15 Temmuz gecesi büyük bir kâbus yaşadık. 173’ü sivil 240
şehit... Darbe girişimi ülkede derin ve kolay onarılamayacağı anlaşılan bir
yara açtı. On günden fazladır televizyonlarda, gazetelerde, internette ve
özellikle sosyal medyada bu kâbus konuşulup tarışılıyor. Darbe girişimi
sırasında yaşananlar tüm ayrıntıları ile anlatılıyor. Görüntüler görüntülere
eklenip belleklere kazınıyor.
Son bir yıldır zaten terörist saldırılarla, canlı bomba
saldırıları ile hemen her gün sarsılıyorduk. Daha Atatürk Havalimanı
Saldırısı’nı hazmedemeden, Nice Saldırısı’nı hiç konuşup düşünemeden geldi
darbe girişimi. Ölümler... ölümler... ölümler...
Ruhumuz sıkılıyor, bunalıyor, kendimizi çaresiz
hissediyoruz. Kaçıp kurtulmak, bir yerlere sığınmak istiyoruz.
Bibliyoterapi kitapla tedavi anlamına geliyormuş. Doğan
Hızlan’ın geçen hafta yayımlanan “Sığınağımız Edebiyat” (20.07.2016) başlıklı
yazısından öğreniyorum. Doğan Bey Sabit Fikir’in “Edebiyatın İyileştirici Gücü”
başlıklı dosyasına (Temmuz 2016) atıfta bulunuyor.
“Kitaplar, yüzyıllar boyunca birçok insanın hayatında
terapist rolü üstlendi” diye söze başlıyor Tuğçe Isıyel dergideki yazısına.
Antik Yunan şehri Teb’deki bir kütüphanenin kapısının üzerinde “İnsan Ruhunun
İyileştiği Yer” yazıyormuş. Bu cümle aynı zamanda kütüphanelerin ilk sloganı
olarak da biliniyor. Dünyanın bilinen ilk hastaneleri Asklepionlar’da kütüphaneler bulunuyormuş. İlk psikiyatri
hastanesi Bergama Asklepion’unda da kütüphane varmış.
Tuğçe Isıyel yazısında kaynak vermemiş ama
internetten bile bu konuda birçok kaynağa ulaşmak mümkün. Örneğin Müge
Yılmaz’ın “Bilgi İle İyileşme: Bibliyoterapi” (Türk Kütüphaneciliği s.28, 2014)
Isıyel’e de kaynaklık ettiği anlaşılan önemli bir çalışma.
Kitap okumanın bir terapi olarak benimsenmesi 1800’lerde
ABD’li psikiyatrist Benjamin Rush’ın önermesi ile olmuş. 1853’de Dr. John
Minson Galt “akıl ve ruh hastaları için” okumanın sağladığı beş faydayı
listelemiş. Kızılhaç I. Dünya Savaşı’nda askeri hastanelerde kütüphaneler
kurmuş. “Bibliyoterapi” terimini ilk kez 1916’da rahip Samuel Crother
kullanmış. 1930’larda kütüphaneciler insanın üzerinde iyileştirici etkisi olan
kitapları listelemeye başlamışlar. Daha sonra da terapistler “doğru
zamanda, doğru bireyle, doğru kitabı buluşturma”ya yani bibliyoterapiye
başlamışlar. Bibliyoterapi kütüphane hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası
olarak kabul edilmiş. Bibliyoterapi eğitimde de kullanılmaya
başlanmış. Rehber öğretmenler de bu amaçla kitap listeleri oluşturmuşlar.
Burada en önemli soru “Hangi kitabı
okumalıyım?” Tuğçe Isıyel yazısında içinde Genç Werther’in Acıları, Anna Karenina, Madam Bovary, Mrs. Dalloway
gibi kitapların yer aldığı bir listeden söz ediyor. Listede Mohsin Hamid’in “Gönülsüz Köktendinci” kitabı da var.
Amaç roman kahramanlarıyla özdeşleşip hayal dünyasını geliştirmek. Zamanında
binlerce kişiyi intihar ettiren Werther gibi diğer kitaplar da özdeşleşmek için
önerilebilecek gibi gelmedi bana. Ama Mohsin Hamid’in tüm Dünya’da olay yaratan
ve Türkçe’de de yayımlanan (Pegasus yay.) “Gönülsüz Köktendinci”sini okuyarak
ancak bir kişinin neden canlı bomba olduğunu anlayabiliriz sanırım. Bunun nasıl
bir olumlu etkisi olacak bilemiyorum.
Herkesin kendi ruh haline göre doğru zamanda doğru kitabı
seçmesi bibliyoterapinin kuralı olduğuna göre en iyisi kitabımızı kendimiz seçmek
olsa gerek... Bu zor zamanlarda edebiyatın iyileştirici gücüne sığınmak, bir
kaç saatliğine de olsa dünya gailesinden uzaklaşmak çok gerekli bir şey...
27.07.2016
Yorumlar