"Denemelerinde sık sık deneme üzerine denemeler yazar.
Hatta diyebiliriz ki denemeyi onun kadar yoğun işleyen bir başka yazarımız
yoktur. Denemenin denemecisidir” diyor Nermi Uygur için Güven Turan.
Tüm eserlerinin yayımcısı Yapı Kredi Yayınları Nermi
Uygur’un bütün kitaplarını Delta dizisinde üç büyük ciltte topladı. 1545
sayfalık ilk cilt Ağustos 2016’da yayımlanmıştı. 3265 sayfalık 2. ve 3. cilt de
Ekim 2017’de yayımlandı.
Geçenlerde Yücel Kayıran’ın yazısına başlık olan “Nermi
Uygur, felsefeci mi denemeci mi?” (Hürriyet Kitap Sanat, 23.11.17) sorusunu
hemen her okuru sormuştur sanıyorum. Bütün Eserlerine bakınca aynı soruyu
tekrar etmemek elde değil.
Biyografisini okuduğumuzda ömrünü felsefeye adamış birini
görürüz. 1925 doğumlu. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi'ne giriyor. 1950 yılının Ocak ayında İstanbul Üniversitesi'nde
asistan olarak göreve başlamış. 1952’de doktor, 1955’de doçent, 1964’de profesör,
1992’de emekli olmuş. 2002’ye kadar ders vermeye devam etmiş.
1958’de yayımlanan ilk kitabı, doçentlik tezi olan Edmund
Husserl'de Başkasının Ben'i Sorunu ile Türk Dil Kurumu 1959 Bilim Ödülü’nü
kazanmış.
“Filozof denemeci gibi çalışırsa başarıya ulaşır”
düşüncesiyle edebiyata yöneldiği belirtiliyor. 1962’de yayımlanan ikinci
kitabının adı Dilin Gücü. “Çepeçevre insan varoluşunun anakoşuludur dil”
düşüncesiyle yola çıkmış bu kitapta. Nermi Uygur’un dilin kullanımı konusundaki
özeninin, kendine has ve öncü dil anlayışının somut örneği. “aydın Türkçe”,
“uygun Türkçe” anlayışıyla yazılmış bir deneme kitabı.
Nermi Uygur’un dil anlayışının tezlere konu olduğunu
biliyoruz. Birleşik sözcükleri seviyor; “şimdiyedek”, “birbakıma”,
“dilegetirmeye”, “anakoşul” gibi kullanımlarının altını çizmişim.
Dilin Gücü’nden sonra bir yandan “bilimsel” diyebileceğimiz
Felsefenin Çağrısı, Türk Felsefesinin Boyutları, Dil Yönünden Fizik Felsefesi
gibi eserler verirken diğer yandan Dünyagörüşü, Güneşle, İnsan Açısından Edebiyat
gibi edebiyat içinde de değerlendirebileceğimiz denemelerden oluşan kitaplar
yayımlıyor.
Yaşama Felsefesi’nin yayımlandığı 1981’den itibaren yazım
biçimi olarak denemeye ağırlık verdiğini görüyoruz. Artık felsefi görüşünü de
edebi görüşünü de deneme ile ifade ediyor. Felsefede denemeci
anlayışın Türkiye’deki öncüsü sayılıyor. Kuşkusuz dünyadan bu tür bir çok
filozof sayabiliriz ama Nermi Uygur’un benzerlerine Türkiye’de pek
rastlanmıyor.
Denemeci (2011, Yapı Kredi yay.) adıyla Nermi Uygur’dan
seçmeler yapan Güven Turan “Nermi Uygur, en çetrefil felsefe sorunlarını
bile berrak kafasıyla rahatlıkla okunur, anlaşılır yapmayı beceren bir
yazarımızdır" diyor.
Nermi Uygur 1995’de Tadı Damağımda: Bir Okur-Yazarın Kitap
Okuma Serüvenleri’yle Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazanmış. 90’lı yıllardan
itibaren denmelerinde edebi yönün daha da ağır bastığını söyleyebiliriz.
