“Ağlama sevdiğim yol ayrı düştü”



Ahmet Şükrü Esen’in adını ilk kez duyuyorum. 1893’te Antalya’nın ilçesi İbradı’da doğmuş. İlk ve orta öğrenimini İbradı Rüştiyesi’nde tamamladıktan sonra Besni ilçesinde zabıt kâtibi olarak memuriyet hayatına başlamış. Adliye teşkilatında çeşitli görevlerde bulunan Esen, 1943’te son görev yeri olan Adana Ağır Ceza Mahkemesi Reisliği sırasında Bilecik Milletvekili seçilmiş. TBMM’deki bu görevini ölüm tarihi olan 18 Ekim 1944’e kadar sürdürmüş. Bu biyografide başarılı bir iş hayatı var ama Ahmet Şükrü Esen’in ilgi alanımıza girmesini sağlayacak veri yok.
Ahmet Şükrü Esen’in edebiyat açısından önemini Prof. Dr. İsmail Görkem’in “Ahmet Şükrü Esen’in Karacaoğlan Çalışmaları Hakkında” başlıklı yazısından öğreniyorum. 1920’li yıllarda çoğunluğu bürokrat bazı aydınlar halk edebiyatı ile ilgilenmeye ve bulundukları bölgelerde derlemeler yapmaya başlamışlar. Ahmet Şükrü Esen de bunlardan biri. Esen 30 yıl boyunca görev yaptığı yerlerde halk edebiyatının örneklerini derlemiş, bunları defterlere kaydetmiş. “Konya, Silifke, Adana, Sivas, Maraş, Kayseri’de yetişmiş halk şairlerinden birkaç bin koşma, mâni, destan ve türküyü eski cönk tabir ettikleri yazma mecmualardan, köylü ve şehirlerdeki eski meraklılarından topladım” diye yazıyor 1925’de. Bu derleme çalışmalarına sonraki yıllarda da devam ettiği biliniyor. Derlemeleri “dört büyük sandık dolusu not defteri”nde toplanmış. Üç yüz yıllık bir zaman diliminden iki bine yakın derleme varmış defterlerde.
Ahmet Şükrü Esen’in defterlerinin günyüzüne çıkması, yayımlanmaya başlaması Pertev Naili Boratav’ın ilgisi sayesinde olmuş. Anadolu Ağıtları (1982), Anadolu Türküleri (1986) ve Anadolu Destanları (1991) kitapları ortaya çıkmış.
2009’da “Ahmet Şükrü Esen’e Armağan” kitabını hazırlayan Sabri Koz’un çabaları ile Ahmet Şükrü Esen’in defterlerinde yer alan “Anadolu Âşıkları” bir dizi olarak yayımlanmaya başladı. Dizinin ilk kitabı Karacaoğlan (Temmuz 2016, İş Bankası yay.). 680 sayfalık bir eser. Sabri Koz ve Prof. Dr. İsmail Görkem’in yazılarının ardından Ahmet Şükrü Esen’in (AŞE) defterlerinden 391 şiir kitaba alınmış. Bu şiirler AŞE’nin defterlerinde kalan benzer 401 şiirle karşılaştırılmış, benzerlikler farklar dipnotlarla belirtilmiş. Bununla da yetinilmemiş Müjgan Cunbur, İlhan Başgöz, Cahit Öztelli gibi uzmanların daha önce yaptığı Karacaoğlan derlemeleriyle karşılaştırılmış. Karacaoğlan şiirlerinde kullanılan sözcüklerin açıklamalarının yer aldığı bir sözlük, ilk dörtlüklerin ilk dizelerinin ilk kelimelerine göre dizin, dizelerin son kelimelerine göre dizin, kişi, yer, kavim, oymak ve soy adlarına göre dizin ve geniş bir kaynakça kitabı tamamlıyor. Ortaya Karacaoğlan hakkında çalışma yapacaklar için iyi bir kaynak çıkmış.
