“Bir odada yalnız başına yazan bir adam”



Jack Kerouac “Beat Kuşağı’nın Kralı”, kurucusu, babası ilan edilmiş bir yazar. Kült isimlerden. Kısa yaşamına dolu dolu bir hayat ve başta kült eseri Yolda olmak üzere bir çok eser sığdırmış.
Kısa yaşamlarında çok şey yaşamış, yazmış tüm kült isimler gibi onun da yaşam öyküsüne ilişkin birçok yakıştırma var. Bunlardan en önemlisi de herhalde başyapıtı Yolda’yı rulo bir kağıda bir oturuşta yazdığı inancı. Patti Smith gibi hayranları “Kelimeleri kağıda püskürttü yalnızca!” diye ifade etmişler bu olayı. Kült isimlerden mucizevi davranışlar beklendiği için de hemen benimsenmiş.
Biyografi yazarlığının ikon kırıcı bir niteliği var. Doğru bilinen yanlışları sorgulamayı, gerçekte neler olduğunu bulmayı görev biliyorlar. Bir detektif gibi araştırıyor, her duyduklarına inanmıyor, belgelerle, tanıklarla kanıtlanmadıkça yazıya geçirmiyorlar. Tabii bu durum araştırmacı biyografi yazarları için geçerli, bir de sansasyon peşinde koşanlar var ki onlar ilgi alanımızın dışında. O sansasyonel anlatıları da sorguluyor araştırmacı biyografi yazarları.
Jack Kerouac yaşam öyküsü ile yapıtı birbirinin içine geçmiş yazarlardan. Yaşadıklarını eserlerine yansıtıyor. Yaşam öyküsünü doğru bilirseniz eserlerini daha iyi anlıyorsunuz. Eserlerini iyi çözümlerseniz yaşam öyküsü daha da ayrıntılanıyor, elle tutulur hale geliyor.
Joyce Johnson romanlarıyla, araştırmalarıyla tanınmış bir Amerikan yazarı. 16 yaşında ilk romanını yazarken Allen Ginsberg’le tanışmış. Ginsberg de onu Kerouac’ın da dahil olduğu Beat Çevresi’ne sokmuş.
16 yaşında yazdığı bu roman 21 yaşındayken Random House yayınevince yayımlanmış. “Come and Join the Dance” bir kadının yazdığı ilk Beat romanı olarak kabul edilmiş. Beş yıl sonra da uzun sürecek editörlük kariyerine başlamış. Üniversitede yaratıcı yazarlık dersleri vermiş. Başarılı bir yazar.
Jack Kerouac’la birlikte yaşadıkları iki yılı anlattığı anı kitabı “Minor Characters” ile ün kazanmış. Ödüller almış. Kerouac’la yazışmalarını da “Door Wide Open: A Beat Love Affair in Letters, 1957–1958” adlı kitapta toplamış.  İki yıl birliktelik kısa gibi görünüyor ama Kerouac’ın annesinden sonra en uzun süre birlikte yaşadığı kadın Joyce.
Joyce Johnson’ın Beat kuşağı içindeki yerine, Kerouac’la ilişkisine ve daha önce Kerouac’la ilgili yayımladığı anı ve mektup kitaplarına bakınca “Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı”nın (Temmuz 2017, çev. Aydın Çavdar, Ayrıntı yay.) bir tanıklık, Kerouac’la yazarın ilişkilerini de anlatan bir biyografi olduğu sanılabilir. Johnson, Kerouac'ın hikayesini onunla tanışmadan altı yıl önce bitiriyor ve Ocak 1957'den Ekim 1958'e kadar olan ilişkilerine ilişkin yalnızca birkaç gönderme yapıyor.
“Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı”nın önemi New York Halk Kütüphanesi’ndeki Berg Koleksiyonunda yer alan Jack Kerouac Arşivi’nden kaynaklanması. Kerouac Arşivi 30 yıl kadar araştırmacılara kapalı tutulduktan sonra Joyce Johnson’ın incelemesine izin verilmiş.
Jack Kerouac Arşivi 90 koliden oluşuyor ve Kerouac’ın 1935 – 1960 yılları arasında yazdığı hemen her şeyi ve kendisine yollanan mektupları ve diğer materyali içeriyor. Derbeder, nerde akşam orda sabah bir yaşam sürmesine rağmen Kerouac’ın yazdığı ve kendisine yazılan hemen her şeyi büyük bir titizlikle sakladığı anlaşılıyor.
