Antoloji hazırlamak, edebiyat
tarihi yazmak gibi işler netamelidir. Hele bir de bunu sayı ile
sınırlıyorsanız. Karışanı, görüşeni, eleştireni çok olur. Çünkü Türkiye’de
edebiyat alanında eksikliğini hissettiğimiz tarih ve eleştiri çalışmaları
boşluğunu doldururlar. Bu tür çalışmalar kanonu oluşturmak anlamına da gelir.
Tarihte adı yazılacak şairi, yazarı belirler. O listede adını görmeyenler de
veryansın eder.
Şiir hakkında çalışmalar bir
nebze çoktur ama öykü ve roman hakkında yapılan çalışma sayısı oldukça azdır.
Öykü antolojilerinin sayısı parmakla sayılacak kadardır. Roman üzerine ise
tarih ya da antoloji çalışması bulmak neredeyse olanaksızdır. Bu konuda
kapsayıcı çalışmalardan ilk akla geleni kuşkusuz Fethi Naci’nin “Yüzyılın 100
Romanı” (1999) adlı çalışmasıdır. “40 Yılda 40 Roman” (1994), “50 Türk Romanı”
(1997), “60 Türk Romanı” (1998) derken bu çalışmaya varmış, son noktayı kendi
açısından koymuştur.
Necip Tosun’un “Öykümüzün Sınır
Taşları” (Ekim 2016, Dedalus yay.) adlı çalışmasını görünce ister istemez Fethi
Naci’nin “Yüzyılın 100 Romanı” geldi aklıma. Çünkü Necip Tosun’un çalışmasının
alt başlığı “Türkçenin En İyi 100 Öykü Kitabı”.
Necip Tosun günümüzde Türk
öykücülüğü üzerine ciddi çalışmalar yapan nadir adlardan. Dergilerde makaleler,
eleştiriler yayımlatmakla kalmıyor kitap boyutuna varan çalışmalar da yapıyor
ki bunun öykü alanında çok az bulunur bir şey olduğu malumunuz. Modern Öykü
Kuramı (2011), Öykümüzün Kırk Kapısı (2013), Doğu’nun Hikâye Kuramı (2014),
Günümüz Öyküsü (2015) kapsayıcı çalışmalarından bazıları. Bu kitaplardan ve sosyal
medyadaki paylaşımlarından Türk öykücülüğünden görmediği, okumadığı kitap
olmadığını biliyoruz. Bu tip çalışmalarda ilk sorulan sorunun “Ne hakla?”
olduğunu bildiğim için Necip Tosun’un çalışmalarından söz ediyorum. Konusunda
uzman olduğunu, böyle bir çalışmayı yapmayı “hak ettiğini” gönül rahatlığıyla
söyleyebiliriz.
En çok sorulan ikinci soru
“Kimleri seçmiş”tir. O sorunun cevabı ne olursa olsun sıkı ve nihayetsiz bir
polemiği ateşleyecektir çünkü. Seçilenler beğenilmeyecek, seçilmeyenler ateş
püskürecektir. Türkiye’de bu tür çalışmaların kaderi budur. Ama bu soruya
gelmeden önce “Nasıl?” sorusunun cevabını bilmek gerek.
Necip Tosun “Öykümüzün Sınır
Taşları”nın temellerini önceki kitaplarını yazarken attığını söylüyor önsözde.
Türk edebiyatında okumadık öykü kitabı bırakmadığını belirtiyor. Bu arada Necip
Tosun’dan “Açıklamalı Türk Öykü Kitapları Bibliyografyası” beklediğimi de
belirteyim. Necip Tosun “amacım hem öykü tarihimizde iz bırakmış önemli
kitapları hem de beğendiğim kitapları biraraya getirerek yararlı bir kaynak ve öznel beğeni kalıplarını aşmış
bir kılavuz kitap oluşturmaktı”
diyor. Aslında bu çalışma ile Türk Öykü Tarihi’ni yazmış oluyor. Ama sınırlı
bir çalışma. Zira “100 kitap”tan oluşuyor. 100 sayısından ne az olabilir ne de
fazla ve de bu ön sınırlama araştırmacıyı zorlar. Sayıyı tamamlamak için
gereksiz ilaveler ya da eksiltmeler yapmak durumunda kalabilir. Eray Canberk’le
birlikte hazırladığımız “Çağdaş Türk Edebiyatında 199 Şairden 199 Şiir” (Ocak
1998, Oğlak yay.) çalışmasından biliyorum.
Sadece kitaplardan yapılmış bir
seçki Türk öykücülüğünde var mıdır bilemiyorum. Öykü tek tek okunan bir şey.
