Şenay Aydemir 100 Sinema Klişesi adlı kitabında, yerli
yabancı birçok filmde hafızalara kazınan sinema klişelerini bir araya getirmiş.
Yeşilçam filmlerinde kötü kalpli sarışının kim olacağını, şefkatli patron babayı
ya da fedakâr anneyi daha afişe baktığımızda ya da jenerikte isimler
sıralanırken tahmin edebiliriz. Hizmetçi, garson, aşçı, hakim de bellidir.
Yeşilçam bizi hiç şaşırtmaz. Boş bavullar, kapısı hiç kitlenmeyen arabalar, her
fırsatta sigara yakan jönler, hemen çözülüveren şifreler, karşısındakinin
yüzüne doğru değil de kameraya doğru konuşan artistler Dünya sinemasının
klişlerinidendir...
Şenay Akdemir'in 100 Sinema Klişesi (2017, Ağaçkakan yay.) ilham
verdi kitap klişelerini sıralayayım dedim. Kitap tutkunu, bu tip ayrıntılara
dikkat eden yazar dostlarıma da danıştım. Selçuk Altun, Başar Başarır ve Yekta
Kopan cevap verdiler. Onların da katkıları ile liste gelişti.
- Her
kitabı yazarın başyapıtı olarak sunmak. Arka kapak yazısında kitabı tanıtırken “başyapıt”
olarak yazmak en yaygın kullanımlardan. Oysa her yazarın bir başyapıtı olur.
- Arka kapak yazısında "Yazar bu romanında Kafkaesk bir
dünya sunuyor" ya da "Dostoyevksi'ye selam duruyor" gibi
benzetmeler yapmak.
- Biraz gizemli ya da anlaşılmaz bulunan her yazarı
çevrildiği ülkenin Kafkası ilan etmek “Kore’nin Kafka’sı”, “Polonya’nın
Kafka’sı” gibi. Bizim de bir Kafka’mız var.
-
Özellikle bestseller çevirilerinde kitabın kapağında “New York Times
Bestseller” ibaresini kullanmak. Sanıyorum New York Times Bestseller listesinin
okuru etkilediği düşünülüyor. Kitap New York Times’ın hangi bestseller listesine
girmiş, listede kaçıncı sırada, kaç hafta kalmış tabii bunlar belirtilmiyor.
Nedense şimdiye dek kapağında “Hürriyet Kitap Sanat Bestseller” ya da “D&R
listelerinde” yazanına rastlamadım.
-
Yine bestseller’lerde yaygın, kitabın kapağına övgü dolu cümlecikler konuyor.
Bu övgüler de kimin yazdığını belirterek değil de “Stern”, “Time” gibi alındığı
dergi ya da gazete belirtilerek yazılıyor. Tahmin edeceğiniz gibi kapağına Ömer
Türkeş gibi değerli eleştirmenlerin cümlelerini alan yok ama Orhan Pamuk’tan
destek cümlesi alana rastlanıyor.
- “1
Haftada 9 Baskı”, “İlk Baskı 100 bin adet” gibi ibareler Dünya’da sadece
Türkiye’de var sanırım. Kitabın kapağına ilk baskıda kaç adet basıldığı
yazılıyor. “Kitap çok satacak” denilmek isteniyor. Ama “1 Haftada 9 Baskı” diye
yazmanın handikapı da var. Zira kitabın çok sattığı bildirilmiş oluyor ama aynı
zamanda yayınevinin doğru karar alamadığı, kitabı ilk baskıda, hatta izleyen
baskılarda da yeterince basmadığını da bildiriyor.
- Kitabının kapağına "... kitabının yazarından"
diye yazmak, yani o kitabı beğendiyseniz bunu da okuyun deniyor.
- Nobel almış bir yazarın kitabının kapağına, sanki yazar o
kitapla ödüle layık görülmüşçesine yanıltıcı bir ibare koymak, "Nobel
1967" gibi. Oysa Nobel yazara veriliyor, bir eserine değil.
- “Yazar çağına tanıklık ediyor” ya da yeni bir yazar ve ilk
kitapsa "Falanca yazar bu ilk kitabıyla edebiyat dünyasına güçlü bir giriş
yapıyor" diye abartmalar yapmak. İlk fırsatta yazara usta yaftasını
yapıştırmak. Kırk küsur yaşındaki yazarlardan "genç kuşağın güçlü
kalemi" gibi ifadelerle bahsetmek çok yaygın.
-
Kitabın yazarın ilk kitabı olduğunu belirtmemek. Sanırım bu ilk kitapların acemice
yazılmış, yetersiz eserler sayılıp satın alınmayacağı düşüncesiyle yapılıyor.
- Kitabın
önceki baskılarını belirtmemek, ilk kez basılıyormuş gibi sunmak. Bu da “kitabı
ilk biz bastık” demek, yeni bir eser izlenimi yaratmak için olabilir.
