İstanbul bir denizler şehri. Dünyanın denizle içiçe geçmiş
nadir şehirlerinden. Ama İstanbullu’nun denize girmesi, deniz sefası yapması
için 18. yüzyıla kadar gelinmesi gerekmiş. Zaten denizde yüzmek sakıncalı ve
yasakmış. Yani hem mahremiyet hem de hukuk İstanbulluyu denizden uzak tutmuş.
Denize girilmiş ama mahremiyet de ihmal edilmemiş. Böylece
“Deniz Hamamları” doğmuş. İlk deniz hamamı 1820’lerde açılıyor. Suyun üzerinde,
çevresi tahta perdelerle kaplı yapılar bunlar. Erkekler ve kadınlar için ayrı
ayrı yapılıyor ve ortasındaki boşluktan denize giriliyor. Küçük birer havuz
gibi bu yerlerde de yüzmekten çok yıkanmak olası. Bu nedenle olsa gerek deniz
hamamı adı verilmiş.
1960’ların sonlarında, çocukluğumuzda hâlâ Moda’nın
Kalamış’a bakan tarafında deniz hamamları vardı. Kalamış sahilinde denize
girerken bu garip yapıları merak eder, içlerini gözetlemek tutkusuyla dolardık.
İstanbul’a plaj alışkanlığını getiren Ekim Devrimin’den
kaçan Ruslar olmuş. 1920’lerden itibaren kadın erkek hep beraber denize
girilmeye başlanmış. 60’lı yıllar plaj kültürünün altın çağı olarak anılıyor.
Çocukluğumun geçtiği Kadıköy sahilinde onlarca plaj vardı. Yaz günleri
plajlarda ve çay bahçelerinde geçirilirdi. Evinizden çıkıp bir kaç adım yürüyüp
plaja ulaşmak mümkündü. Atatürk’ün dediği gibi “Denize inmek medeniyetin
işaretidir”. Bunu yaşamıştık.
Bu arada Atatürk’ün deniz kültürüne ne kadar önem verdiğini,
Florya’da sık sık denize girerek halka örnek olduğunu da belirtmeliyim.
70’li yıllardan itibaren çok hızlı bir şekilde deniz suyu
kirlendi. Cumhuriyet İstanbulu’nda yaşanan belki de ilk kentsel dönüşümle
bahçeli evler apartman oldu. Daha sonra 80’lerde Bedrettin Dalan sahili
doldurup yol yapınca deniz kültürü tamamen tarihe gömülmüş oldu. Zaten deniz de
artık girilemeyecek hale gelmişti.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın İstanbul Araştırmaları
Enstitüsü kuruluşunun 10. yılını geride bıraktı. Enstitü Bizans, Osmanlı ve
Cumhuriyet dönemlerini kapsayan bir süreçte kentin tarihini, kültürel yapısını
ve insan profilini araştırmayı, bu amaçla projeler geliştirip desteklemeyi,
ulusal ve uluslararası toplantılar, etkinlikler düzenleyerek elde ettiği
sonuçları ilgili kurumlarla paylaşmayı ve yayın yoluyla kamuoyuna ulaştırmayı
hedefliyor. Enstitü bünyesinde araştırma bölümleri, kütüphaneler ve sergi
salonu yer alıyor.
Mimar Guglielmo Semprini tarafından 19. yüzyıl sonlarında
Tepebaşı'nda inşa edilen tarihi bir yapıda hizmet veren enstitüde "Atatürk
ve Cumhuriyet Araştırmaları", "Osmanlı Araştırmaları" ve
"Bizans Araştırmaları" bölümleri yer alıyor. Her araştırma bölümünün
de kendi konusunda uzmanlaştığı kütüphaneleri var. İstanbul'la ilgili her tür
bilgi ve belgenin dijital ortamda depolandığı bir "İstanbul Bilgi - Belge
Merkezi" de yer alıyor.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü 10. yılını İstanbul’da Deniz Sefası: Deniz Hamamından Plaja Nostalji sergisi ile kutluyor. Enstitü arşivinden ve farklı koleksiyonlardan derlenen fotoğraf, film, dergi, karikatür, eşya ve kitaplarla 1870’lerden 20. yüzyılın ortalarına uzanan süreçte deniz hamamından plaja geçişin öyküsünü anlatıyor, anımsatıyor. Onuncu yıl şerefine Pera Müzesi’nin salonlarından enstitüye uzanan serginin kuratörü tarihçi Zafer Toprak. Sergi 26 Ağustos’a kadar sürecek. Bir gününüzü bu ilginç sergiye ve enstitüye ayrımanızı öneririm. Sergi için çok kapsamlı bir kitap da hazırlanmış. Deniz kültürüyle ilgili doyurucu makaleler ve fotoğraflar, tablolar yer alıyor. Onu da edinmekte fayda var. 11.04.2018
Yorumlar