Ben, bir roman okur gibi bir oturuşta bir öykü kitabını okuyamıyorum. Tek tek
okuyup tadlarına varmak daha mantıklı geliyor. Hemen her öykü kitabı okuyuşumda
zamanında bana bu öğütü veren Selim İleri’nin kulaklarını çınlatıyorum. Bir yazarın
en iyi öyküsünü bulmak mümkündür ama en iyi kitabını bulmak zordur. Çünkü her
öykünün aynı düzeyi tutturması mümkün değildir; eğer seçme öyküler kitabı
değilse.
Necip Tosun’un önsözde yazdığı
gibi tek bir kitaptan yazarın öykü dünyasının anlaşılmasının mümkün olmadığını
düşünüyorum. 40 -50 yıllık bir öykü serüveni olan, o sürede 10 – 15 kitap
yayımlamış ve doğal olarak öykücülüğü değişim geçirmiş olan bir yazardan tek
bir kitap seçip “yazarı en iyi tanıtan eseri bu” demeye aklım yatmıyor. Zaten
Necip Tosun da bu durumun farkında. “Bana göre” demek gerekiyor, işin içine
öznelliğin karışmaması olanaksız, diyor. Kişisel bir seçim olacak yapılan. Ama
öte yanda kanonu oluşturan yani genel kabul görmüş yazarlar ve eserleri var. Bu
aslında o türün tarihini de oluşturuyor. “Bana göre” der o tarihi görmezden
gelirseniz aykırı düşersiniz, hatta ciddiye alınmazsınız. Zor bir iş. Ama
“ideolojik”, “ahlaki” kıstaslar yerine “estetik”i koyarsanız hem içiniz rahat
olur hem de aklın yolunun bir olduğunu, genel beğeniden pek de sapmadığınızı
görürsünüz. Necip Tosun’un seçmesinde de bazı kişisel seçimler dışında sonuç
benzer olmuş.
Bu kişisel seçimlerin de dünyaya
bakıştan, öyküde arananlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Örneğin hemen hepsi
değerli öykücüler de olsa benim “Türk Öykücülüğünün ilk yüz kitabı” listemde
Bahaeddin Özkişi, Mübeccel İzmirli, Şevket Bulut, İsmail Kıllıoğlu, Durali
Yılmaz, Gülderen Bilgili gibi isimler olmazdı. Hele Necip Fazıl ve Sezai
Karakoç gibi çok az öykü yazmış Türk Şiiri’nin ustalarına hiç yer vermezdim.
Ama Tarık Dursun K ve Nazlı Eray gibi isimlere yer verirdim. Necip Tosun, “önceki
kitaplarım bu seçmenin referansıdır” demek yerine önsözde Türk Öykücülüğüne
bakışını, kimi neden seçmediğini anlatsa iyi olurmuş. Kimi neden seçtiğini
onlarla ilgili bölümlerde güzelce anlatmış ama seçmedikleri eksik kalmış.
Necip Tosun, Haldun Taner’le
ilgili bölümde Taner’in öykücülüğünün yeterince değerlendirmemesinin, zaman
zaman görmezden gelinmesinin nedeni olarak aurasının mizah, ironi, hicivden
oluşmasını gösteriyor ve “Çünkü mizah, yazınsal iktidarın peşinen çizgi dışına
ittiği bir anlayıştır” diyor. Ama kendisi de çalışmasında hiçbir mizah
öykücüsüne yer vermiyor. Gözüm Aziz Nesin’i, Rıfat Ilgaz’ı, daha genç kuşaktan
Metin Üstündağ’ı, Atilla Atalay’ı arıyor.
Necip Tosun’un çalışmasında son
isim 1974 doğumlu Faruk Duman. Yani çalışmasını 40’lı yaşlarla sınırlandırmış.
Bu tip çalışmalar için çıkan polemiklerde genç kuşaktan seçilenler çok
tartışılır. Zira onlar kanona dahil edilecek yeni isimlerdir. Necip Tosun’un
1960 – 70’lerde doğanlardan yaptığı seçimin çok tartışılıp eleştirileceği
kesin. Zira çok eksik isim var. İlk yüzde varlıkları anlamlandırılamayacak
isimler de dikkati çekiyor. 100 kitap ve yaş sınırını kaldırıp yeni baskılarda çalışmasını
geliştirirse bu eleştirileri de aşar.
Necip Tosun’un “Öykümüzün Sınır
Taşları” az bulunur çalışmalardan. Kitapların neden seçildiği anlatılırken hem
konularına hem de biçimsel niteliklerine değinip önemlerinin anlaşılmasına
çalışmış. Türk öykücülüğü içinde yerleri tespit edilmiş. Türk öykücülüğü
hakkında genel bir kanı oluşmasını sağlayacak, o yazarların hem tanıtılan
kitaplarını hem de diğer eserlerini okumaya yöneltecek ve tartışma açacak,
öykücülüğümüz üzerine düşünmeye özendirecek nitelikte. İyi bir kılavuz
kitap. 01.12.16
Yorumlar