“İhtilattan memnu”, kimseyle görüşmesine izin verilmeyen,
tecrit edilmiş demekmiş. Nâzım Hikmet'in hapislik yaşamının bir bölümü
ihtilattan memnu olarak geçiyor. Tek başına bir hücreye konuluyor. Kimseyle
iletişim kurmasına izin verilmiyor. Bu gibi durumlarda içini dökebileceği tek
şey cebindeki not defterleri.
Yapı Kredi Yayınları'nın 5000. kitabı, Nâzım Hikmet'in
1937-1942 yılları arasında İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde
tuttuğu altı cep defterinin açıklamalı basımı.
7 ciltten oluşan kitabın tam adı “Nâzım’ın Cep Defterlerinde
Kavga, Aşk ve Şiir Notları (1937-1942)” (2018, Handan Durgut, Yapı Kredi yay.).
Memet Fuat’ın ölümünden sonra ondan geriye kalanlar Memet
Fuat Arşivi adıyla tasnif edilirken “Piraye Koleksiyonu” olarak adlandırılacak
olan Piraye’nin terekesi de ortaya çıkmış. Bu terekeden çıkan Nâzım Hikmet’in
daha önce yayımlanmamış şiirleri, bitmemiş romanları, piyesleri, mektupları,
not defterleri Piraye Koleksiyonu Çalışma Grubu tarafından derlenerek
yayınlanıyor. Piraye Koleksiyonu Çalışma Grubu Erden Akbulut, Yeşim Bilge,
Handan Durgut ve Mehmet Ulusel'den oluşuyor.
31 Ocak 1935’de Nâzım Hikmet, Piraye Hanım’la Kadıköy
Evlendirme Dairesi’nde evleniyor. Uzun yıllar süren bir aşk ilişkisi resmiyet
kazanıyor. Cihangir’de Güneşli Sokak’ta bir çatı katına yerleşiyorlar. Nâzım
Hikmet dergilere, gazetelere yazılar yazıyor. Kitaplar yayımlanıyor. Çok
verimli geçen bir yıl. Aynı yılın Aralık ayında Orak – Çekiç gazetesinde
TKP’den ihraç edilenler bir “kara liste” olarak yayınlanıyor. Listede Nâzım
Hikmet’in de adı var. Gizli çalışan parti üyelikten çıkarttığı kişileri deşifre
etmiş oluyor. Duymayan kalmasın diye düşünülmüş herhalde. Ama emniyet duymamış
gibi davranacak.
1936’nın 27 Aralık’ında Nâzım Hikmet gözaltına alınıyor.
Örgüt onu attığını gazetede ilan etse de “gizli örgüt kurarak komünizm
propagandası yapmak” tan yargılanıp, bir yıl sonra beraat ediyor. 1937’nin
Ağustos ayında İpek Sineması’nda Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz ziyaretine
geliyor. Nâzım Hikmet bu ziyaretten kuşkulanarak emniyeti arıyor, asker
kılığında polisler yollayarak kendini rahatsız etmemelerini söylüyor. 3
Aralık’ta aynı askeri öğrenci bu kez evinde ziyarete geliyor. Nâzım Hikmet bu
genci evine kabul etmiyor.
Bu sırada TKP desantralizasyon kararı almış ve Türkiye’deki
faliyetine son verdiğini açıklamış.
17 Ocak 1938’de Nâzım Hikmet Harp Okulu öğrencilerini isyana
teşvik etmekten gözaltına alınıyor. Ankara’ya Askeri Hapishane’ye götürülüyor.
Bu Nâzım Hikmet’in yıllarca sürecek uzun tutukluluk döneminin de başlangıcıdır.
Bu hapishanede 56 gün boyunca ihtilattan men edilmiş yani tek başına bir
hücreye konmuş, tecrit edilmiş.
Harp Okulu Davası’nda 15 yıl ağır hapis cezasına
çarptırılıyor Nâzım Hikmet.
1938’in Haziran ayının sonuna doğru Donanma Komutanlığı’ndan
gelen görevliler tarafından alınıp Erkin Gemisi’ne götürülüyor. Önce bir
ayakyoluna, sonra da sintine ambarına kapatılmış. Yine “ihtilattan men”.
Donanma Davası’nda da bahriyeli askerleri isyana teşvik
ettiği kararına varılıp 13 yıl 4 aya mahkum edilmiş. Toplam cezası 28 yıl 4 ay
ağır hapis. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde geçen yıllar.
