“Geceyi kimse planlayamaz”



“Cinayet Mevsimi”, “Müruruzaman Cinayetleri” ve “Dünyanın Leşleri” kitaplarıyla bir polisiye yazarı olarak tanıdığımız Suat Duman şimdi de bir suç romanı ile okur karşısında. Suat Duman sürekli arayan, bulduğuyla yetinmeyen yazarlardan.
Polisiyelerde dedektiflik yapacak bir kahraman olması ve onun maceralarının hemen her yeni kitapta okunması temel prensiptir. Okur tanıyıp sevdiği kahramanlarla yeni maceralara atılmayı sever ve bu konuda tutucudur. Suat Duman’ın ilk iki romanının kahramanı hukuk fakültesi öğrencisi Mehmet Cemil’di. Mehmet Cemil’in “alışılagelmiş güçlü dedektif profilinden uzak ve gönülsüzlük vasfıyla öne çık”tığı vurgulanmıştı eleştirilerde. Ama Suat Duman üçüncü romanı “Dünyanın Leşleri”nde Mehmet Cemil’i terk edip isimsiz bir kahramanın gözüyle anlattı olayları. Amacının polisiyeden dedektifle birlikte cinayeti, katili de çıkartmak olduğunu düşündürdü.    
Rakun’da (Nisan 2018, Alakarga yay.) polisiyeden biraz uzaklaşırken hemen her türlü suçun işlendiği, dedektif bir yana polisin bile ortada görünmediği bir dünyayı anlatıyor.  
Rakun bir suç romanı ama bir suç romanının gerektirdiği ana bir kahraman odağında giriş, gelişme, sonuçtan oluşan bir yapılanmadan kaçınmaya çalışarak kurmuş romanını Suat Duman. Günümüz entelektüel eleştirmenlerinin sevdiği gibi romanlarında “yapı bozumu” ya da “yapı sökümü” yapıyor Suat Duman. Polisiye türünün tüm temel yapısını oluşturan ögeleri tek tek kopartıyor, çıkartıyor. Yapıyı bozup kendince tekrar kuruyor ve doğal olarak alışıldık polisiye yapısına ters düşüyor. Yeni romanlarında sürpriz yapıp tekrar onları yerine yerleştirdiğine de şahit olabiliriz. Sürprizli bir yazar ve sanırım onu bu özelliğiyle benimseyip seveceğiz. Her yeni kitabını merak ediyorum.
Rakun’da olayların başlangıç noktası kibar bir hırsızın kaçarken taksi şoförü Can’ın eline bir Picasso tablosunu rulo olarak tutuşturması olsa da umduğum gibi entelektüel bir havası yok romanın, sanat ortamlarına da adımını atmıyor. Onun yolu Tarlabaşı’ndan Dolapdere’nin tekinsiz sokaklarına doğru yöneliyor.
Zaten ilk bölümde de dükkanının karşısında sürekli müzik yaparak rahatsız ettiklerinden şikayetçi olan şarküteriyi ağır abilerle basan müzik grubunun yaşadıklarını anlatarak başlıyor. Taksi şoförü Can ikinci bölümde daha sakin bir havada girecektir romana tabii ki bu sakinliğin bozulması için başına dünya güzeli bir fahişe adayının düşmesi yeter. Zaten Picasso rulosundan dolayı başı derttedir, bu güzel fahişeye yardım etmek isterken iyice belaya batar.        
Romana çeşitli vesilelerle dahil olan hırsız, mafya, fahişe ve pezevenklerle onlarla çeşitli vesilelerle bağları olan müzik grubu, taksi şoförü, şarküteri sahibi gibi kahramanlarla İstanbul’un gündüzü ile gecesi arasındaki bağların nasıl kurulduğuna şahit oluruz. Karanlığı besleyip semirten daima aydınlıktır, gündüzdür. Böylece roman beklendiği gibi yönünü İstanbul’un karanlık tarafında neler yaşandığına doğru çevirir.  
Bir zamanların avantür filmlerinin masalsılığında bir roman Rakun. Sevdiğimiz resimli romanlarını da anımsatıyor. Ama fantastik diyemeyiz. Avantür filmlerdeki kadar fantastik en fazla. Kahramanları dokuz canlı, kolay kolay ölmüyorlar ve hemen her badireyi atlatıyorlar. Tabii roman yazarının, Suat Duman’ın izin verdiği ölçülerde. Kahramanlar diyorum, çünkü taksi şoförü Can arka kapaktaki vurgulamayla romanın kahramanı gibi algılansa da sürekli kahramanlar değiştiği gibi kahramanlıkları da baki değil. Olaylar umulduğu gibi gelişmiyor. Kahramanları ile birlikte okuru da ters köşeye yatırıyor.
Suat Duman kahramanlarına karşı hiç insaflı değil hepsini mahvediyor ve ölümün kıyısına getirip ölmekten beter ediyor. Romanın hemen tüm kahramanları bir şekilde suça bulaşıyor. Başları derde giriyor ve ölümlerden ölüm beğeniyorlar. Hiçbirine iltimas geçmemiş, acımamış, şefkat göstermemiş.   
Dinamik bir anlatımı var. Argoyu, küfürü ihmal etmeyen bıçkın bir dili var ama edebi de. Cümle kullanımına özen gösterdiğini, şiirselliğe varan anlatım arayışları olduğunu düşünüyorum.
Yeterince anlatıyor, lafı uzatmıyor ki bu benim için çok olumlu bir tavır. Zira günümüz polisiye yazarları hele de çoksatar yazarlarsa lafı uzatmayı seviyorlar. Okurlarını tamamen cahil, ilkokul seviyesinde kabul edip hemen her her şeyi açıklayıp, gereksiz bilgi yığarak kitaplarını kalınlaştırmayı tercih ediyorlar. Sanırım okur da bu ansiklopedist tavırdan memnun ki bu kitaplar çok satıyor.
Benim beklentim bu nedenle demode sayılabilir ve çok satmak isteyen yazarları yanlış yönlendirebilir ama özellikle polisiyelerin yeterince uzunlukta olmasını arzu ediyorum. Bu uzunluk da 200 – 250 sayfa civarındadır. Rakun 156 sayfa. Biraz kısa bulabiliriz bu ölçülere göre. Bir açıdan bakarsak anlatı o kadarını gerektirdiği için lafı gereksiz uzatmamış Suat Duman da diyebiliriz. Ama diğer açıdan biraz daha anlatsaymış, kahramanları arasındaki ilişkileri derinleştirseymiş, diye de düşünebiliriz. Böylelikle anlatımın doğrusal, kronolojik olmayan yapısında ve avantür havasının getirdiği hız ve üst üste yığılan aksiyonlarda gözden kaçan önemli konular daha rahat kavranabilirmiş gibime geldi. Çünkü romanın avantürünün arka planında verilmek istenen mesaj ya da gösterilmek istenen gerçekler gözden kaçabilir. Okur konunun sürükleyiciliği ve yapının karmaşıklığı nedeniyle neyin neyle, nasıl bağlandığını kavramakta zorlanabilir ki Suat Duman’ın varolan bu kara düzene radikal eleştirileri olduğunu da satır aralarında görüyoruz. Tabii ki bunların keskin bir şekilde vurgulanması da romanın yapısını da, romanlığını da olumsuz anlamda etkileyebilirdi. Bundan uzak durmayı da başarmış. 24.05.2018    

Yorumlar