Nermi Uygur benim için Türk Edebiyatı’nda deneme türünün
büyük ustalarındandır. 1969’da yayımlanmış Güneşle’yi, 80’li yıllarda okudum. Deneme
türüne merak sarmıştım, önemli örnekler okumak istiyordum. Salâh Birsel’in
okunmadık kitabını bırakmamıştım. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi
gören ve Nermi Uygur’un öğrencilerinden bir arkadaşım, büyük bir ihtimalle
öykücü Cengiz Öndersever önermişti sanırım, “denemenin bir de böyle bir türü
var” diyerek.
Nermi Uygur, "günün yalnızca güneşli saatlerinde
yazılmış" denemelerinde hayatın içinde ne varsa onlardan söz ediyordu.
Arka kapağında yazıldığı gibi Güneşle’de kuşkudan, evden, masadan, çingene
palamutundan, çelik-çomaktan, yeradlarından, yokülkeden, Yunus Emre'den,
Kant'tan, alıntıdan ve dipnottan, yani akla gelen ve gelmeyen her şeyden
derinlikli bir edebiyat bilgisi, insanı öne alan bir felsefi bakış ve güçlü bir
kültürel donanımla söz ediyordu. Denemeleri hem içerik açısından hem de
anlatımlarıyla etkileyiciydi. Felsefi niteliklerini yargılayamam ama edebi
açıdan usta işi oldukları belliydi.
Güneşle dönüp dönüp okuduğum bir başucu kitabı oldu. Sonra
da Nermi Uygur’un diğer eserlerinin peşine düştüm. Hemen hepsini de güç de olsa
bulup okudum. Kitaplarını bulmak güçtü, çünkü çoğunu küçük yayınevleri
basmıştı, yeterince dağıtılmamışlardı ve tükenenlerin yeni baskıları
yapılmamıştı. Bu durum edebiyat ortamının Nermi Uygur’a ilgisiz kaldığının da
bir göstergesidir. Sanırım Nermi Uygur’un felsefeci yanı çok önde olduğu için
yazdıkları edebi açıdan dikkate alınmadı 90’lı yıllara kadar. Yapı Kredi
Yayınları’nın tüm eserlerini yayımlanması Nermi Uygur’un veriminin topluca
görülmesini sağladı. Sanıyorum bu durum kendisine de şevk verdi.
Prof. Betül Çotuksöken Bütün Eserler’in iki cildine de uzun,
emek verilmiş önsözler yazmış. Nermi Uygur’u tek tek kitaplarını ele alarak hem
felsefeci hem de edebiyatçı olarak değerlendirmiş. Nermi Uygur’un “insan açısı”nı
ana kalkış noktası olarak belirlemiş olduğunu vurguluyor. Nermi Uygur’un tüm
çalışmalarında odak noktası insan. İnsandan yola çıkarak her şeyi ele alıyor,
insani yorumlar getiriyor ve insana nasıl bir etkisi olduğu sorusuna cevap
bulmaya çalışıyor. Bir yaşama felsefesi oluşturmaya çalışıyor.
“Felsefe bir düşünme, bir bilme ve bir yaşama yoludur”
düşüncesine katılırsak deneme türünün bu anlayışa en uygun ifade biçimi
olduğunu da söyleyebiliriz. Nermi Uygur’un felsefi görüşleri değerlendirilmeyi,
tartışılmayı bekliyor. Akademinin yeterince ilgi gösterdiğini söyleyemeyiz.
Nermi Uygur hakkında yapılmış çalışma sayısı çok az.
Bir denemeci olarak ise Nermi Uygur türün büyük
ustalarındandır. Bu büyük ustanın denemeleri daha çok okunmayı hak ediyor.
Delta Dizisi’nden yayımlanan Bütün Eserleri Nermi Uygur’un verimini toplu
olarak görmek, değerlendirmek için iyi bir fırsat. 10.01.2018
Yorumlar