Vikipedi, Nehir Söyleşi’yi “bir edebiyat türü. Sözlü tarih
çalışması olarak da değerlendirilir. Kişinin biyografisini
yazarak değil, bir başkasının sorularını cevaplayarak anlatmasıdır” diye
tanımlamış. Biyografinin sorulu cevaplı şekli, diyen beğenen de var.
Biyografinin yerini tutamayacağını düşünen de.
Türkiye’de özellikle belge ve bilgi
eksikliğinden biyografilerin yazılmasının zor olduğu biliniyor. Buna daha temel
bir sorunu, mevcut yasalar nedeniyle biyografisi yazılan kişinin ya da hayatta
değilse ailesinin onayını almadan biyografi yayımlatmanın mümkün olmadığını,
kişilerin ya da ailelerin de özel hayatların, olumsuzlukların yazılmasını
istemediği için biyografilere onay vermediğini söyleyebilirim. Onay alınmadan
yayımlanan biyografiler de tazminat davalarına hatta yasaklamalara varan
olaylara neden oluyor.
“Nehir Söyleşi” bu nedenlerle daha avantajlı
gibi görünen bir yöntem. Yaşam öyküsü doğrudan ilgili kişinin ağzından
anlatılıyor. Onun onayı ile yayımlanıyor. Yayımlandıktan sonra da dava ya da
toplatma konusu olmadığı gibi, herhangi bir belge gösterme gereği de olmuyor.
Zira tamamen biyografisi yazılan kişinin beyanı, anlatımı. O ne anlattıysa,
o...
Nehir söyleşinin başarısı da anlatanın
konuşkanlığına, belleğinin gücüne göre değişiyor. Anlatıcı ne kadar anlatırsa
yaşam öyküsünü o kadar öğreniyoruz. Tabii anlatılmayan, es geçilen, unutulan
bölümler, olaylar da oluyor, bunlar da anlatıcının kendi kendine uyguladığı
otosansür olarak değerlendiriliyor.
Bence nehir söyleşi biyografi yazımının
önemli bir aşaması ama kendisi değil. Çünkü yaşam öyküsünü yazdığınız kişinin
anlatımı tam olarak güvenilir değil. Zira unutma, otosansür gibi olguları
içeriyor. O anlatım malzeme olarak kullanılabilir ama tek kaynak olamaz. Edebi
tür olduğuna ise katılmıyorum. Söyleşinin bir çeşiti demek daha doğru.
Nehir söyleşinin Fransız icadı olduğu
söylense de nehir söyleşi ile yaşam öyküsü yazmanın bir Türk buluşu olduğu kanısı
hakim. İlk örnekleri 2000 yılında yayımlanmaya başlamış. Mucidi İş Kültür
Yayınları’nın o dönemki yayın yönetmeni Mürşit Balabanlılar.
2000’lerin başında nehir söyleşiler popüler
oldu. bir çok kişi ile nehir söyleşiler yapıldı. Bazıları çok ilgi gördü. Çünkü
hem anlatan ilginç bir kişiydi hem de dobraydı, kendi ile ilgili her şeyi
çekinmeden anlatıyordu. Soruları soran da iyi çalışmışsa ortaya iyi bir iş
çıkıyordu. Çünkü röportaj yapmak bir sanattır. Uzmanlık işidir.
Nehir söyleşi kitapları çoğaldıkça okurun
ilgisi azaldı ve şimdilerde nadir örneklerle karşılaşıyoruz. Pınar İlkiz’in
Hakikaten Sevin Okyay Anlatıyor (Eylül 2017, Ayizi yay.) adlı çalışması özel
olarak ilgimi çekti. Hem türünün son örneklerinden olması nedeniyle hem de otuz
yıldır tanıdığım Sevin Okyay’ın yaşam öyküsünü kendi ağzından öğreneceğim için
heyecanlandım. Hemen edindim.
Sevin Okyay, 1942 doğumlu. 75 yaşında. Genç
yaşlardan itibaren gazetecilik, çevirmenlik yapmış. Yaptığı işlerin listesi “Sinema
Eleştirmeni, Caz Eleştirmeni, Polisiye Eleştirmeni, Spor Yazarı, Televizyon ve
Radyo Programcısı...” diye uzayıp gidiyor. Eksiği var, fazlası yok. Vikipedi’ye
göre 1964 yılından beri çeviri, 1975’ten beri gazetecilik, 1984 yılından beri
de sinema eleştirmenliği yapıyor. “Türkiye'nin ilk kadın sinema eleştirmeni”
denilerek ödüllendirilmiş. Peki ilk kadın caz eleştirmeni, ilk kadın spor
eleştirmeni, ilk plaj voleybolu eleştirmeni kim? Sevin Okyay bu ilkleri de,
daha fazlasını da yapmış olabilir, diye düşünüyorum. Zira polisiyeye katkıları
için de, fantastik edebiyata katkıları için de, çeviri çalışmaları için de
ödülleri var. Çalışma yaşamını merak etmemek elde değil.
