1989 yılı. Salih Kalafatoğlu’nun yönetmenliğinde, Ağah
Özgüç’ün danışmanlığında “Hayatım Sinema” adlı bir belgesel dizisi hazırlıyoruz
TRT 2 için. Senaryoları yazıyorum.
Dizide Türk Sineması’nın yaşayan yıldızlarının hayat öykülerini kendi
ağızlarından, dostlarının, iş arkadaşlarının tanıklığında anlatmak amacındayız.
Bir bölümde de Muhterem Nur konumuz olacak. Öngörüşme için
bizi evine davet ediyor. Yanlış anımsamıyorsam Bakırköy’de oturuyor. Çok güzel
döşenmiş bir salon. Salonun en gözalıcı yerinde de Müslüm Gürses’in çerçeveli dev
bir fotoğrafı.
Gülşen İşeri’nin yazdığı “Muhterem Nur – Ömrümce Ağladım”
(Doğan Kitap) adlı biyografinin kapağını gördüğümde o günü anımsadım. İşeri’nin
kitabının kapağındaki fotoğrafta Muhterem Nur’la birlikte Müslüm Gürses var.
Müslüm Gürses önde. Bunun Muhterem Nur’un bilinçli bir tercihi olduğunu
biliyoruz.
Gülşen İşeri, Muhterem Nur’un anlatımıyla esas olarak özel
hayata odaklanan bir biyografi yazmış. 12 yaşında tecavüz edilen... 14 yaşında
siyah önlüğüyle Yeşilçam’a gelen... Figüranlıkla başladığı sinema yaşamını
başrollerle tamamlayan bir starın öyküsü. Oldukça dokunaklı, içyakan bir öykü. Kitapta
dendiği gibi “Adeta bir film gibi”, hatta dizi film.
Muhterem Nur’un yaşamına girdiği andan itibaren Müslüm
Gürses’in de hayat öyküsü anlatılıyor. Kitabın yarısından sonrasında bir sayfa
Muhterem Nur’la Müslüm Gürses’in birlikte yaşadıkları, diğerinde Müslüm
Gürses’in yaşamı anlatılıyor. Bunun da Muhterem Nur’un tercihi olduğunu düşünüyorum.
Tıpkı yaşamındaki gibi biyografisinde de önceliği sevdiğine, Müslüm Gürses’e
vermiş. Ve bence kendine haksızlık etmiş.
Muhterem Nur, Türk Sineması’nın en önemli yıldızlarından.
Bir mahalle arkadaşıyla tesadüfen geldiği Yeşilçam’daki bir sinema şirketinde
keşfediliyor. Figüranlıktan başrole yükseliyor. 1950’ler Türk Sineması’nın
dönüşüm yılları. Tiyatrocular dönemi kapanıyor, Muhsin Ertuğrul’un tek adamlığı
bitiyor, sinemacılar çağına giriliyor. Sinema salonlarının sayısı artmış,
Anadolu’ya yayılmış. Anadolu sinemaları yerli film talep ediyor. 1950’de 20
film çekilirken bu sayı 1959’da 80’e ulaşıyor. Yeni yönetmenler yeni yıldızları
yaratıyor. Muhterem Nur da bu yeni yıldızlardan biri. Güzelliğiyle, bakışıyla,
duruşuyla... Hiçbir eğitimi olmamasına rağmen mayasında bulunan oyunculuk
yeteneğiyle...
60’lı yıllarda şöhretinin zirvesine çıkıyor. Film
çevirmediği gün yok gibi. 1970’lerin başına kadar da bu böyle sürüyor. Türk
sineması ile birlikte Muhterem Nur da altın çağlarını yaşıyor. Gülşen İşeri’nin
de işaret ettiği gibi sinemanın tarihi Türk siyasi tarihi ile koşutluk içinde.
12 Mart Darbesi bir milat oluyor. Seks filmleri furyası başlıyor. Aileler
sinemaya gitmiyor. Diğer yıldızlar gibi Muhterem Nur da şansını sahnede
denemeye karar veriyor. Zaten 1960’ların ortasından beri sahne deneyimi var.
Dansöz olarak başlamış, sonra solistilikte karar kılmış.
12 Eylül Darbesi’nden sonra tekrar aileler sinemaya gitmeye
başlayınca birçok eski yıldız gibi o da sinemaya dönüş yapmış. 2000’li yıllara
kadar da aralıklarla da olsa film çevirmeye devam etmiş.
Gülşen İşeri’ye anlattıklarından 80’li yıllardan sonra
sinemaya yoğunlaşamamasının nedeninin Müslüm Gürses’le aşkı, evliliği olduğu
anlaşılıyor. Muhterem Nur için aşk her şeyden önce geliyor. Sevdiği için kendini
feda ediyor. Zaten Müslüm Gürses de sevdiğinin dizinin dibinde olmasını,
çalışmamasını istiyor.
Gülşen İşeri’nin “Muhterem Nur – Ömrümce Ağladım”ı bu büyük
yıldızın acılarla dolu yaşam öyküsünü öğrenmek için birinci elden iyi bir
kaynak. Sonrasında bu büyük yıldızın filmlerini tekrar izlemek var ki onlara da
YouTube gibi internet sitelerinden erişmek mümkün. 02.08.2017
Yorumlar