İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) “Kültür-Sanatta
Katılımcı Yaklaşımlar” raporu İpsos verileri ile konuşuldu daha çok. Kaç kişi
hiç sinemaya gitmemiş; hiç kitap okumuyor; konser, tiyatro ya da opera gibi
herhangi bir etkinliğe katılmamış. Bu veriler tartışıldı, her zamanki gibi
yazıklanıldı.
Dr. Ayça İnce, Ceren
Yartan ve Rumeysa Kiger’in hazırladığı rapor Türkiye’de
kültür-sanat hayatına katılma ve katılmama nedenlerini inceleyerek, bu alanının
“kullanıcılarının” kimler olduğunu anlamaya çalışıyor. Kültürel hayata erişim
ve katılım olanaklarının artırılması yolunda “herkes için kültür” önerisini
getiriyor.
İlki
1982, ikincisi 1989 yılında yapılan Millî Kültür Şurası’nın üçüncüsü 3-5 Mart 2017’de İstanbul'da toplanacak. Açılışını da Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan yapacak. En üst düzeyde önemsenip, himaye edilmesine rağmen
Kültür Şurası’na kimlerin katılacağı, hangi konuların konuşulacağı hakkında bir
bilgiye ulaşmak mümkün görünmüyor. Şura’nın bir internet sitesi yok. Ama 02.11.1989’da Resmi Gazete’de yayımlanmış bir
“Milli Kültür Şûrası Yönetmeliği” var. 6. Maddede “Şûra, kültür
konusunda Bakanlığın en yüksek danışma kuruluşudur” deniyor. Bu kadar önemli. Şûra'nın görevleri şunlar; “a) Atatürk ilkeleri ışığında kültür
politikası hakkındaki görüşleri belirlemek, b) Kültürel konularda yönlendirme, teşvik ve işbirliği esaslarını
tespit etmek, c) Kültürümüzün
korunmasını, geliştirilmesini, tanıtılmasını ve yayılmasını sağlayıcı
tedbirleri belirlemek, d)
Gerekli görülen kültür konularının görüşülmesi, tartışılması ve istişari kararların
alınmasını sağlamak”. Aynı yönetmeliğe göre şuranın en az üç yılda bir
toplanması gerekiyor. Ama 28 yıldır toplanmamış,
İKSV’nin raporunun şura öncesi yayımlanmış olması
iyi bir tesadüf. Bu raporun şuranın en önemli tartışma konularından biri olması
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü raporla ortaya sonuçlar hiç de içaçıcı değil.
GfK’nın
anketine göre Türkiye’de en yüksek kültür-sanata katılım oranı 18-24 yaş
arasında ve eğitim seviyesi ile geliri yüksek olarak tanımlanan AB grubunda
görülüyor. “Bilet satın alarak yılda bir veya daha çok kez etkinliğe katıldım,”
diyenlerin oranı yaklaşık % 20, bilet satın almaksızın ücretsiz bir etkinliğe katılanların
oranı ise % 10. Hiçbir etkinliğe katılmadım diyenler ise % 70 gibi bir oranla
ezici çoğunluğu oluşturuyor.
Araştırmaya
katılanlar en çok sinemaya gitmeyi (ayda 1 kez) tercih ediyorlar. Onları yıl
boyunca katıldıkları 8 etkinlikle tiyatroya gidenler ile müze ve galeri ziyaret
edenler ve yakınlarındaki bir kültür kurumunda etkinliğe katılanlar takip
ediyor.
TÜİK’in
15-24 yaş grubundakilerle yaptığı boş zaman değerlendirme anketlerine
(2014-2015) göre gençlerin en sık gerçekleştirdiği faaliyet televizyon izlemek
(%93,9) ve sosyal medyada zaman geçirmek (%56,4). Yine TÜİK’e göre kültür-sanat
harcamalarında son üç yıl içinde düşüş söz konusu. Hane halkı kültür-sanat
tüketim harcamalarının oranı 2013’te %3,1’den 2014 yılında %3’e, 2015’te ise
%2,9’a düşmüş.
Kültürel
hayata katılmamanın sanata ilgisizlikten, ulaşamamaya, bilgisizlikten, haberdar
olmamaya, güvenlik endişesinden bilet fiyatlarının pahalılığına kadar çeşitli
gerekçeler var. Sanat eğitime önem verilmemesi en önemli etken olarak
görünüyor.
Bilet
fiyatlarının pahalılığının nedeni mevcut vergilere ek olarak % 10 stopaj ve % 20
gelir vergisi ödenmesi. Dünyada başka örneği olmayan bu vergiyi kaldırmak,
hatta ücretsiz etkinlikler için sanat kurumlarına destek vermek katılımı
artırıcı bir çözüm olabilir.
İtalya,
2016’da 18 yaşına giren gençlere kültür-sanat harcamalarında kullanmaları için
500 euro sağlıyor. İKSV’nin 1000 üniversite öğrencisine verdiği destek de
ülkemizden iyi bir örnek. Devlet bütçesinden kültürel etkinliklere katılım ve
kitap almak için böyle bir pay neden ayrılmasın?
Galiba
en doğrusu kültüre, sanata, kitaba erişim politikası oluşturmak. Buna en uygun
yer de Kültür Şurası. Bakalım şuradan böyle bir karar çıkacak mı? 01.03.17
Yorumlar