Moskova’ya yolu düşen biraz okumuş yazmış, biraz kendini
entelektüel hisseden her Türk’ün ilk ziyaret etmek istediği yer Nâzım Hikmet’in
mezarıdır. Yazarların, sanatçıların listesinde Nâzım Hikmet’in ömrünün son
yıllarını yaşadığı ve hayata veda ettiği evi de vardır.
2011’de Moskova’ya gidişimde benim de aklımda bu iki adres
vardı.
Rusya’nın İstanbul Kitap Fuarı’na, Türkiye’nin Moskova Kitap
Fuarı’na onur konuklukları söz konusuydu. Fuar çalışmalarının yanında o dönem
Uluslararası Kitap Fuarları Organizasyon Komitesi Koordinatörü olan Ümit Yaşar
Gözüm’ün hazırladığı Rus edebiyat çevreleri, yayıncı ve yazar örgütleriyle
toplantıları içeren yoğun bir programız vardı. Yine de zaman yaratıp Nâzım
Hikmet’in Novodeviçi Mezarlığı’ndaki mezarını ziyaret etmeyi denedik ama biz
gelmeden beş dakika önce kapılar kapanmıştı.
Nâzım Hikmet’in mezarını fotoğraflardan biliyordum. Mezar
taşının görkemi gözümün önündeydi. Evini ise ilkin şiirlerinden öğrenmiş, o
küçücük evde sevdiği kadınla yaşayan dev adamı, dar merdivenlerini, avlusunu,
avlusundaki çöp kutularını hayal etmiştim. Sanıyorum 80’li yıllarda yayımlanan
ve o zamana göre lüks sayabileceğimiz bir baskı ile yayımlanmış bir kitapta da
Nâzım Hikmet’in ünlü balıkçı tişörtü ile verdiği pozlarda evinin görüntüleri
ile karşılaşmıştım.
Fuarda Türkiye ulusal standını ziyarete gelen gazeteci Suat
Taşpınar daha önce varlığını bilmediğimiz Nâzım Hikmet Kütüphanesi’nden söz
etti. Kütüphane şehir merkezinin biraz dışında, Nâzım Hikmet’in evinin de
bulunduğu mahalledeydi. Biz de İstanbul’a dönmek için havaalanına giderken bu
kütüphaneyi ziyaret ettik. 59 Numaralı Nâzım Hikmet Kütüphanesi’ni
ziyaretimizin öyküsünü de yazmıştım. Ulitsa Novopesçayana 23/7 adresindeki
kütüphane Stalin döneminde yapılmış dev blokların birinin altında yer alıyordu.
Küçük, şirin bir halk kütüphanesiydi. Bize rehberlik eden Moskova’da yaşayan
dostların verdiği bilgiye göre kütüphanin hemen yakınında da Nâzım Hikmet’in
evinin bulunduğu bina yer alıyordu. Evde Vera Tulyakova Hikmet’in kızı Anna
Stepanova’nın yaşadığını ve evi annesi gibi onun da Nâzım Hikmet’in yaşadığı
haliyle koruduğunu anlattılar. Evi belki ziyaret edebilirdik. Çok istememe
rağmen böyle bir ziyaretten rahatsız olacaktım. Zira gidilecek yer halen
yaşanan bir evdi. Anna Stepanova arandı. Neyse ki bulunamadı. Apartmanın
kapısının önünde, Nâzım Hikmet’in orada yaşadığını belirten büyük şiltin
altında fotoğraflar çektirdik. Nâzım Hikmet’in pencereden baktığını, o kaldırımda
yürüdüğünü, apartmanların arasındaki parkta dinlendiğini hayal ettim. Binanın
geniş kemerli girişine, avluya, çöp kutularına göz attım ama kapı kapalı olduğu
için merdivenlere bakma olanağım olmadı.
Arif Keskiner ve M. Melih Güneş’in hazırladıkları “Nâzım’ın
Evinde Vera’nın Sofrası’nda” (Ocak 2016, Mitos Boyut yay.) adlı kitabı kargo
paketinden çıkartıp karıştırmaya başlayınca belleğimde bu anlar canlandı. Hemen
okumaya başladım.
“Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrası’nda” kitabı bir projenin
parçası. Şişli Belediyesi16 Ocak’ta Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da
yer aldığı Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nin açılışını
yaptı. Açılışla aynı gün “Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrası’nda” sergisi de
açılmış. Serginin esin kaynağı Vera Tulyakova Hikmet’in 1977 ve 1978 yıllarına
ait, Nâzım Hikmet’in fotoğraflarını içeren iki duvar takvimini adeta bir müze
ziyaretçi defteri gibi değerlendirip, yıllar boyunca evinde ağırladığı bazı
konuklarının imzalamasını, içinden geçenleri kısaca yazmalarını sağlaması olmuş.
O duvar takvimlerinden yola çıkarak sergi oluşturulmuş. Sergi 16 Şubat’a kadar
sürecek.
“Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrası’nda” kitabında bu takvim
sayfalarına bir – iki cümle ile duygularını yazıp imzalarını atan
ziyaretçilerin ve çeşitli zamanlarda evi ziyaret etmiş kişilerin birbirlerinden
bağımsız olarak anlattıkları ya da kaleme aldıkları anıları yer alıyor. Kitapta
Adalet Ağaoğlu, Aziz Nesin, Anna Stepanova, Ara Güler, Arif Keskiner,
Ataol Behramoğlu, Can Dündar, Coşkun Aral, Fatma Girik, Genco Erkal,
Hakan Aksay, Hülya Arslan, Orhan Kemal, İlki Güneş Fenercioğlu, İrina
Fedyunina, M. Melih Güneş, Mergül Kotil, Nadyejda Litvinova, Naum
Kleyman, Nazar Büyüm, Nebil Özgentürk, Necati Şahin, Nedim Gürsel, Ömer Polat,
Şanar Yurdatapan, Türkân Şoray, Uğur Büke, Yavuz Tanyeli, Zeliha Berksoy ve
Zeynep Oral’ın yazı ya da söyleşileri bulunuyor.
“Nâzım’ın Evinde Vera’nın Sofrası’nda” kitabında
anlatılanlardan anlaşılıyor ki Vera Tulyakova Hikmet “Burası Türkiye’nin
evidir” düşüncesi ile benzersiz, yaşayan bir müze yaratmış ve kendisi bu
müzenin fahri mihmandarı olmuş. Onlarca yıl özel konukları misafir etmiş.
Onlara sofralar kurmuş. Nâzım Hikmet’le ilgili anılarını anlatmış, konuklarının
da anılarını yad etmelerine vesile olmuş. Müze evi ziyaret edip Vera Hanım’ın
konuğu olanlar sadece yazarlar, aydınlar, sanatçılar değil, sizin benim gibi
sıradan vatandaşlar da var. Vera Hanım samimiyetine inandığı herkese kapısını
açmış.
Vera Tulyakova Hikmet “Ben kiminle evlendiğimi onu
kaybettikten sonra anladım” demiş Genco Erkal’a “Çok gençtim. Kafamda kavak
yelleri esiyordu. Arkasında bıraktığı boşluk yıllar geçtikçe daha çok içimi
acıtıyor. Keşke filmi geri sarıp, bugünkü kafamla o günleri yeniden
yaşayabilseydim.”
Çok genç yaşta sevdiğini, eşini kaybetmiş Vera ama ölene
kadar onun anısıyla yaşamakla kalmamış, o anıyı büyük bir saygıyla paylaşmış.
Evi olduğu gibi korumuş. Zeliha Berksoy’un sözlerinin altını çizelim; “Nâzım
müstesna bir insan, çünkü öleli ne kadar olmuş ve o ev aynen öyle duruyor.
Sadece kişisel bir güçle duruyor orası, tamam kapısında bir plaket var,
kıymetini bilmişler ama orayı müze olarak yaşatmak; Nâzım zamanında kalmış, her
şeyi orada, o şekilde canlı tutmak. O kırmızı koltuk, masa. Bunlar önemli
şeyler, yani bu başka bir ahde vefa, başka bir duruş, yani başka bir saygı,
sevgi.”
Kitapta çok ilginç anılar, tanıklıklar var. Sadece Nâzım Hikmet’in evi,
Vera Tulyakova Hikmet’in olağanüstü misafirperverliği anlatılmıyor. Türkiyeli
yazar ve sanatçıların bir dönemine Moskova günleri aracılığıyla tanıklık da
edilmiş oluyor. Anlatılanlara gülüyor, üzülüyor, hatta kızıyorsunuz. Kitabı
dolduran birbirinden güzel, belge değeri yüksek ve çoğu görülmedik fotoğraflar
da cabası... 11.02.2016
Yorumlar