Peter Stamm’ın Yedi Yıl’ı bir sergi açılışında başlıyor.
Orada yaşanan sıradan olayları okurken romanın iki ana kahramanını huylarıyla,
sularıyla tanıyoruz. 40 yaşlarında bir karı koca. Varlıklı, işlerinde başarılı,
çocuk sahibi. Mutlu ya da ideal bir evlilik için tüm veriler bir arada. Ama
mutluluk ve başarı görüntüsünün arkasında gizlenen hazin tabloyu da satıraralarında
okumak mümkün. Bunun için de Sonja’nın kendinden 20 yaş büyük ressam arkadaşı,
serginin sanatçısı Antje anahtar, çözücü rol oynuyor. Roman esas olarak
Alexander’ın yıllar sonra bu sergi vesilesiyle evlerinde misafir ettikleri
Antje’ye anlattıklarından, daha doğrusu itiraflarından oluşuyor. İkili bir yapı
var. bir yandan yakın geçmiş, sergi dönemi anlatılıyor, diğer yandan Alexander’ın
itirafları ile geçmişe dönülüyor.
Sonja ve Alexander, sınıf arkadaşları. Münih’te aynı okulda
mimarlık okumuşlar. Okul yıllarında aynı arkadaş grubu içindeler. Güzel ve başarılı
Sonja’nın grup içindeki diğer erkeklerle kısa ilişkileri olmuş ama evlenmek,
hayatını birlikte sürdürmek için Alex’i seçmiş. Bu seçilme bilinçli ve karşı
tarafça da biliniyor.
Çünkü ilk bakışta rakiplerinin, diğer arkadaşlarının
arasında Alex’in pek şansı yok. Sonja gibi üst sınıftan gelmiyor. Hırslı değil,
okulda başarılı ama sınıf birincisi değil. Ama hepsinden daha yakışıklı. Sonja
her şeyi planlı yapan bir kadın olarak geleceğini de planlamış. Kendi mimari
bürosunu kuracak, başarılı olacak, çok para kazanacak. Kendi tasarladığı evde,
yakışıklı bir erkek ve güzel bir çocukla örnek bir aile oluşturacaklar. Alex
yakışıklı ama ortalama kişiliği ile Sonja’nın planı için en uygun eş. Çünkü
Sonja tüm ilişkilerde olduğu gibi aile içinde de bir iktidar ilişkisi olduğunu,
bir yöneten bir de yönetilen olması gerektiğini biliyor. Sonja yöneten
olacaksa, yönetilmeye en uygun kişi de eşi olmalı. Seçenekleri değerlendiriyor
ve kararını veriyor. Aşka, insan ilişkilerine kuralcı, yararcı yaklaşım.
Alex için de Sonja uygun eş, hayat arkadaşı ve iş ortağı.
Çünkü Sonja güzel, iyi eğitimli ve hırslı. Üstelik üst sınıf bir aileden
geldiği için Alex’in sınıf atlamasını da sağlayabilir. Bir “kazan kazan”
ilişkisi. Peki bunun içinde aşk nerede? Zira Sonja’nın tavırlarından evlilikte
aşkın pek de önemli olmadığını anlıyoruz. Onun için görüntünün “mutlu aile”ye
uygun olması yeterli. Aynada ikisinin de güzel görünmeleri, öpüşmelerinin güzel
olması yeterli. Bunun içinde tutku aramıyor. O şekle, görüntüye önem veriyor.
İçerikle pek ilgili değil.
Alex, Sonja ile evlenerek “doğru olanı” yapıyor ama
gönlünden geçeni yapmadığını da ne kadar bastırsa da hissediyor. Peter Stamm,
aşk üçgeninin üçüncü köşesini bu ruh haline ilintilendirerek kuruyor. Sonja’nın
tam tersi bir kadın çıkartıyor Alex’in karşısına; Iwona. Arka kapakta çok iyi
tanımlamışlar Iwona’yı, alıntılıyorum. “Silik, neredeyse çirkin, sessiz
sedasız, ‘kendini birilerine, hatta kendine bile beğendirmeye dair her türlü
umudunu yitirmiş’ gibi görünen Katolik, Polonyalı göçmen Iwona.”
