“Devlet kütüphaneleri tasfiye ediliyor. Kitaplar
hurdacılara, kağıtçılara veriliyor. Ankara’da Milli Kütüphane’nin kitapları
ihale usulüyle kilosu 20 kuruştan kitapçılara satıldı” diyor Antalyalı Sahaf
İlhami Dilek. Dilek’in Antalya Körfez Gazetesi’nde çıkan söyleşisinin bu bölümü
sosyal medyada çok yankı buldu, tartışıldı. Dilek’in belirttiği gibi yeni bir
haber değil bu. “Milli Kütüphane tarafından Hurdasan’a gönderilen 147 ton kitap
ve yazılı materyalin içinde tarihi çok eskiye dayanan yüzlerce nadide eserin
sahaflara kilosu 15-50 kuruşa satıldığı ortaya çıktı” diye yazmış Hürriyet 9
Aralık 2013’de. Ben de 5 Aralık 2013 tarihli “Kütüphanede Kitap Çürütmek”
başlıklı yazımda konuya değinmiştim. Hurda kağıt diye satılan kitapların
arasında çok değerli el yazmaları vardı. Hurdacıdan alınan bu kitaplar daha
sonra sahaflara satılmıştı. Ve bu olay ilk değildi. 2007’de ve 2011’de de Milli
Kütüphane’den hurda diye tonlarca kitap satılmıştı. Diğer kütüphanelerde de çok
değerli el yazmalarının “hurda” diye koleksiyondan çıkartılıp kiloyla satıldığı
söyleniyor.
Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik “Milli
Kütüphane’de pek çok eserle ilgili suç teşkil eden uygulamalar tespit ettik”
diyerek soruşturma açıldığını belirtmişti. 3 yıl sonra “Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, Milli Kütüphane'deki yolsuzluk iddialarına ilişkin yürütülen
soruşturma kapsamında, aralarında eski Milli Kütüphane Başkanı T.A'nın da
bulunduğu 29 kişi hakkında ‘ihaleye fesat karıştırmak’ ve ‘rüşvet’ suçlarından
iddianame düzenledi” haberi çıktı (Hürriyet, 6 Ocak 2016). İddianame halen 12.
Ağır Ceza Mahkemesinde değerlendirme aşamasındaymış. İddianamesi bile üç yılda
yazılabilen yıllar sürecek bir yargılama sonucu adalet tecelli eder mi
bilemiyorum ama “hurda” diye tasfiye edilen kitapların kütüphanelere geri
dönmeyeceğine emin olabiliriz.
Milli Kütüphane Türk kültür, bilim, edebiyat ve sanatının
“milli arşivi” olması amacıyla özel bir yasayla kurulmuş. Bu özel
görevlendirmenin yanısıra 22 Şubat 2012’de yenilenen Derleme Kanunu’na göre
“ülkemizin kültürel varlığı ile bilgi birikimini oluşturan fikir ve sanat
eserlerinin basılmış veya çoğaltılmış nüshaları etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir
biçimde toplanması, gelecek kuşaklara aktarılması, elverişli ortamlarda
saklanması, korunması, düzenlenmesi ve
toplumun bilgi ve yararına sunulması” amacıyla derleme kütüphanesi olarak
görevlendirilmiş. Türkiye sınırları içinde basılan veya çoğaltılan, her türlü
eseri, materyali derleyip korumakla yükümlü. Yani Milli Kütüphane’nin
koleksiyonlarına giren tek bir sayfanın bile yer darlığı ya da başka bir
gerekçeyle tasfiye edilmemesi gerekiyor. Çünkü bu koleksiyon Türkiye’nin “milli
hafızası”nı oluşturuyor.
Milli Kütüphane ile birlikte Beyazıt Devlet Kütüphanesi,
TBMM Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Ankara
Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Millî Kütüphanesi de Derleme
Yasası’na göre milli hafızayı korumakla yükümlü kütüphaneler. Onların da tek
bir sayfayı bile atmamaları gerekiyor. Bu iş o kadar önemseniyor ki bastığı
yayını bu kütüphanelere teslim etmeyen yayıncıya, matbaacıya ağır cezalar var. Her
yıl basılan 50 binden fazla kitap, yüz binlerce dergi buralara ulaştırılıyor ama
bu kütüphanelerin derlenen materyali okur kullanımına sunmak bir yana
saklayacak yeri bile yok.
Murat Bardakçı İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nadide
kitapların tasfiyesini “Abdülhamid'in kütüphanesi 28 Şubat'ta çöpe atılmış!”
çarpıcı başlığı ile yazmıştı (Habertürk, 10.01.2016). Bu tasfiyenin 28 Şubat’la
ve İstanbul Üniversitesi ile sınırlı kalmadığını, diğer derleme
kütüphanelerinin de yasaya aykırı olarak hazırladıkları yönetmeliklerle ya da
başka yasaları gerekçe göstererek “milli hafıza”yı oluşturan kitap ve materyali
sürekli olarak sattıklarını ya da çöpe attıklarını duyuyoruz. “Milli Hafıza”nın
korunması konusunda yasayla görevli olan Kültür ve Turizm Bakanlığı ne yapıyor?
Onun da cevabını merakla bekliyoruz.
17.02.16
Yorumlar
Size şu kadarını söyleyeyim. Bakanlık müfettişinin raporuna göre Sahaflarda bulunan tek bir yazma eser yok. Nadir eserlere gelince Milli Kütüphane depolarında yapılan sayımlarda tek bir yazma ve nadir eser yok. Sahaflarda bulunduğu iddia edilenlerin büyük bir çoğunluğu Milli Kütüphane'de mevcut.
Bir soru: Sahaflarda bulunduğu iddia edilen kitaplar Milli Kütüphane'de mevcut ise nereden Sahaflarda geldi? Müfettiş raporu ile sorumlu olduğu iddia edilenlere kınama cezası verildi. Bir soru daha 147 ton nadir eseri hurdaya verecek kadar zeka yoksunu kişilere sadece kınama cezası mı verilir?
Verilen kınama cezalarına ne oldu derseniz mahkemelerce haksız ve mesnetsiz bulunarak kaldırıldı. İlginç değil mi?
Sorumuza tekrar dönelim. Sahaflarda bulunduğu iddia edilen kitaplar yapılan sayımlarda yerinde bulunuyor ise sahaflardaki kitaplar nereden geldi?
Hurdasana verilen kitaplar nadir eserler değil, okuyucular tarafından talep görmeyen ve artık dijital ortamda bulunan Amerikan devlet yayınlarıdır. Bu kadar ayrıntıyı nereden bildiğime gelince, bizzat orada olan, ceza alan ve cezası mahkeme tarafından kaldırılanlardan birisiyim. İsterseniz daha detaylı bilgi ve belge verebilirim.