“Masumiyetime kavuşmuştum”



Maya Angelou’nun eserlerinin listesine baktığınızda yedi otobiyografi, üç deneme, beş şiir ve iki yemek kitabı ile karşılaşıyorsunuz. Eserlerinin temelini otobiyografiler oluşturuyor. Tiyatro, müzik, dans ve sinema alanlarında da yoğun bir emeği var. Bunların da kendi yaşamı ile ilintili olduğunu anlıyoruz.
4 Nisan 1928 doğumlu. Tam adı Marguerite Annie Johnson. Ağabeyi Bailey Jr. "My" veya "Mya Sister" den türetmiş “Maya” adını. Ve o adla anılmış. Angelou soyadı ise ilk kocası Yunan müzisyen Tosh Angelos’tan geliyor. Babası Bailey Johnson kapıcı ve donanma diyetisyenlerinden, annesi Vivian (Baxter) Johnson, hemşire ve kumarbaz. Maya Angelou yaşasaydı bugünlerde 90. yaşını kutlayacaktık.
“Hayata yenik başladı” diye yazmışlar tanıtım yazısında. Doğru bir tanımlama. Anne ve babası o çok küçük yaştayken boşanmış. Büyükannesinin yanında büyümüş. Bu arada anne ve babasının yanında yaşadığı dönemler de olmuş. Sekiz yaşındayken annesinin erkek arkadaşı Freeman tecavüz etmiş. Maya bu olayı açıklayınca Freeman tutuklanmış ve sadece bir gün hapis cezası almış. Serbest bırakılmasından dört gün sonra, muhtemelen Angelou'nun amcaları tarafından öldürülmüş. Bu cinayetten sonra Maya beş yıl sessiz kalmış, hiç konuşmamış. Freeman'ın cinayetinden kısa bir süre sonra, Angelou ve kardeşi büyükannesine geri gönderilmiş. Orada yaşarken aile dostu bir öğretmenin sayesinde tekrar konuşmaya başlamış. Aynı öğretmen Maya’nın edebiyatla tanışmasını ve iyi bir okur olmasını sağlamış.   Otobiyografilerinin ilk cildi Türkçede de yayımlanan “Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim”de (2014, çev. Sinem Er, Everest yay.) bu yılları, hayatının 17 yaşına kadarki dönemini anlatıyordu. Bu kitapla Dünya çapında ün kazanmış, kitap onlarca dile çevrilmiş.
Türkçede yeni yayımlanan Benim Adımla Toplanın (Şubat 2018, çev. Doğacan Dilcun Doğan, Everest yay.) Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim’in kaldığı yerden devam ediyor. Maya “henüz on yedi yaşındadır, zencidir, kadındır ve bekâr bir annedir”. Hiç parası yoktur, bir meslek edinmemiştir ve ne yapmak istediğini de bilmemektedir. Çeşitli işlere girip çıkıyor. Garsonluk, aşçılık yapıyor. Bir türlü dikiş tutturamıyor. Bir barda çalışırken tanıştığı lezbiyen çifti  fahişe olarak kullandığı bir genelev de açıyor. Ama bu macera da uzun sürmüyor. Orduya girmeyi deniyor ama bir şanssızlık sonucu kabul edilmiyor. Daha sonra hep tutkusu olduğunu düşündüğü dansçılığa başlıyor. Modern dans dersleri alıyor. Dansçılar ve koreograflarla çalışıyor. Koreograf Alvin Ailey’le çift olup çeşitli kulüp ve etkinliklerde dans ediyor ama başarılı olamıyorlar. Daha sonra küçük bir şehirde lokanta işletmeciliği yaparken kendinin iki katı yaşında bir kumarbaza âşık oluyor. O kumarbazın borcunu ödemek umuduyla genelevde çalışıyor.
Benim Adımla Toplanın’da anlattığı, 17 yaşından 21 yaşına kadar geçen dönemde hemen her şeyi iki hedefe ulaşmak amacıyla yaptığını anlıyoruz. Birincisi kendi ve bebeği için güvenli bir gelecek kurmak. Büyük umutları yok. Düzenli bir geliri olsun, başını sokacak bir evi olsun ona yetecek.
