Peşinen söyleyeyim Sibel K. Türker’de bir Nezihe Meriç
havası görüyorum. Bu bir benzerlik değil. Üslup ya da anlatımda bir benzerlik
yok. Belki konuları yakın ama esas olarak Nezihe Meriç yaşasa ve bugün yazsa
Sibel K. Türker gibi yazardı diye düşünüyorum. Sibel K. Türker’in son romanı
Burada Kalmak’ı okuyunca bu kanım daha da pekişti.
Nezihe Meriç benim için Ankara yazarıdır. Ankara da
sokaklardan çok evlerin, ev içlerinin şehridir. Nezihe Meriç de ev içlerini
müthiş bir ustalıkla anlatır. Ev içindeki boğuntulu havayı tüm benliğinde
hissedersiniz onun öykü ve romanlarını okurken. Ev kadını onun eserleri ile
anlamlanır, değer kazanır. Her ev bir Korsan Çıkmazı’dır çünkü.
Çocukluğum, ilk gençlik yıllarım, üniversite öğrenciliğimin
önemli bir bölümü Ankara’da geçti. Şimdi düşününce anılarımın çoğunun mekânının
evler olduğunu görüyorum. Evlerde buluşulur, görüşülürdü. Dışarı çıkmak bir
olgu olarak yoktu hayatımızda. Akşam beşten sonra, yani devlet dairelerinin
mesai bitiminden sonra sokaklarda sadece evlerine ya da bir başka eve ziyarete
gidenleri görürdünüz.
Burada Kalmak da esas olarak iki evde geçiyor. Sibel K. Türker
sokağın çıkılmazlığını havanın soğukluğu ile de ilişkilendiriyor. Ankara’nın
ayazı meşhurdur. Bu kuru ayaz da insanların evlere çekilmesine neden olmuştur
kuşkusuz. Çocukluğumuzda Ankara’da kar yağdı mı 15 gün yerden buz kalkmazdı.
Burada Kalmak’ın ana kahramanı Kutlu da, tek arkadaşı Erdem de bu soğuğu
yaşayanlardan. Kutlu hemen her gün arkadaşını ziyarete giderken sıkı giyiniyor.
Erdem hiç pencere açtırmıyor, açılmasına razı olursa da hemen
kapattırıyor.
Burada Kalmak’la çok hızlı duygudaşlık kurdum. Kutlu,
arkadaşının evine Kumrular Sokak’tan yürüyüp gidiyor. Kızılay’ın ortasındaki
bol ağaçlı, kumrulu bu sokakta geçti benim ortaokul yıllarım. Saraçoğlu
Mahallesi 2. Cadde’de oturuyorduk. Sokağımız Kumrular’a bağlanırdı. O zaman
Milli Kütüphane Kumrular’daki tarihi binasındaydı hâlâ. Namık Kemal
Ortaokul’unu da geçtiniz mi Kutlu’nun arkadaşı Erdem’in yaşadığı Necatibey
Caddesi’ne ulaşırsınız. Kumrular Sokak’la Necatibey Caddesi iki ayrı dünya
gibidir. Kumrular ne kadar domestikse, Necatibey de o denli işdünyasındandır.
Oradaki çok katlı apartmanların birçoğu yarı ev yarı işyeriydi yani apartmanlar
hana dönüşüyordu. Kumrular’da en fazla dört katlı apartmanlarda oturanlar için
Necatibey’in dev apartmanları ürkütücüdür. Kutlu gibi benim de bir arkadaşım
Necatibey’de bir apartmanda yaşardı ve ben bu işyerlerinin de olduğu bu
apartmanları garipserdim.
Burada Kalmak’ı (Nisan 2018, Can yay.) okurken Saraçoğlu
Mahallesi’ndeki günlerimi andım. Kutlu dört katlı bir apartmanda ağabeyi ve
babası ile yaşıyor. Dedeleri de bir başka katta. Tipik bir orta sınıf
apartmanı. Komşu teyzelere dikkat etmek gerek. Zaten roman da Kutlu’nun ergen
aceleciliğiyle apartmanın en zor kadını Suna Teyze’ye çarpıp pazar torbalarını
ortaya saçması ve tüm sebze meyveyi mahvetmesi ile başlıyor. Suna Teyze’nin
“Siz nasıl bir erkekler topluluğusunuz!” cümlesi romanın anahtar cümlesi aynı
zamanda.