- Kiril ya da Arap alfabesi gibi Latin alfabesi dışında
yazılan yazar adlarını İngilizce dil kurallarına göre yazmak. (Çaykovski –
Tchaikovsky gibi). Bunun da nedeni İngilizce’nin aşırı etkisinde olmamız. Sırf
kapakta değil kitap metinlerinde de isimler, yer adları Türkçe’nin kurallarına göre
değil, İngilizce gramere göre yazılıyor.
- Kitapların kapağında ya da içinde yer alan kısa
biyografilerde yazarın doğum tarihini belirtmemek. Olgunluk çağındaki kadın
yazarlar doğum tarihini belirtmiyordu, şimdi erkek yazarlar da belirtmemeye
başladı. İş daha ileriye götürülüp, herhalde oradan hesaplanmasın diye
mezuniyet tarihleri de belirtilmemeye başlandı. “Okur genç yazar sever,”
düşüncesi bunun nedeni. Oysa okur, bir yazar doğum tarihini bildirmiyorsa artık
genç değildir, olgunluk çağına ermiştir bilgisine sahip. Bilemediği yazarın 50
yaşında mı yoksa 80’inde mi olduğu.
- Hiçbir bilgi vermeyen, çok kısa biyografiler yayımlamak.
“Yazar Ankara’da yaşıyor” gibi. Yazar es kaza bir mütevazı ödül kazanmışsa onu
çok önemli bir şeymiş gibi yazarın özgeçmişinde abartarak sunmak. Yazarın
kitapları az konuşulan bir - iki dile çevrilmişse onu biyografisinde sayıyla
“bir düzine” gibi sözlerle abartmak.
- Yazarın gençlik fotoğrafını kullanma ısrarı. Bunun nedeni
yaşlandığını düşünen yazarın gençlik haliyle görünmek istemesidir. Son
zamanlarda “güzel ya da yakışıklı yazarın kitabı daha çok satar” düşüncesi ile kitap
için özel fotoğraf çekimleri yapıldığına ve fotoğrafların bolca fotoshoplanarak
yani rötüşlanarak yayımlandığına da sıkça rastlıyoruz. Estetik ameliyat olan,
botoks yaptıran yazarlarımızın olduğu da söyleniyor.
- Çevirmenin adını kapakta, hatta kitabın giriş sayfasında
belirtmemek. Dostoyevski’nin bir Türk yazarı olduğunu mu sanmamız isteniyor
acaba?
- Kitabın orijinal dilinden mi, ikinci bir dilden mi
çevrildiğini belirtmemek. Kitabın orijinal adını, hangi baskıdan çevrildiğini
künye sayfasına yazmamak.
- Derleme eseri özgün esermiş gibi sunmak, kapakta kitabın
derlemecisini yazar gibi sunmak. Bunun nedeni derleme kitapların satmayacağı
düşüncesi olabileceği gibi, derlemecinin ünlü bir yazar olması durumunda okuru
o ünlü yazarın yeni kitabı çıkmış gibi aldatmak gibi bir küçük hesap da
olabilir. Bir ihtimal de derlemecinin özgün eser sahibi gibi görünmek istemesi
olabilir.
- Öykü, novella gibi türlerde yazılmış kitapları roman gibi
sunmak. Romanın en çok satan tür olduğu bilinciyle okuru yanıltmaya yönelik bir
küçük hesap daha. En son uzun bir şiirden oluşan kitabın kapağına “roman” diye
yazıldığını gördüm. Yayımladığı kitabın öykülerden oluştuğu anlaşılmasın diye
herhalde “içindekiler”i koymayanlara da çok rastlanıyor.
- Kitabın tasarımını, kapak düzenini kimin yaptığını
belirtmemek. Fotoğraflarda, fotoğrafçının adını belirtmemek. Fotoğraf ve
resimlerde kaynak belirtmemek. Kapakta kullanılan resim ya da fotoğrafın
sahibini belirtmemek. Bunların çoğunun ciddiyetsizlikten yapıldığını düşünsek
bile en ciddi yayınevleri bile aynı şeyi yaptığına göre telif hakkı ödememek
için yapıldığını da düşünebiliriz.
- Dipnot koymamak ya da kitabı aşırı dipnot’a boğmak. Hemen
her şeyi dipnotla izah etmek.
“* Paris, Fransa’nın
başkenti” gibi.
- Dizin koymamak. Özellikle anı, mektup gibi türlerdeki
kitaplarda en azından isim dizini yapılması araştırmacılar için olduğu kadar
okur için de bir kolaylıktır. Bu da zaman ve para kaybı olur diye yapılmayan
işlerden.
- Antoloji ve derlemelerde kaynak göstermemek, alıntılanan
eserin ya da parçanın ilk nerede yayımlandığını belirtmemek.
- Kitaba hiçbir editoryal müdahalede bulunmamak, düzelti yapmamak,
yazardan ya da çevirmenden geldiği gibi basmak.06.07.2017
Yorumlar