Ingrid Jonker, “Güney Afrika’nın Sylvia Plath’ı” diye anılan
bir şair. Yaşam öyküsünde de, şiirinde de Plath’la benzerlikler bulunmuş. Bir
şairi, yazarı kendisinden önce yaşamış başka bir şaire benzetmek bizde olduğu
kadar Dünya’da da yaygın bir alışkanlık, kolaycılık. İki şairin benzer yanları
da var, çok farklı özellikleri de... Yaşam öyküsünü, şiirlerini okuyunca bu
benzetme ile Ingrid Jonker’e haksızlık edildiğini düşünebiliriz.
Ingrid Jonker’le, Sylvia Plath aynı yıllarda yaşıyorlar. Ingrid
Jonker, 19 Eylül 1933 doğumlu. Sylvia Plath 27 Ekim 1932. Biri Güney Afrika’da
diğeri ABD’de doğmuş.
Ingrid Jonker, Afrikaans dilinde yazan bir şair. Hem
ülkesinde hem de şiirlerinin çevrildiği dillerde tanınmış, sevilmiş. Kısa
yaşamında ülkesindeki yaşam şartlarının gerektirdiği mücadeleye katkı sunan
kültleşmiş şiirlerinden çok “Suçluluk duygusu, kendine acıma, cinsellik,
intihar, başat erkek figürü, çocuksuluk, karşılıksız sevgi, ruhsal çözülme...”
temalarını işlediği şiirlerle bilinmiş, halen de o şiirlerle Dünya şiirinin
önemli adları arasında anılıyor. Sylavia Plath gibi gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden.
Ingrid Jonker’e ölümünden 29 yıl sonra Dünya çapında ün
kazandıran, şiirine, yaşam öyküsüne dikkati çeken 1994’te siyahların ilk kez
seçilme hakkını elde edip iktidara gelişinde Nelson Mandela’nın parlamentoyu
onun "Nyanga’da askerler tarafından vurularak öldürülen çocuk" adlı
şiirini okuyarak açması ile olmuş.
Ingrid Jonker bu şiiri bir protesto gösterisi sırasında
annesinin kucağında öldürülen siyah bir çocuk için yazmış. Şiir siyah direnişin
simgelerinden olmuş.
Nelson Mandela’nın konuşması çok etkileyici olduğu kadar
Ingrid Jonker’in yaşamı ve şairliği hakkında kısa ve öz bir çözümleme de...
“O hem bir şair hem de Güney Afrikalıydı. Hem Afrikaner hem
de Afrikalıydı. Hem sanatçı hem de insandı. Umutsuzluğun ortasında umudu
kutsadı. Ölümle buluştu hayatın güzelliğini kutsadı. Ülkemizde çaresizliğin kol
gezdiği o karanlık günlerde, onun dirençli sesini duyan olmayınca kendi canına
kıydı. Ona göre, onun gibi düşünenlere göre hayata bizzat bir borcumuz vardır.
Ona göre, onun gibi düşünenlere göre yoksullara, ezilmişlere, yıkılmışlara ve
küçümsenmişlere karşı bir sorumluluğumuz vardır. Sharpeville’deki geçiş izni
yasasını protesto gösterisinde yapılan katliamdan sonra bu şiiri yazdı ve ben
okuyorum.”
“Çocuk ölmedi / kaldırıyor yumruklarını yaslanıp annesine /
haykırıyor annesi: Afrika! / haykırıyor güzelliğini özgürlüğün / haykırıyor
bozkırları kuşatılmış yüreklerin varoşlarında...”
Ingrid Jonker’in yaşamı çocukluktan başlayarak trajedilerle,
mücadelelerle geçmiş. Güney Afrika’da Kimberley, Douglas kırsal bölgesindeki
bir çiftlikte dünyaya gelmiş. Beyaz bir ailenin çocuğu. Anne ve babası o
doğmadan ayrılmış. Çocukluk yılları Cape Town yakınlarındaki bir çiftlikte yoksulluk
içinde geçmiş. 1943’te annesinin ölümü üzerine ablasıyla baba evine dönmüşler. Üvey
anneleri tarafından dışlanmışlar. Babası, muhafazakâr sert ve otoriter biri. Bir
editör ve yazar olan babası, ırkçı Ulusal Parti’den milletvekili. Çocukluktan
başlayarak babası ile ilişkisi hep gerilimli olmuş ve giderek uzaklaşmışlar.