Suna Teyze, diplomat kızı ve torunu ile birlikte apartmanın
kadınlar topluluğunu oluştururken annesini çok erken kaybetmiş Kutlu’nun ailesi
erkekler topluluğu. İki topluluk arasında aşk ve nefretle oluşmuş gerilimli bir
ilişki var. Üç kuşak da kırık aşk öyküleri ile birbirine bağlanıyor.
Kutlu’nun kendinden yaşça büyük, diş hekimliği okuyan tek
arkadaşı Erdem’in ailesi de benzer bir yapıda. Baba oğul yaşıyorlar. Anne yine
erken kaybedilmiş ama onlarda evden hiç elini çekmemiş bir evli abla var. Kendi
evini, kocasını ihmal etme pahasına kol kanat geriyor babası ve kardeşine.
Kutlu da aynı ruh halinde. Ağabeyini, babasını, dedesini koruyup kolluyor,
besliyor. Kutlu’nun bu haliyle hangi ruhsal durumu yansıttığını merak
ediyorsunuz ama Sibel K. Türker buna yoğunlaşmıyor hatta Suna Teyze’nin torunu
Oya ile flörtüyle bundan uzaklaştırıyor. Ama Kutlu’nun Erdem’le ilişkisinde de
bu ruh hali seziliyor.
Burada Kalmak’ın ana meselesi adında da bildirildiği gibi
burada, böylece olduğumuz halimizle kalabilecek miyiz? Bu endişeyi Kutlu’nun
yaşadıkları ve düşündükleri ile izliyoruz. Evinde pencere bile açtırmayan ve
dışarı ile hemen hiç ilişki kurmamaya çalışan Erdem burada kalmak fikrinin en
önemli temsilcisi. Kutlu’nun ağabeyi Kutsal ise hep dışarıda olup, sadece
sığınmak ve güç toplamak için eve gelmesiyle burada kalmamanın da aslında pek
iyi bir şey olmadığını simgeliyor. Sonunda hep dönüp gelecektir.
Ama ne kadar bizim dayattığımız hayatı yaşamak zorundasınız
dense de burada, böylece olduğumuz halimizle kalmamız da istenmiyor. Bunu
kentsel dönüşümle yani Kutluların yaşadığı apartmanın yıkılıp yeniden yapılması
teklifi ile maddi hale getiriyor Sibel K. Türker. Kutlu en gençleri olmasına
rağmen değişmemekten, mevcut hayat tarzını korumaktan yanadır. Ama mevcut hayat
tarzınının korunamayacağı yakın gelecekteki olası gelişmelerden bellidir. Kutlu
üniversite sınavına girecek ve hayatında yeni bir döneme başlayacaktır. Bir
değişim kaçınılmazdır. Oya annesi ile Hindistan’a giderse de aşk ilişkisi
başlamadan bitecektir. Bunlar hep olası değişimlerdir. Ama en büyük sürprizi
Erdem’in babası Hayrullah Bey yapar. Hiç yerinden kıpırdamayacakmış gibi görünen
Hayrullah Bey evlilik kararını açıklar.
Yazmak da bir çıkış yolu olarak görülebilir. Kutlu’nun
babası bir senaryo yazarı ve hayatının romanın yazmayı planlıyor, Kutlu’nun ağabeyi
de gizlice roman yazıyor. Erdem ise İlhan İrem fanatiği olarak onun gibi yaşarken,
hayranı olduğu sanatçının tekrar ses vermesi, yeni albümler yapması için
karşılıksız mektuplar yazıyor. Çünkü onun çıkış işareti de müzik yoluyla
gelebilir.
Sibel K. Türker Burada Kalmak’ta orta sınıftan sıradan insanların
sıradan yaşamlarını sakin bir anlatımla romanlaştırırken önce buradan ne çıkar
diye düşündürüyor okuruna. Çünkü hiçbir gerilim ya da olay işareti vermiyor
romanın gelişimi. Öyle de sürüp gidiyor. Merak unsurunu sanki bilerek gözardı
etmiş diye düşünüyorsunuz. Ama en sıradan kişilerin en sıradan hayatları bile
önemli şeylere gebedir. Çünkü aile topumun en küçük, atom gibi parçalanamaz ve
en muhafazakâr birimi olarak kolay değişmez ama bir değişti mi kendiyle
birlikte çok şeyi, tabii toplumu da sarsar. 17.05.2018
Yorumlar