Sonja da Iwona da Alex’in karar aşamasında, yani mezun olup
hayatını kuracağı aşamada ilişkide olduğu kadınlar. Sonja, arkadaş grubunun en
güzel kızı. Iwona bir birahanede gördüğü, arkadaşları ile iddialaşması
sonucunda tanıştığı bir genç kız.
Alex ilk bakışta hoşlanmadığı, ortak hiçbir noktası
olamayacağını düşündüğü Iwona’ya derin bir bağ ile bağlanır. Sonja ile evlenip
kendi mimari bürolarını kurduktan sonra da zaman zaman Iwona’yı arar, onun
suskunluğuna, yoksul odasına sığınır, bir anlamda kendini sağaltır. Çünkü ideal
olarak verilen yaşam biçimi, geleceğe yönelik hedefler, eş, iş, aşk... hiçbiri
ona uygun değildir. Bunu hiçbir zaman kendine itiraf edemez ama Iwona’ya her
gidişinin nedeninin bu olduğunu hisseder. Sonja ne kadar maddeci, mimarlık
mesleğinde simgelendiği gibi planlı, programlı ve iradeye inanan biriyse Iwona
altı kalınca çizlen dindarlığı ile maneviyata, aşka ve kadere inanan biri.
Tevekkülle sevdiğini, Alex’i bekliyor, o geldiğinde de mutlu oluyor. Bunca
zamandır neredeydin demediği gibi, bir daha ne zaman geleceksin, diye de
sormuyor. Sonuç olarak da varlığı ve karnındaki bebekle hem Alex’in hem de
Sonja’nın geleceklerinde belirleyici oluyor.
Peter Stamm Yedi Yıl’da (Temmuz 2018, çev. Regaip Minareci,
Nebula yay.) bir aşk üçgeni anlatırken verili değerleri, çağımızın kişi olarak
önümüze koyduğu hedefleri, mutluluk formüllerini, ideal eşleri ve ideal
aileleri sorguluyor. Bir üst okuma ile Alex’in Sonja’nın hırslarının ve
hedeflerinin kurbanı olduğunu düşünsek bile biraz derinleştiğimizde Alex’in hiç
de olumlu bir kahraman olmadığını görüyoruz. Tıpkı Sonja gibi o da tercihler
yaptı, ideal diye sunulan hayat biçimine yöneldi, yüreğinin değil aklının
sesini dinledi. Dışarıdan bakınca mutlu ve başarılı oldu ama istediği hayat
gerçekte bu olmadığı için sonuç olarak her açıdan mutsuz ve başarısız bir yaşam
kurmuş ve sürmüş oldu.
Peter Stamm, İsviçre’nin son yıllarda en çok konuşulan
yazarlarından biri olarak tanıtılıyor. Eserleri otuz yedi dile çevrilmiş. Alain de Botton, “İsviçre’nin yaşayan en büyük yazarı
Peter Stamm’ın eserleri şiddetle tavsiye edilir” diyor.
Peter Stamm başarıya zor ulaşmış. İlk üç romanını yayıncılar
reddetmiş. 29 yaşında dördüncü romanı Agnes yayımlanma şansına kavuşmuş.
1999’da Almanya’nın Fethi Naci’si Marcel Reich- Ranicki'nin Stamm’ın
öykülerinden oluşan Blitzesi’i sezonun en önemli
kitaplarından biri seçmesi ile üne kavuşmuş. Ondan sonra da hemen her yıl ödül
almış, burslar kazanmış.Yanlış saymadıysam 18 kitabı yayımlanmış. Sahne ve
radyo oyunları var. Velut bir yazar. Türkçede daha önce öykülerinden
oluşan Böylesi Bir Günde (2009, İthaki yay.) ve Uçuyoruz (2010, İthaki yay.)
romanı yayımlanmış.
Stamm kendi sözleriyle
"insanlar ve insanlar arasındaki ilişkiler hakkında" yazıyor.
İyi bir anlatıcı. Sade bir anlatımı var, zaman zaman biraz betimleme yapsa,
biraz daha ayrıntıya girse diye düşünüyorsunuz ama okudukça minimalist anlatımı
içinde ayrıntıları kaçırmadığı gibi ince ince işlediğini, insanın varoluşsal
sorunlarını tartışmaya açtığını de farkediyorsunuz. 09.08.2018
Yorumlar