Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filmi esas olarak oğulun babayla hesaplaşırken ona dönüşmesi olarak görülse de edebiyatla uğraşanlar için farklı anlamları olan bir film. Çünkü genç şairlerin, yazarların yaşadıkları filmlere pek konu edilmiyor. Semih Kaplanoğlu’nun Süt filminin kahramanı Yusuf’un genç bir şair adayı olduğunu, edebiyat dergilerine şiir yolladığını anımsıyorum. Son yıllardan kahramanı yazar ya da şair olan başka da film aklıma gelmiyor, mutlaka vardır.
Ahlat Ağacı’nın kahramanı Sinan Karasu, üniversite
öğrenimini yeni tamamlamış bir yazar adayı. Doğduğu kasabaya, Çan’a çantasında
kitap dosyası ile geliyor. Gelmeden Çanakkale’deki bir matbaacıdan fiyat da
almış. 500 adet için 2000 lira. Matbaadaki kalıpçının hemşerisi çıkması
nedeniyle oldukça indirimli bir fiyat aldığını sanıyor. Bir adet kitap için 4
lira. Elindeki dosyanın inceliğine bakarsak iyi bir kazık yiyeceğini
düşünebiliriz. Filmde bu konunun üzerinde durulmamış. Yazar adaylarının iyi
niyetlerinden yararlanarak ellerindeki parayı alan matbaa ve yayıncılar da bir
olgu. Tıpkı Sinan’ın başına geldiği gibi kitapları da satmak mümkün olmuyor, en
yakınlarınız bile kapağını açıp okumuyor.
Sinan yeterli parası olmadığı için sponsor arıyor. Önce
kasabanın belediye başkanına gidiyor. Ondan beklenen cevabı alıyor; başkan
destek değil ama öğüt veriyor. Başkanın yönlendirmesi ile belediyeye iş yapan
ve çok okuduğu sanılan kum ocağının patronuna gidiyor, ondan da öğüt alıyor. Kimseden
destek alamayacağını anlayınca parayı kendi temin etmeye karar veriyor. Çalışıp
kazanma gibi bir niyeti yok. Önce dedesinin el yazması sandığı bir kitabını
sahafa satıyor. Kitabın baskı olduğu anlaşılınca kitaptan beklediği parayı
alamıyor. Daha sonra da babasının av köpeğini satarak kitabın basımı için
gerekli parayı temin ediyor. İncecik dosyadan kalınca ve iyi basılmış bir kitap
ortaya çıkıyor.
Filmde konu edilenlerin çoğunun gerçek olaylardan
esinlendiği anlaşılıyor. Sinan’ın yöreninin en ünlü yazarı Süleyman ile
tartışmasında konu edinilen taşra ve edebiyat panelinin ve o panele genç bir
şairin yolladığı mektupla katılmasının gerçek bir olaydan kaynaklandığı da geçen
hafta sosyal medyada ortaya çıkmış, sonra da haber olmuş, mektubun yazarının
Batmanlı şair Polat Onat olduğu ortaya çıkmıştı.
Sinan’ın kitabını bastırmak için babasının av köpeğini
satması 80’li yılların başında çok ilgi çeken bir haberi anımsattı. Cem Erciyes’le
birlikte olayın kahramanı Adnan Özer’e ne olup bittiğini tekrar anlattırdık.
Yaşar Miraç Yeni Türkü Yayınları’nı kuruyor. Yayınevi genç şairlerin imecesiyle
kurulacak. Herkes belli bir miktarda yayınevi sermayesine katkıda bulunacak.
Adnan Özer, Tekirdağ’lı, Gazioğlu Köyü’nden. Köyde dedesinin inekleri var.
Torununun şairliğini duyup mutlu olan dede ona destek olmak amacıyla ineklerden
birini veriyor.
19.04.1981’de Milliyet’te yayımlanan Zeynep Oral imzalı
haberin başlığı; “Kara Kız’ın Öyküsü ve Altı Şiir Kitabı”. Neredeyse sayfanın
tamamını kaplayan büyük bir haber. Sol yanda Adnan Özer’in Kara Kız adlı
buzağısı ile fotoğrafı var. Milliyet Gazetesi bu fotoğrafı çektirmek için köye
muhabir yollamış. Normalde 40 bin liraya satılması gerekirken Kara Kız’ın 20
bin liraya gittiği bilgisini de öğrenmişler.
Toplanan paralarla Yeni Türkü Yayınları’ndan Turgay
Fişekçi’nin Karda Işıltılar, Barış Pirhasan’ın Tarih Kötüdür, Ahmet Erhan’ın
Alacakaranlıktaki Ülke, Ozan Telli’nin Şahince, Suat Vardal’ın Biz Gene Yanyana
ve Adnan Özer’in Ateşli Kaval kitapları yayımlanmış. Günümüzün usta şairlerinin
ilk kitapları. Daha sonra Hüseyin Ferhad, Behçet Aysan, Haydar Ergülen gibi iyi
şairlerin kitapları da Yeni Türkü’den yayımlandı. Bu kitaplar iyi de okur
buldu. 80’li yıllar şiirinin temellerini attılar. 13.06.2018
Yorumlar