Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve Diyarbakır Baro
Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin hemen ardından düzenlenen zirvede AB
üyesi 28 ülkenin liderleri Başbakan Ahmet Davutoğlu ile biraraya geldi. Bu
zirvede Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin, yayınlama özgürlüğüne
getirilen kısıtlamaların ve gazetecilerin haber yaptıkları için hapis
edilmesinin de gündeme alınacağı umuluyordu.
Can Dündar ve Erdem Gül de daha tutukluluklarının ilk
gününde, Silivri’de kaleme aldıkları mektupta “Düşünce ve ifade özgürlüğü,
mensubu olduğumuz uygarlığın vazgeçilmez değeridir. Bu özgürlüğü kullandığımız
ve halkın haber alma hakkını savunduğumuz için tutuklu yargılanıyoruz” diye
başlayıp “Mülteci sorununa çözüm arzunuzun, Batı dünyasının da temel
değerlerinden olan insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü hassasiyetinize
engel olmayacağını ummak istiyoruz” diye sözlerini bitiriyorlardı.
Can Dündar ve Erdem Gül’ün düşünce ve ifade özgürlüğü
çağrılarına Avrupa Birliği’nden somut bir cevap gelmedi. Haberlerden zirvede
düşünce ve ifade özgürlüğü sorununun konuşulmadığı anlaşılıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker durumun
farkında olmalı ki mültecilerle ilgili anlaşmanın Türkiye ile “AB'nin insan
hakları ve basın özgürlüğü konusunda temel görüş ayrılıkları bulunduğunu
gözardı etmelerine yol açmayacağını” söylemiş. Zirvede konuşulmasa da
Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıların ve gazetecilerin
cezaevinde tutulmasının da Avrupa Birliği'nin gündeminde olduğunu söylüyor AB
yetkilileri.
Peki AB’nin Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin,
yayınlama özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar hakkında gerçek tavrı nedir? Hemen
her olaydan sonra yapılan rutinleşmiş açıklamalar dışında AB’nin Türkiye’ye
yönelik bir yaptırımını, girişimini duydunuz mu?
AB’nin Türkiye’ye yönelik bir beklentisi olduğunu
sanmıyorum. Türkiye’yi AB’ye tam üye olarak almayacakları için düşünce ve ifade
özgürlüğüne yönelik baskılara karşı gerçek anlamda bir girişimleri olmadı.
İlerleme raporlarında yıllardır tekrar edilen sorunların neden çözülmediğini
bile Türk muhataplarına sormadıkları anlaşılıyor. Böyle bir şey olsaydı AB’ye uyuma
doğru bir ilerleme kaydedilirdi. Aksine ard arda çıkartılan yasalarla, temel
haklara aykırı uygulamalarla eskiye nazaran ciddi bir gerileme söz konusu. AB
Türkiye için artık “Gerileme Raporu” hazırlasa çok daha iyi olacak.
Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi için 10 yıldır müzakereler
yapılıyor. Bu müzakerelerde çeşitli fasıllar. bu fasıllarda da aday ülkenin
yapması gereken yasal ve idari düzenlemeler var. Bu düzenlemelerle aday ülke
fasılda ele alınan alanda AB işe uyum sağlıyor. Türkiye'nin AB'ye katılım
müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış. Bugüne kadar 14 fasıl müzakerelere
açılmış. 14 fasıl ise AB Konseyi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nce bloke
edilmiş. AB Konseyi’nde görüşülmesi süren fasıl sayısı da dokuz (bkz. ab.gov.tr/index.php?l=1&p=65).
Bunlardan ikisi doğrudan insan haklarıyla ve tabii düşünce ve ifade
özgürlüğüyle ilgili olan “Yargı ve Temel Haklar” başlıklı 23. ve “Adalet,
Özgürlük ve Güvenlik” başlıklı 24. fasıllar. Bu fasıllar tamamlandığında
Türkiye’de hapiste gazeteci kalmaz. Çünkü özgürlükçü yasalar çıkartılmış, bağımsız
bir yargı kurulmuş olur.
AB – Türkiye zirvesindeki pazarlıkta kozların elinde
olduğunu gören Türkiye yıllardır dondurulmuş bulunan müzakerelerin başlamasını,
yeni fasıllarının açılmasını gündeme getirmiş. AB de bu isteği olumlu karşılamış.
Açılması öngörülen fasıl 17. “Ekonomik ve parasal politika”.
Türkiye’den insan hakları ve basın özgürlüğü
beklentilerinden vazgeçmediklerini söyleyen AB yetkilileri müzakerelerin
yeniden başlaması söz konusu olduğunda da düşünce ve ifade özgürlüğünü konu etmiyor.
“23. ve 24. fasılları açalım” demiyor. Ben buradan AB’nin Türkiye’den öncelikli
beklentisinin insan hakları ve düşünce özgürlüğü olmadığını, gazetecilerin
özgürlüğü konusunda da samimi olmadığını anlıyorum.
02.12.15
Yorumlar