google’da arattığınızda 2004’de Radikal Kitap’ta yayımlanmış “Tutunamayanlardan” başlıklı bir yazıda (sanırım Ümran Kartal’ın yazısı, ama belirtilmemiş.) “Jörg Fauser, öldüğü günden bu yana Almanların altkültür kahramanı olarak kaldı” ifadesi ile karşılaşıyoruz. Hızlı yaşamış, genç ölmüş.
Fauser 1944 Frankfurt doğumlu. Uzun süre İstanbul ve Londra’da yaşamış. Havaalanında bagaj işçiliği, üniversitede gece bekçiliği, merkez bankasında memurluk gibi işler yapmış. Eski bir uyuşturucu bağımlısı. Büyük bir irade ile uyuşturucu alışkanlığından kurtulmuş ama bu kez de alkole bağlanmış. 1974’de otuz yaşındayken yazarlık ve çevirmenlik yaparak geçinmeye başlamış. Roman, öykü ve şiirleri yayımlanmış. 43. yaşını kutladığı gece sarhoşken kullandığı arabasıyla bir kamyonun altına girerek yaşamını noktalamış.
Bu yaşam öyküsünü okuduğunuzda Jörg Fauser’in “Hammadde”de kendi yaşamını anlattığını anlıyorsunuz.
Cağaloğlu’nda beş katlı eski bir binanın çatı katındaki sefil bir odada arkadaşı Ede ile birlikte kalıyorlar. Ede sürekli resim yapıyor kahramanımız da keçeli kalemlerle durmaksızın yazıyor. Beş paraları yok ama otelde kalmayı da, tek tutkuları olan uyuşturucuyu temin etmeyi de başarıyorlar. 1960’ların sonu. Vietnam Savaşı bitmek üzere, Çiçek Çocukları’nın yerini 68 Kuşağı’nın devrimci gençleri alıyor.
Polisin bir operasyonu sonucunda soluğu önce hapishanede sonra da Edirne’de sınırın öte tarafında alıyor. Bu gelişme severek yaşadığı İstanbul’dan kapı dışarı edilmesini getirdiği gibi hayırlı bir şeye vesile oluyor ve Harry uyuşturucu kullanmayı bırakıyor. Doğu Almanya’nın ortasında bir özgürlük kalesi gibi duran Berlin’e gidiyor. İşgal evlerinde komün hayatı yaşarken hayatını yazar olarak sürdürmeye karar veriyor. Bu noktadan itibaren de roman yeraltı edebiyatının seçkin bir örneği olmanın yanında bir varoluş ya da kendini yetiştirme (bildung) romanı halini de alıyor.
İstanbul’dan beri not defterine yazdıklarını sevgilisi Sarah’nın hediye ettiği daktilo ile temize çeken Harry yazdıklarının çok farklı şeyler olduğunun, edebiyat dünyasına kolayca kabul edilmeyeceğinin farkında ama işinin ne kadar zor olduğunu bilmiyor. Yazdıklarını sürekli yayınevlerine yolluyor ve sürekli red cevabı alıyor. Çünkü yanlış adreslere başvuruyor. Onun kendine has yazım biçimini bildik büyük yayınevleri değil ancak kendisi gibi insanların kurduğu küçük, marjinal yayınevleri anlayabilir. Bir süre sıkıntı çekip, yazarlıktan vazgeçme aşamalarına gelse de sonunda kendine uygun yayınevini buluyor ve yazdıkları basılıyor. Ama yayımlanmakla iş bitmiyor, aksine yeni başlıyor. Bundan bir adım ötesi kitabınıza okur bulmaktır. Ne yazık ki bu yazım türüne okur bulmak da kolay değildir ve Harry’nin çilesi bir süre daha devam edecektir.
Jörg Fauser’in “Hammadde”si ve kahramanı Harry’nin “yeraltı edebiyatı”nın neresinde durduğu sorusunu sormamak elde değil. İlk bakışta Jörg Fauser’de bir Bukowski hali var. Devamlı içki içiyor, devamlı yazıyor, yayınevleri yazdıklarını sürekli reddediyor. Bukowski’yle benzer bir şekilde kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak eserlerini yazıyor. Onun gibi yaşamda, aşkta ve işte dikiş tutturamıyor. Jack Kerouac gibi junki’likten alkolikliğe geçmiş. Yine Kerouac gibi aslında toplumun ve ailenin değerlerine saygılı, onlara saldırmıyor ama onların da kendi yaşam biçimine ilişmemesini istiyor. Bukowski ve Kerouac’da olan Jörg Fauser’de hissedemediğimiz “yaşam felsefesi” eksikliği. Yazma tutkusunu bir yana bırakırsak aslında dayatılan yaşam biçimiyle, o yaşam biçiminin insanları ile bir meselesi yok. Bukowski ve Kerouac’ın aksine hâlâ arayış içinde. Sıradan bir yaşama, düzenli bir işe, aile yaşamına razı olabileceğini de düşündürüyor.
Jörg Fauser “Hammadde”de 60’lı yılların sonundan başlayarak bir yazarın varolma savaşını anlatırken gençliğin ve tabii Avrupa’nın nasıl bir değişim yaşadığını da konu ediniyor. Fauser’den Türkçeye çevrilecek yeni kitapları merakla bekleyeceğim.
29.10.2015

Yorumlar