Kitap Ayizi Yayınları’nın “Kadınlar ve
Hayatlar” dizisinden çıkmış. Ayizi kendini “feminist yayınevi” olarak
tanımlıyor. Kurucuları İlknur Üstün, Aksu Bora ve Selma Acuner. "Kadınların
kendi hikayelerini yazmaya çok ihtiyaçları olduğunu biliyoruz" diyorlar ve
bu yönde kadınları özendirmeye çalışıyorlar. Kendi hikayesini yazanın kitabını
basıyorlar, yazmayıp anlatanla da nehir söyleşi yapıyorlar.
Sevin Okyay, bu dizide yaşam öyküsü yazılması gereken
adlardan. Birer erkek dünyası olan basın ve yayıncılık alanlarında 50 yılı
aşkın bir emeği var. İki çocuk annesi, yalnız bir kadın. Kendi kazandığı ile
evini geçindirmiş, çocuklarını büyütmüş. Okur onu Harry Potter çevirileri ile
tanıdı ama uzun bir çeviri listesi var. Görev yaptığı yayınevlerinin ve gazete
ve dergilerin listesi de çok uzun olacaktır. Çok çalışmış. Çok iş değiştirmek
durumunda kalmış.
“Ben çok maymun iştahlı bir insanım” diyor. Bunun nedeni
sırf ilgi alanlarının çeşitli ve sınırsız olması değil iş icabı bazı şeyleri
öğrenmek zorunda da kalmış. Sinema eleştirmenliğine Enis Batur’un zorlamasıyla
başladığını anlatıyor. Zira o film hakkında yazacak başka birini bulamamışlar,
iş Sevin Okyay’a düşmüş.
Pınar İlkiz, Hakikaten Sevin Okyay Anlatıyor’u dört yıllık
bir emekle yazmış. Sevin Okyay’ın arşivini düzenlemek işi yaşam öyküsünü
anlatacağı nehir söyleşiye dönüşmüş. Sevin Okyay tatlı dilli bir insandır.
Sohbetini keyifle dinlersiniz. İnce gözlemleri vardır. Hayata mizahla bakar. En
çok çuvaldızı kendine sokar. Karşısında tanıdığı, sevdiği biri olunca ortaya
hoş bir sohbet çıkmış. Sanki Sevin Okyay’la Pınar İlkiz sohbet ederken yan
koltuktan dinliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz okurken. Özellikle çocukluk
çağlarını, ailesini ballandırarak anlatıyor Sevin Okyay.
Ama bu samimiyetin handikapları da var. Pınar İlkiz, “Hiç
aşık oldun mu?” diye sorunca “Kime ne?” diye bir cevap alıyor. Bir daha da o
konuların üzerine gitmiyor. Yaşadığı aşklar bir yana evliliğinin öyküsünü bile
anlatmıyor Sevin Okyay. Bu bir tercihtir, saygı duyarız ama “kadın” olarak
basın ve yayıncılık alanlarında yaşadığı sorunları da anlatmıyor. İşte yaşanan
sorunlar var ama herhangi birininki kadar, kadın olduğu için cinsiyetinden
dolayı yaşanan bir şey yok sanki. Ancak satıraralarında sorunları
hissediyorsunuz ama Sevin Okyay deşilmesine izin vermiyor.
Pınar İlkiz sanıyorum söyleşinin akıcılığı kesintiye
uğramasın diye arşiv çalışmasının sağladığı avantajı kullanmamış, Sevin
Okyay’ın anlattıkları ile yetinmiş. Örneğin, benim de tanığı olduğum Dönemli
Yayıncılık ve Güneş Yayınları dönemlerinde bir karışıklık var. Editoryal
çalışma sırasında da bazı dipnotlar eklenebilirdi. Çok özel isim var. Bir süre
sonra kimin ne iş yaptığı karışıyor. Örneğin “Çeviriyi Mustafa’ya (Küpüşoğlu)
verdim” diyorsa Mustafa Küpüşoğlu’nun o sıra hangi yayınevinde olduğu bir
dipnotla belirtilmeliydi. Belki kitabın sonuna birer Sevin Okyay kronolojisi ve
bibliyografisi eklense bu sorun söyleşinin akıcılığı bozulmadan çözülebilirdi.
Haydar Ergülen’in yazdığı gibi (Hürriyet Kitap Sanat,
21.09.17) lezzetli bir sofradan sadece çorbayı yemiş de kalkmış gibi hissediyor
insan kitabı bitirdiğinde. Hakikaten Sevin Okyay Anlatıyor, bu
harikulade insanın yaşam öyküsüne giriş niteliği taşıyor. 216 sayfa az geliyor
75 yıllık dolu dolu yaşam için. Keyifle okuyacak, çok sevecek, devamı nerede,
diye soracaksınız.05.10.2017
Yorumlar