August Strindberg Açık Deniz Kenarında’dası “entelektüel,
içe dönük ve aykırı” kahramanının kafasındaki modele göre şekillendirmek
istediği ada halkıyla ve aşkı bulduğunu sandığı kadınla yaşadıklarını, kendi
kendiyle hesaplaşmasını ve iç çelişkilerini anlatan bir modern klasiik.
August Strindberg daha çok oyunları ile tanıdığımız bir
yazar. Türkiye’ye Muhsin Ertuğrul tanıtmış. Necatigil Açık Deniz Kenarında’ya
yazdığı önsözde “Baba” adlı üç perdelik dramının 1936-37 tiyatro mevsiminde
İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ikinci kez sahnelendiğini ve oyunun kitap halinde
yayımlandığını yazıyor. Necatigil’in sözünü ettiği çeviri Muhsin Ertuğrul’un.
Ama Strindberg’in oyunları Türkçede on yıl önce, 1926’da yine Muhsin Ertuğrul
çevirisi ile yayımlanmış. Cehennem adlı oyunu Halk Kitabhanesi Yayınları’nda
çıkmış. Milli Kütüphane kayıtlarına göre Strindberg’in oyunları günümüze dek
sürekli kitap olarak basılmış. Bu oyunların Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir
Tiyatrosu’nda sık sık sahnelendiğini biliyoruz. Açık Deniz Kenarında dışında
düzyazıları ise Türkçeye pek çevrilmemiş. Büyük ustayı sanki yeni keşfediyoruz.
Bir Delinin Savunması (çev. Mukadder Yakupoğlu, Mor yay.), Inferno (çev. Emrah
Saraçoğlu, Encore yay.), Gizli Günlük (çev. Işık Türkşen, Sel yay.), öyküler
seçkisi Barut Ağacındaki Kırlangıç Ne Söylüyor? (Çev. Harika Karavin, Alakarga
yay.) adlarıyla yakın geçmişte yayımlanmış. Yayınlanmış ve sahnelenmiş 60
oyunu, 30 düzyazı eseri olan bu büyük ustaya pek ilgi göstermemişiz. August
Strindberg’in Türkçedeki kült eseri, ilk baskısı 1951’de Milli Eğitim Bakanlığı
Klasikleri’nden yapılan Açık Deniz Kenarında’dır (4. bsk. Temmuz 2016, çev.
Behçet Necatigil, Everest yay.). Kuşkusuz bu ünde Behçet Necatigil ustanın
harika çevirisinin katkısı büyüktür. Zira bu roman yazarın başyapıtları
arasında anılmıyor.
Strindberg bir deneme yazarı, şair, ressam, romancı ve oyun
yazarı olarak tanınmış olsa da ülkesi dışında daha çok oyun yazarı olarak
bilinir diyor biyografileri. İlk yapıtı, 13 Eylül 1870'de sahnelenmiş. Yani
yazarlığa oyunlar yazarak başlamış. Başarısız bir oyunculuk denemesi de olmuş.
Bir yandan oyunlar yazarken edebiyatın diğer dallarında da ürünler vermiş,
gazetecilik ve ressamlık yapmış. 1881’de sahnelenen “Olaf Usta” ile ün
kazanmış. Geçimini yazarak sağlamaya başlamış.
August Strindberg'in eserlerinin yaşam öyküsünden
kaynaklandığı, izler taşıdığı belirtiliyor. Strindber 1849'da Stockholm'de
dünyaya gelmiş. Aristokrat bir baba ile işçi sınıfından dindar bir annenin yedi
çocuğundan üçüncüsü. Yedi yaşındayken intihara kalkışmış. 13 yaşındayken annesi
verem olup ölmüş. Tıp öğrenimini yarım bırakmış. Geçimini tiyatrolarda
muhasebecilik yaparak sağlamış. Daha sonra modern diller ve estetik okumuş.
Olaylı evliliklerle dolu bir aşk hayatı var. İyi gitmeyen evliliklerinin
kadınlara bakışını olumsuz etkilediği söyleniyor. “Kadın düşmanı” olarak
bilinmiş.
Kadınları küçümseyici anlayışı, evliliğe bakışındaki
kötümserlik eserlerine de yansımış. Nietzsche ile tanışması, eserlerini okuması
insanlığa bakışını etkilemiş. Nietzsche’nin “Üstinsan” anlayışını benimsemiş ve
eserlerine yansıtmış. Açık Deniz Kenarında’da hem “üstinsan” anlayışının hem de
kadınları küçümseyici bakışının etkili olduğu anlaşılıyor.
