En çok eleştirilen kurumlardan biri, belki de ilki edebiyat
ödülleri. Ödüller, kimin adına, kimler tarafından, kime verildiğine bakılarak
değerlendirilir, önemsenir ya da ciddiye alınmaz ama her şartta hakkında
konuşulur. Hele sosyal medya çağında bol bol spekülasyonu yapılır. Hemen her
zaman da ödülü kazanan eleştirilerin asıl hedefi olur. Hak etmediği düşünülür,
jürinin haksızlık yaptığına inanılır, ödül kararının ardında kötü niyet aranır.
Bu Nobel Edebiyat Ödülü için geçerli olduğu kadar ülkemizin güzide bir
kasabasında hiçbir eseri yayımlanmamış kişilere verilen anma amaçlı bir ödül
için de geçerlidir.
İnternette “Türkiye’de edebiyat ödülleri” diye arama
yaptığınızda Taylan Kara’nın “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?”
yazısı çıkıyor. Taylan Kara genel hissiyatı iyi özetlemiş. “1. Türkiye’de
edebiyat ödülleri birkaç kişinin kişisel kontrolü altındadır. 2. Ödül
jürilerinin büyük çoğunluğu hep aynı insanlardan oluşmaktadır. 3. Ödül
jürilerinin çoğu yarışmacıların eserlerini okumamaktadır. 4. Ödül vermede,
edebiyat dışı ölçütler kullanılmaktadır. 5. Verilen bazı ödüllerden, ödül
jürisi dahi haberdar değildir” (bkz. gunzileli.com/2014/06/30/taylan-karaturkiyede-edebiyat-odulleri-nasil-verilir/#ixzz3sEaXWCZd
). Sonuç olarak da bir “ödül oligarşi”sinin var olduğu, bu oligarşinin Türk
edebiyatını vasatlaştırdığını söylüyor. Kara’nın yazısına koltukname.com’da iki
yıldır yayımlanan araştırmalar kaynaklık ediyor. Türkiye’de 23-25 ödül
verildiği ve bu ödüllerde 115 jüri üyesi bulunduğunu, jürilerde birden fazla
kez üyelik yapanların oranının % 31 olduğu belirtiliyor. Hem ödüllerin hem de
jüri üyelerini tek tek isimleri de veriliyor. Yararlı bir çalışma ama ödül
sayısının 25’den fazla olduğunu biliyorsanız, eksik. Etkili ve üzerinde
konuşulabilecek ödüller söz konusu ise de bu sayı çok fazla.
Edebiyat ödülleri ile ilgili eleştirilerde kanıt ve veri
olmadan iddiada bulunmak, söylentilere dayanarak yargıya varmak gibi önemli sorunlar
var. Temel soru; edebiyat ödülleri yeni yazarlar mı yaratıyor yoksa var olan
durumu mu yansıtıyor? Eğer ödül yıl içinde yayımlanmış bir esere veriliyorsa
var olan durumu yansıtır, yani yeni bir şey
yaratamaz. Üstelik Türkiye’deki neredeyse tüm edebiyat ödülleri adaylar arasından
seçilen bir esere verildiği için jürinin edebiyat dünyasını belirlediği tezi de
çok abartılıdır. Bu ödüllerin “haksız” bir şekilde verildiğini düşünüyorsanız
katılmazsınız. Katılım olmayan edebiyat ödülü de zamanla işlevini kaybeder ve
biter. Edebiyat tarihimizde böyle yok olmuş çok edebiyat ödülü vardır.
Yayınlanmış esere verilen ödüllerin en önemlilerinden biri
Sait Faik Hikaye Armağanı. “İnsanlar İçinde Bir İnsan (Sait Faik Hikâye Armağan
Antolojisi (1955-2007)” adlı Nursel Duruel’in hazırladığı, Yapı Kredi
Yayınları’dan yayımlanmış bir antolojisi var. 1955’de ödülü paylaşan Haldun
Taner ve Sabahattin Kudret Aksal’la başlıyor, 2007’de ödülü alan Selma Fındıklı
ile son buluyor. Eleştirilen jüri sistemi ve kazananların nitelikleri açısından
ödül tartışmaları için önemli bir belge.
Yayımlanmamış eseri değerlendirenler kast ediliyorsa, bu tür
çok az edebiyat ödülü var. Bunların ilk akla geleni de “Yaşar Nabi Nayır
Gençlik Ödülleri”. 25 yıldır şiir ve öyküde yayımlanmamış dosyaya veriliyor. 25.
yıl dolayısıyla Varlık Yayınları bir antoloji yayımlamış. Enver Ercan’ın
önsözüne göre Cevdet Kudret, Melih Cevdet Anday, Nezihe Meriç, Leyla Erbil gibi
isimler jüride yer almış. Jüri üyeleri sık sık değişmiş. Jürilerde çok yer
aldığı için eleştirilen Doğan Hızlan da diğer adlar da mevcut jürisinde yer
almıyor. Mehmet Erte’nin hazırladığı antolojiye baktığınızda ödül
genellemelerin aksine ve amacına uygun olarak yeni şair ve öykücüleri edebiyata
kazandırmış. Ödülü kazananların büyük bir bölümü önemsediğimiz, yazdıklarını
merakla okuduğumuz isimler. Antoloji de bunun somut kanıtı olarak duruyor.
25.11.2015
Yorumlar