Diğer hedefi ise hayatının erkeğini, aşkla bağlanacağı kişiyi bulmak. Büyük bir aşk yaşamak. Bu hedefle birincisinin birbirine bağlandığını, aradığı kocayı bulursa güvenli geleceği de kuracağını öngörebiliriz. Zaten bütün hataları da aşkı ararken yapıyor. Kendini güzel bulmuyor. Zürafa lakabını hak edecek kadar ince ve uzun olduğu kanısında. Ayrıca genç yaşta çocuk sahibi olmuş olmasının da bir dezavantaj olduğu kanısında. Bu ruh haliyle de kim onunla ilgilense yeterli. İlgilenenler de yanlış erkekler oluyor. Başını belaya sokan, uyuşturucuya alışmasına, genelevde çalışmasına neden olan onlar. Aşırı saf ve iyi niyetli. 17 yaşında, eğitimsiz ve deneyimsiz bir genç kadın olduğunu gözönüne alınca bu durumu şaşırtıcı değil. Neyse ki her kötülükten kurtulmayı beceriyor. Oldukça şanslı. Başını her belaya sokuşundan sonra da ailesinin yanına koşuyor. Büyükannesine ya da annesine sığınıp güç topluyor. Sonuç olarak yenik başladığı hayata karşı yaşadıklarından dersler alarak kazanan olmayı becerdiğini söyleyebiliriz.  
Benim Adımla Toplanın sadece bir genç kadının hayata tutunma ve varolma çabasının, kendini, kimliğini keşfetme çabasının anlatımı değil. Annelik ve aile ilişkileri önemli bir boyut. Irkçılık ve cinsiyetçilik temel temalar. Maya Angelou’nun kitaba konu ettiği dönemde, 1944 – 48 yılları arasında kendi deyimiyle “zenci”lerin nasıl bir yaşam sürdürdüklerini de görüyorsunuz. Yoksullar, en alttalar ve çoğu kez suç işlemek tek seçenekleri. Maya yaşam mücadelesini verirken hiçbir yer ve koşulda beyazlarla muhatap olmuyor. Kitapta anlatılan her şey zenciler arasında geçiyor. Bir beyazla tek bir kez, çocuğunu ararken konuşuyor ve onun dediklerini de dikkate almıyor. Satıraralarında da bir “güneyli zenci” olarak beyazlarla hiçbir işi olmayacağını sık sık belirtiyor.        
Maya Angelou’nun çok içten bir anlatımı var. Kısa cümleler kuruyor ve her şeyi açık seçik anlatıyor. Mizahi bir bakışı var. Başkalarına olduğu kadar kendine de acımazsız ve açık sözlü. Her şeyi olduğu gibi anlattığı izlenimi veriyor. Her bölüm başlı başına bir hikayeyi oluşturuyor, kendi başına bir macera ve ana maceranın bir parçası. Parçalar birleşip yaşam öyküsünü, aslında romanı oluşturuyor.    
Her şeyi olduğu gibi anlattığı izlenimi veriyor, dedim çünkü yaşam öyküsünü okuduğunuzda aslında her şeyi anlatmadığı gibi tam ve doğru olarak yazıya dökmediğini de fark ediyorsunuz. Bunu bir kusur olarak söylemiyorum. Sadece yaşam öyküsünü birebir izlemediğini belirtmek için altını çiziyorum.
Bu durum birçok eleştirmenin dikkatini çekmiş ve Maya Angelou’nun yaşamını mercek altına aldıklarında anlatmadıklarının anlattıklarından daha çok olduğunu görmüşler. Taktir edildiği kadar eleştirilmiş de. “Otobiyografinin ortak yapısını türünü eleştirerek, değiştirerek ve genişleterek sorgulamaya yönelik kasıtlı bir girişimde bulundu” demiş bir eleştirmen. Tabii 7 ciltlik yaşam öyküsü yazıp hâlâ anlatılmamış bir şeyler kalması da bir başarıdır. Ama Angelou lafı uzatmıyor. Yaptığı yaşam öyküsünden roman kurgusuna uygun olanları seçmek. İlginç şeyleri anlatmış. Kendini bir roman kahramanı olarak ele aldığını, yaşam öyküsünden bu kahramana uygun parçaları aldığını düşünebiliriz. Bence eserlerinin çok okunup sevilmesinde de bu tavrının payı büyük. Çok akıcı ve merakla okunan bir eser çıkmış ortaya. 12.04.2018  

Yorumlar