“Bir gün, hoca efendi bir kitapta ‘Maymun fuhşa âlet olur’
diye bir bend okumuş, asabiyetinden ateş kesilmişti; hemen arkasına binlerce
insan toplayarak Azapkapısı çarşısına gitmiş, maymuncu dükkânlarını basmış, ne
kadar maymun varsa yakalatıp biçare hayvanları oradaki ağaçlara astırarak idam
ettirmişti.” Reşat Ekrem Koçu’dan yapılan bu alıntı aynı zamanda İsmail
Güzelsoy’un Gölge’sinin esin kaynağı, başlangıç noktası oluyor.
Reşat Ekrem Koçu “Maymun fuhşa alet olur” diye hayvanları
astırarak idam ettiren “Maymunkeş” Abdülkerim Efendi’den Tarihimizde Garip
Vakalar adlı kitabından söz eder.
Sunay Akın şöyle anlatıyor: “Halk arasında yaygınlaşan
maymun sevgisine düşman olan, III.
Murat'ın imamı ve sonradan Rumeli Kazaskeri görevine atanan Molla Abdülkerim
Efendi'dir. Nefretinden dolayı 'Maymunkeş imam' olarak anılan Abdülkerim Efendi
zamanında, İstanbul'da neredeyse dallarına bir maymun asılmayan ağaç
kalmamıştır. İri yapılı maymunlar için özel idam sehpaları bile hazırlatan
Maymunkeş imam, atıyla İstanbul'u gezmekte, zavallı hayvanların iplerini bizzat
kendi elleriyle çekmekteydi.” (İnsanlar Cehennemi, Sabah 18 Mart 2007).
Bu toplu katliamdan kurtulabilen az sayıda maymundan biri de
Leylifer’dir. İstanbul’un biraz dışında bir dağ başında ağlama seslerini duyup onu
bulan ancak romanın sonunda ismini öğreneceğimiz Gölge’nin (Eylül 2016, Doğan
kit.) anlatıcı kahramanı da maymuna benzer hallerdedir. “Surdibi’nde bostanların
kenarında, bir vadinin ağzında, tek göz bir kulübede, yan yana bağlanmış üç
halatın üstünde büyüdüm” diye anlatmaya başlar. Önceki romanlarından İsmail
Güzelsoy’un geniş imgelemini, fantezi dünyasını bilenler için romanın
anlatıcısının bir maymun olması hiç şaşırtıcı değildir. Oysa kahramanımızın
yerden üç karış havada yaşamasının nedeni ona babalık eden Kahkah’ın bir yanlış
anlamasından kaynaklanmaktadır. Bunu ve yanlış anlamanın nedenini de yine
romanın sonunda öğreniriz.
Kahkah Ramazan’da mahya yapımında çalıştığını söylese de eve
geldiği nadir zamanlarda tek uğraşı şarap içip hileli zar yapmaya çalışmaktır.
Kusursuz bir cıvalı zar yapıp sürekli 7 atarak masaya konulan tüm parayı
kazanmak amacındadır. Ama bir türlü beceremez.
Kahkah’ın ne kadarı doğru ne kadarı uydurma olduğu
anlaşılamayan anlatımlarından dönemin kumar alemlerini, ünlü kumarcılarını
tanırız. 1800’lerin sonudur.
Kendisine söylenenleri hiç anlamayan, hiç konuşmayan, bir
iskemlenin üzerinde yaşayan ve sadece elma ile beslenen Kahkah’ın dedesi Ab’âb
evin diğer sakinidir. Kahramanımızın ev dışında hiç hayatı olmamıştır. Leylifer
onun için can şenliği olur. Aralarında çok derin bir dostluk oluşur. Rüyalarda
konuşup dertleşirler. Halat üzerinde yaşayan iki dost zaman geçirmek için
birlikte canbazlık hareketleri yaparlar. Canbazlıktaki maharetlerini keşfeden
Kahkah, bu mahareti paraya çevrimeye karar verince iki arkadaş kendilerini
Direklerarası’nda Kör Aşil Efendi’nin tiyatrosunda bulurlar.