Baba beyaz iktidarın sansür kurulunun başındayken kızı sansüre karşı mücadele
eden bir grup entelektüelle birlikte onu ve uygulamalarını protesto etmiş.
İlk şiirleri okul dergisinde yayımlanmış. 16 yaşındayken ilk
şiir dosyasını oluşturmuş. Yayıncılara başvurmuş, basmak isteyen de olmuş ama kendisine
erken olduğu söylenerek vazgeçirilmiş. İlk kitabı "Kaçış" 24 yaşındayken
1956’da basılmış. Aynı yıl evlenmiş. Ertesi yıl kızı Simone doğmuş. Kısa süre
sonra boşanmış.
Evliliği, babası ve onun temsil ettiği zihniyetle verdiği
mücadele zihinsel bunalımlarını tetiklemiş. Annesinin yıllar önce öldüğü
Valkenburg Psikiyatri Kliniği’ne yatırılmış. Psikiyatri kliniklerine yatmalar,
intihar teşebbüsleri kısa yaşam öyküsünde kırık aşk öyküleri kadar sık
rastlanan olaylar. Yaşadıklarının şiirine doğrudan yansıdığı, yansıttığı
anlaşılıyor. Kısa, kırık dizelerle dokunaklı, yalın, lirik şiirler...
1963’te yayımlanan ikinci kitabı "Düşler ve Kırmızı
Toprak" ile Güney Afrikalı yazarlar, şairler, eleştirmenler arasında
tanınmış. Ödüller kazanmış. Ülkesinde altmışlı yılların en ünlü şairlerinden
biri olmuş.
Yazar Jack Cope ve Andre Brink’le yaşadığı aşklar ruh
sağlığının iyice bozulmasına neden olmuş. Avrupa gezisinde yalnız bırakılınca
aşırı alkole yönelip tekrar bunalıma girmiş. Gezisini yarıda keserek Cape
Town’a dönmüş. Bir kez daha kliniğe yatırılmış. 19 Temmuz 1965’te klinikten ayrılarak
Three Anchor Koyu’na gitmiş ve kendini denize atarak intihar etmiş. Öldüğünde
33 yaşında. Mezar taşına “Ölümüm taneciğidir hiçliğin”
yazılmış. Yaşam öyküsü kitaplara, filmlere konu olmuş.
Şair, çevirmen İlyas Tunç diğer çalışmalarının yanısıra yıllardır
Güney Afrika Şiiri’nden çeviriler yapıyor. Çağdaş Güney Afrika Şiiri adlı
kapsamlı çalışması 2013’de Bence Kitap’tan yayımlanmıştı. O antolojide Ingrid
Jonker’in şiirleri de yer alıyordu. Şimdi 192 sayfalık bir kitapla Türkiyeli
okurlara Ingrid Jonker’i kapsamlı olarak tanıtıyor, şiirlerini paylaşıyor.
İlyas Tunç’un derleyip çevirdiği “Hiçliğin Tanecikleri”
(Nisan 2017, Meda Kitap) şairin yaşamı ve şiiri hakkında bir giriş yazısı ile
başlıyor. Ingrid Jonker’in yaşarken yayımladığı iki kitabı ile intihar etmeden
hazırlayıp yayımlandığını göremediği bir şiir kitabından geniş bir seçki ile
devam ediyor. Daha sonra da Ingrid Jonker’in Andre Brink ve Jack Cope’la
karşılıklı mektuplaşmaları, veda mektubu, hakkında yazılanlardan seçmeler, fotoğraflar
ve belgeler yer alıyor. Bu önemli ve etkileyici şairi geç de olsa tanıtan iyi
bir çalışma olmuş. İyi şairlerin izini sürenlere, has şiiri sevenlere, tavsiye
ederim. 15.06.2017
Yorumlar