“Terk eyledim seni hey kaşı keman / Vefası olmayan yarda ne’m kaldı / Hiç mi yok sevdiğim göğsünde iman / Beni mecnun eden yârda ne’m kaldı”
Karacaoğlan, dilinin berraklığıyla, söyleyişindeki rahatlık ve konularını büyük bir içtenlik işlemesiyle her zaman ilgimi çeken, severek okuduğum, ustalığına hayran kaldığım bir şair olmuştur. Behçet Necatigil “Karacaoğlan; divan ve tekke şiiri etkilerine kapılmamış, medrese ve tekke şairleri gibi yazmaya özenmemiş, aruz veznini bile kullanmamış, bir ozan gibi eski geleneklere, hayata ve halk zevkine bağlı, aşk ve gurbet temalarına sadık kalmış, tabiat güzellikleri, kır, köy hayatı ortasında aşk, sevinç ve üzüntülerini dile getiren bir köy ve aşiret, bir aşk ve tabiat şairi olmasını bilmiştir” diyor (Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Yapı Kredi yay. 2016).  
Karacaoğlan’ın 17. yüzyıl saz şairlerinden olduğu düşünülüyor. Necatigil “1609? – 1679” diye doğum ve ölmü tarihleri bile vermiş. Toroslar ve Gavurdağı Bölgelerinde yaşayan Türkmenler arasında yetişmiş olduğu sanılıyor. Ama şiirleri çok geniş bir coğrafyaya yayılıyor. Diyarbakır’dan Aydın’a, Rumeli, Mısır ve Trablus’a kadar uzanmış. “Acaba birden çok Karacaoğlan mı vardı?” kuşkusu doğuyor. Belki de Karacaoğlan Evliya Çelebi gibi bir gezgindi? Ama derlenen şiirlerin zaman dilimi, dil, söyleyiş farkları bunun mümkün olamayacağını düşündürüyor.
Tek bir Karacaoğlan olduğunu düşünenler olduğu gibi İlhan Başgöz gibi “bir Karacaoğlan geleneği”nin varlığından söz etmemiz ve konar – göçer Türkmenlerin türkü icra tarzına bu adı vermek gerektiği tezini ileri sürenler de var. AŞE’den Karacaoğlan şiirlerini kitaplaştıran Prof. Dr. İsmail Görkem de aynı kanıda.
İlhan Başgöz 500 yıllık zaman diliminde Karacaoğlan mahlaslı beş saz şairi tespit etmiş. En eskisinin 16. yüzyılda yaşamış olduğunu da belirtmiş. Pek çok araştırmacı da 15. yüzyılda yaşamış “Rumelili” bir Karacaoğlan’ın da varlığı konusunda fikir birliğine varmış. 17. yüzyılda “Çukurovalı”, 19. yüzyılda “Silifkeli”, 19. yüzyılda “Yozgatlı” Karacaoğlanlar var ve son Karacaoğlan da Yaşar Kemal’in tanıttığı Kadirlili Karacaoğlan. Günümüzde halen Karacaoğlan mahlasını kullanan saz şairleri varmış.
Karacaoğlan sever bir okur olarak benim kanım “Karacaoğlan” mahlasını her Anadolu delikanlısının, saz şairinin kullanabileceği yani isim üzerinden giderek bir fikir oluşturmanın doğru olmadığı. Şiirleri söyleyişine, işlediği konu ve temalara ve tabii şiirlerindeki doğa imgelerine bakarak karar vermenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu bakışta da 17. yüzyılda yaşamış “Çukurovalı” Karacaoğlan ağır basıyor. “Çukurovalı” Karacaoğlan’dan sonra da onun söyleyişi ile şiir söyleyip, icra tarzı ile çalan saz şairleri çıkmış, Karacaoğlan geleneğini oluşturmuşlardır diye düşünüyorum. Çünkü Karacaoğlan’ın şiirleri çoğaltılıp benzerlerinin yazılabilmesine uygun yapıdalar. 
Prof. Dr. İsmail Görkem’in yayına hazırladığı Ahmet Şükrü Esen’in defterlerinden derlenen Karacaoğlan kitabı bu büyük saz şairini “yeniden” keşfetmek, güzelim şiirlerini ve dizelerini anımsamak, Türk şiiri içindeki yerini, kimlerin geleneğini sürdürüp, günümüze kadar uzanan çizgide kimleri etkilediğini düşünüp tartışmak için faydalı bir kaynak, bir başucu kitabı.   
22.09.2016

Yorumlar