Romanın başkahramanı Axel Borg, akademik yaşamında çok
başarılı olabilmesi mümkünken hocaları ve akademisyen arkadaşları ile pek
anlaşamadığı için üniversitedeki görevini bırakıp balıkçılık uzmanı göreviyle İsveç’in
kuzeyindeki bir adaya gider. Ama daha adaya gitmek üzere bindiği kayıkta halk
ve görevlilerle yıldızı barışmaz. Axel Borg’u konuşma biçimi, görünüşü, giyimi
ve tavırları nedeniyle sevmezler. Onlardan farklı, daha üstün olduğunu
hissettiren bir hali vardır. Daha ilk sayfada kendisine “Bücür Bey” lakabının
takıldığını okuruz.
Kayıktakilere ettiği ilk cümlelerle de Axel Borg’un da
onları küçümsediğini, sevmediğini ve de her şeyi ben bilirim havasında olduğunu
görürüz.
Axel Borg adaya yerleştikten sonra da köyde yaşayanlara
karşı tavrı değişmez. Onları bir “sürü” (bilinçsiz hayvanlar) olarak
görmektedir, güdülmeleri, yönlendirilmeleri gerekir. Bu tavrının kendince
felsefi nedenleri vardır. Odasına kapanıp kendiyle hesaplaşmalara girdiğinde
neden herşeyi geride bırakıp bu adaya gelmek durumunda kaldığını, yaşam
felsefesinin, insanlara ve aşka bakışının da nasıl şekillendiğini uzun uzun
anlatır ki bence romanın en çok sarkan bölümleri de bunlar. Sanıyorum
Strindberg kahramanının, dolayısıyla kendi bakışnın iyi anlaşılması için bunu
gerekli görmüş, bence gereksiz zira romanın yapısı çok güçlü, anlatımı harika.
Axel Borg’un doğaya bakışında Darwin, insanlara ve yaşama
bakışında Nietzsche’nin “Üstinsan” anlayışı belirleyici olmuş. Kadınlara da
Nietzsche’den farklı bakmıyor. Asuman Kafaoğlu Büke’nin de belirttiği gibi
“İnsanları üç ana sınıfa ayıran Axel için, bilinçliler, kendi kendini
aldatanlar ve bilinçsizlerden oluşur insanlık. Bilinçsizler sınıfına ‘çocuklar,
çoğu katiller, kadınlar ve bazı deliler’ girer çünkü bunların hepsi subjeyi
objeden ayırmak yeteneğinden yoksun, henüz yarı yarıya memeli hayvan düzeyinde
yaşayan yaratıklardır.” (06.02.2009, Radikal Kitap).
Adaya uzun bir tatil için geldiğini söyleyen genç, güzel ve
hafif meşrep Maria ile ilişkisini de bu görüşleri etkiler, onun kendisine
sorgusuz sualsiz itaat etmesini bekler. Bu itaati görmeyip, kendisinden bir
şeyler beklendiğini anlayınca da sevgi ile yaklaşan kadını kendiden
uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi yapar. Gerçi bu tavrından sonra çok
pişman olur ama iş işten geçmiş olacaktır.
Geriye tek dost olarak doğa ve Baltık Denizi kalmıştır.
Strindberg doğayı, denizi müthiş betimlemelerle anlatır, bu betimlemeler aynı
zamanda kahramanının psikolojisini derinlemesine yansıtır ve biz de Behçet Necatigil’in
doyumsuz Türkçesi ile okuruz.
Google’da aradığınızda Yrd. Doç. Dr. Nilüfer İlhan’ın “Üstün
İnsan Kavramı Merkezinde Açık Deniz Kenarında ve Yaban Romanları Üzerine Bir
Karşılaştırma Denemesi” başlıklı incelemesi çıkıyor. Nilüfer İlhan Axel Borg’la
Yaban’ın Ahmet Celâl’i arasındaki “benzerlikler ve farklılıklara” dikkati
çekiyor. Açık Deniz Kenarında bana Melih Cevdet Anday’ın Raziye’sini anımsattı.
Raziye’nin başkahramanı Dayı da hem birlikte yaşadığı köylüleri ve evlat
edindiği Raziye’yi küçümser, hem de onlara bir şeyler öğretmeye çalışıp
değiştirmeye çalışır. Köylüler onu sevmeyip, benimsemedikleri gibi, söylediği
doğru şeyleri uygulamaz ve yanlış olduğunu bile bile geleneklerine ve dine daha
da çok sarılırlar. Adını değiştirip Vedia yaptığı Raziye ise ona pek kulak
asmaz, gönlünce yaşar.
Açık Deniz Kenarında’ya dönersek, bir kendiyle yüzleşme,
hesaplaşma romanı olduğunu söyleyebiliriz. Axel Borg topluma ve kadınlara
“üstinsan” anlayışı ile bakar ve derin bir hayal kırıklığına uğrar. Sonuç
olarak yapayalnız bir insan olarak kalır. Deli muamelesi görüp, toplumdan
tamamen dışlanır.
Açık Deniz Kenarında gerçek bir klasik, her zaman okunacak,
edebi tad alınacak, yaşam ve insan ilişkileri için dersler çıkartılacak büyük
bir eser.
Yorumlar