Koleksiyon, esas olarak Kerouac'ın romanları, hikayeleri, şiirleri, oyun ve senaryoları, dergiler, günlükler, defterler, otobiyografik ve manevi nesirlerin holograf ve el yazması taslaklarından oluşuyor. Diğer materyaller arasında Jack Kerouac'ın sanat çalışmaları, kendisine gelen mektuplar ve yolladığı mektupların kopyaları, fotoğraflar, kişisel ve finansal kağıtlar (banka ekstreleri ve iptal edilmiş çekler dahil), yayın sözleşmeleri, gazete kupürleri, haritalar bulunuyor.
Joyce Johnson, Kerouac’ın yaşam öyküsünü buradaki belgelere dayanarak yazmış. Onların yetmediği yerde Kerouac’ın yakın dostları Allen Ginsberg, Neal Cassady ve John Clellon Holmes’ün mektuplarına başvurmuş.
Kerouac’ın sıkı bir günlükçü, iyi bir mektup yazarı olduğu anlaşılıyor. Yaşadığı, düşündüğü, hissettiği her şeyi not almış ya günlüklerine geçirmiş ya da mektuplarda dostları ile paylaşmış. Eserlerinin tüm taslaklarını saklamış.
Joyce Johnson’ın nerdeyse hemen her cümlesinin bir kaynağı var. Ama bu durum kitabı sıkıcı bir araştırma haline getirmiyor. Aksine Kerouac’ın kendi ağzından anlatılmış çok ayrıntılı, yaşamının her anına değinen bir biyografisini okuyormuş gibi oluyorsunuz. “Bireyin oluşum dönemini ve sonunda ulaştığı ideal durumu ele alan” bir bildung roman havası var kitapta. Belki de bu nedenle Joyce Johnson kitabını Kerouac’ın başyapıtı saydığı Visions of Cody'i yazıp bitirdiği 1951 Kasımı’nda noktalıyor. Kerouac o tarihte “ideal durum”unun en üst noktasına geliyor. Sonra Yolda yayımlanacak ve ard arda kitaplar gelecek ama aynı zamanda o yıllar Kerouac’ın “düşüş yılları” da olacak Johnson’a göre.       
Joyce Johnson’ın kitabı Kerouac'ın Franco Amerikan geçmişinin hayatına ve eserine olan geniş kapsamlı etkisini keşfeden ilk biyografi olarak da önemseniyor. Yaşadıklarından yola çıkarak yazan bir yazar olarak Kerouac’ın kökeni de, insan ilişkileri de önemli. Kerouac Quebec’ten göç etmiş bir Franco Amerikan olarak İngilizceyi ancak ilkokulda öğrenmiş. Anadili Franco Amerikan’lara özel, Fransızlar da anlamıyor. Bu nedenle çocukluktan itibaren dışlanmış. İngilizcesi ile dalga geçilmiş. O da azmetmiş İngilizceyi derinlemesine öğrenmiş. Jean-Louis Lebris de Kerouac isminden de utanıyor, takma adlar alıyor. “Jack” da bunlardan biri. Yani Amerika’da dışlanan biri, öteki.
Dindar bir annesi, sarhoş, kumarbaz, işsiz bir babası var. Annesi üstüne titriyor, babası hor görüyor. Küçük yaşta çok sevdiği ağabeyini kaybetmesi travma yaratıyor. Erkek arkadaşlarına çok bağlı ama kadınlarla dostluk kuramadığı gibi uzun süreli ilişkiye de giremiyor.
Bir yanıyla çok dost canlısı, diğer yanı şizoid, insanlarla, toplumla ilişki kuramıyor. Bu iki kişilik eserlerine yansımış, özgünlük katmış. Joyce Johnson, Kerouac’ın esas olarak yalnız bir adam olduğu tespitini yapıyor. Çok sosyal biri gibi görünmesine rağmen yaşamının büyük bir bölümü tek başına yazarak, okuyarak geçmiş. Başka türlü o kadar kısa bir yaşamda o kadar çok eseri yazamazdı. Kerouac “bir odada yalnız başına yazan bir adam”dı, diyor Joyce Johnson.
“Jack Kerouac’ın Yalnız Hayatı” bu kült yazarın gerçek yaşam öyküsünü okumak, eserlerini gerçekte nasıl yazdığını, birlikte varolduğu Beat Kuşağı yazarlarını tanıyıp ilişkilerini, yaşamlarının en mahrem yanlarını, heyecan verici anılarını öğrenmek açısından önemli bir çalışma. Diğer yandan da Jack Kerouac’ı hiç tanımasanız da merakla okuyacağınız iyi yazılmış bir biyografi. 31.08.2017 

Yorumlar