Günümüzdeki Vezneciler Caddesi'nin başı ile Şehzadebaşı
Camisi arasında kalan yere, caddenin kenarındaki binaların biçimi nedeniyle
Direklerarası adı verilmiştir ve özellikle 1880’lerden başlayarak Ramazan
aylarında burası İstanbul’un eğlence merkezi olur. İlk tiyatrolar, ilk sinema
gösterimleri burada gerçekleştirilir. Çayhane, kahvehane, kıraathane ve
tiyatrolarda çok sayıda meddah da sahne alır. Kör Aşil Efendi de bir meddahtır
ve İsmail Güzelsoy’un “Fennî Sihirler” serisinin ilk kitabı “Değmez”’in (2015,
Doğan kit.) kahramanı Değil Efendi de çıraklığını yapmaktadır. Değmez’in baş
kahramanı Değil Efendi bu romanda yan bir karakter olarak görünse de
kahramanımızın en iyi arkadaşı ve akıl hocası olarak anahtar bir rol
oynayacaktır.
Kahkah gerçekten de bir mahya ekibinde çalışmaktadır ve mahyacılar
arasında rekabette öne geçmek için kahramanımızı ve Leylifer’i mahyaya çıkarıp
Padişah’ın bile gizlice izleyip etkileneceği bir gösteri yapmalarını sağlar.
İsmail Güzelsoy roman için meddah anlatımını tercih etmiş.
Bir meddah nasıl gerçekle hayali harman eder, öyküsünü masallar, destanlar,
menkıbelerle çeşitlendirirse Gölge de aynı tadı taşıyor. Gerek meddahlık ve
Direklerarası, gerekse mahyacılık böyle ballandırılarak anlatılıyor. Müslüman
kadınların tiyatro sahnesine çıkamaması, kadın kılığında oyuncular kullanılması
gibi ayrıntılarda birçok tarihi bilgiyi aynı tatlılıkla öğreniyoruz ve bu
olgular romanda işlevler de yükleniyor. Ama roman hiçbir zaman didaktik bir
nitelik kazanmıyor ve ansiklopedik hal almıyor.
Ömer Türkeş’in benzetmesiyle “Osmanlı’nın Frankeinstein’ı”
denilebilecek Akif Efendi isimli bir hekimin bu gösteriden haberdar olup kahramanımızı
ve Leylifer’i yanına alması ile roman yeni bir boyut kazanıyor. Akif Efendi
ölümsüzlüğün sırlarını içeren bir kitabın peşindedir ve bu amaçla saray
müneccimlerinden birinin güç kazanmasına yardımcı olur. Yapılan çeşitli
hilelerde kahramanımızın ve Leylifer’in canbazlıklarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Onlar münnecimin kehanetlerinin gerçekleşmesini sağlarken biz de saray
müneccimlerinin dünyasına dalıyoruz.
Aşksız roman olmaz derler. Kahramanımız bu arada ilk aşkını
yaşıyor, kara sevdaya tutuluyor. Bu imkansız aşk da romanı iyice
renklendiriyor. İmkansız aşkın peşinde şehrin yeni kurulmakta olan semtlerinden
Şişli’yi, nişantaşı’nı tanıyor. Yeni zenginlerin, modernleşen Osmanlı’nın
dünyasına giriyoruz.
İsmail Güzelsoy velud bir yazar. 2000’den bu yana 10 romanı
yayımlandı. İlk romanı Kitab-ı Mukadder’den (2000, İletişim yay.) beri de aşk,
macera, polisiye, gizemi, bir romanda olabilecek tüm konularla ustalıkla
kararak gerçekçilikle fantastik arasında gidip gelen, tarihi atmosferde güncel
konuları da işlediği romanlarıyla yakından izlediğim bir yazar oldu. 2016’nın
en iyi romanlarından Gölge’yi de büyük bir merakla ve edebi tad alarak okudum.
Tavsiye ederim.
06.10.2016
Yorumlar