Nâzım Hikmet tecritte de olsa, koğuşta da olsa cebinde hep
defterleri var. Bu küçük defterlere, ajandalara notlar alıyor, resimler
çiziyor. Dizeler yazıyor, o dizeler şiirlere dönüşüyor. Bu defterlere bakarak
şairin o yıllarda ve koşullarda neler yaşadığının, neler yaptığının ve
yazdığının ipuçlarını da bulmak mümkün.
1937 tarihli ilk defterde “Talihsiz Yusuf’un Gemisiyle
Barselon’a Seyahat” şiiriyle ilgili karalamalar, 1938 tarihli ikinci defterde
Harp Okulu Davası notları ve “Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları”
başlıklı üç şiirin ilk çalışmaları, üçüncü defterde Donanma Davalası ile ilgili
notlar, 1939 tarihli Sultanahmet Cezaevi’nde ve Çankırı’da kullandığı dördüncü
defterde Dört Hapishane’den kitabında yer alacak Çankırı ile ilgili şiirlerin büyük
bölümü, 1940 tarihli beşinci defterde Piraye için hazırladığı “Çankırı’dan
Piraye’ye Mektublar” başlıklı hediye defterin müsvettesi, dokumacılık serüveni,
“Memleketimden İnsan Manzaraları”nın ipuçları, 1941 tarihli altıncı defterde de
“Memleketimden İnsan Manzaraları”nda yer alacak şiirlerin ilk çalışmaları yer
alıyor. 7. cilt ise 298 sayfalık bir “Zeyl”. Bu ciltte 6 defter hakkında
bilgiler, içeriklerine dair açıklamalara ek olarak belge ve fotoğraflar da yer
alıyor.
“Nâzım’ın Cep Defterlerinde Kavga, Aşk ve Şiir Notları
(1937-1942)” kitabını oluşturan altı defter bize Nâzım Hikmet’in uzun mahpusluk
dönemlerinde yazdıklarının eserlere nasıl dönüştüğünün ipuçlarını veriyor.
Nâzım Hikmet’in rahat anlatımından şiirlerini çok kolay yazdığı düşünülür. Bu
defterlerde bir şiirin bir sözcük ya da bir küçük resimden, imgeden nasıl şiire
doğru evrildiğinin aşamalarını görünce bu kanımızın yanlış olduğunu anlıyoruz.
Fikri ya da imgeyi geliştirmiş, dizeye doğru evrilen imgeler şiirleşirken
defalarca yazılıp düzeltilmiş, bazıları atılmış, geriye kalanlar tekrar tekrar
yazılmış.
Bir bölümü eski Türkçe notlar da içeren bu defterler tek
başlarına çok şey anlatmıyor. Piraye Koleksiyonu Çalışma Grubu
transliterasyonlar, notlar, açıklamalar ve yorumlarla defterlerde yazılanların
aslında neleri anlattığını anlamamıza yardımcı oluyor. Bu notlar ve Zeyl cildi
olmadan defterlerin anı değeri olurdu, bu biçimiyle belge haline dönüşmüşler.
Büyük bir emek. Tüm emek verenleri kutlarım.
Kitabın tasarımını Mehmet Ulusel yapmış. Zeyl cildinin
sonunda bir açıklaması da var. Neden “tıpkıbasım” değil onu anlatıyor.
Defterleri kitabın ortasına orijinal boyutunda yerleştirmiş, gerçeğe en yakın
haliyle basılmasını sağlamış ve yanlara ve alta açıklamalar yazılmasına olanak veren
işlevsel bir tasarım yapmış. Böylece defterlerin nasıl oldukları
hissedilebildiği gibi yazılanları anlamak da kolaylaşmış. Başarılı bir tasarım.
Nâzım Hikmet arkasında büyük bir tereke bırakmış. Piraye
Koleksiyonu’ndan daha neler çıkacak merak etmemek elde değil. Kitap-lık
Dergisi’nin Ocak-Şubat 2018 tarihli 195. sayısında yer alan Sezin Aydemir’in
“Boğaziçi’nden Bir Münevver hanım: Münevver Andaç” başlıklı yazısı da 1955 -61
yılları arasında Münevver Andaç’la kocası Nâzım Hikmet arasında yoğun bir
mektuplaşma olduğunu bildiriyor. Münevver Andaç’ın 800 mektup yazdığını ve
“içerik açısından oldukça zengin” bu mektupların dönemin Türkiyesi’nin siyasi
ve kültürel havasını da ayrıntılı olarak yansıttığı öğreniyoruz. Sezin
Aydemir’in yazısının Nâzım Hikmet’le ilgili yeni bir kitabın müjdecisi olduğunu
düşünüyorum. 08.02.2018
Yorumlar