Cumhuriyet’in yazarından çok okuru sayılırım. Okurluğum 50
yılı buluyor, sürekli yazarlığım 12 yıllık. Çarşamba günleri gazetede,
perşembeleri ise Kitap Eki’nde yazmam okurluğumdan sonra gelir. Gazetenin mutfağına,
basıma hazırlanış aşamalarına hiç dahil olmadım. Bu nedenle yaşanan gelişmeleri
gazetede ve sosyal medyada yazılanlar üzerinden izlemek durumundaydım. Beklenen
oldu, cuma günü vakıf yönetim kurulu seçimi yapıldı.
Yeni yönetim kurulunun şekillenişi gazetede değişimin
yaşanacağını haber veriyordu. Ama aynı yönetim kurulunda yer alan ve de halen
gazetede görevde bulunan ya da köşe yazarlığı yapan isimler olayların umulandan
farklı biçimde gelişmiş olabileceğini de düşündürüyordu. Şükran Soner, Ali Sirmen, Işık Kansu… Görev
dağılımında da Vakıf Başkanı Alev Coşkun Başkan Vekili Ali Sirmen, Genel
Sekreter Işık Kansu olmuştu.
Gazetenin yeni
Genel Yayın Yönetmeninin 1994’den beri, 25 yıldır gazetede çalışan Aykut
Küçükkaya’nın olması, Yayın Kurulunun Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen
(Başkan Yardımcısı), Aykut Küçükkaya, Prof. Dr. Emre Kongar, Şükran Soner, Işık
Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat ve Miyase İlknur’dan oluşması bence
olumlu işaretti. Önceki yayın kurulunda yer alan üç üye Emre Kongar, Ali Sirmen
ve Şükran Soner görevlerini sürdürüyordu. Hepsi de gazetenin onlarca yıldır
yazarıydı. Bu tabloya baktığımda gazetenin temel tavrının kısmen değişse de
sürdürüleceği sonucuna varmak mümkündü. Toplantının ardından OdaTV’ye konuşan
Alev Coşkun "Çok barışçıl bir sitem içinde çözüldü. Sayın Orhan
Erinç barışçıl ve hukuka dayalı bir şekilde toplantıyı yönetmiştir. Toplantı
hukuka dayalı bir şekilde bitmiştir. Yeni yönetim kurulu seçilmiştir" demişti. “Sitem”i düzeltip
“sistem” olarak okur, yeni vakıf yönetimi ve yayın kurulu listeleriyle birarada
değerlendirirseniz olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebilirdiniz.
8 Eylül tarihli gazetenin ilk sayfası ise durumun vahim
olduğunu bildiriyordu. Şekli düzeltme yapılmış, logo tarihi yerine, ortaya
döndürülmüştü. Bu şekli değişikliğin içeriği de Cumhuriyet Vakfı’nın “Atatürk’ün
Cumhuriyet’i” başlıklı bildirisiyle
açıklanıyor, “Gazetenin temel politikası
ATATÜRK’ün aydınlanma devrimleridir. Gazetenin sadık okuyucusunun
arzuladığı temel yayın çizgisine bugünden itibaren dönülmüştür”
deniliyordu. Vakıf ve gazete yönetiminde aynı masalarda oturulsa, birlikte
gazete yapılsa da, bu uğurda gazete yöneticileri ve yazarları aylarca hapis
yatıp, üstüne cezalar da yeseler benim de yazarı olduğum yıllarda yayımlanan
gazete ilkelere aykırıymış. Bu söylenmemiş, açıkça yazılmamış, protesto edilip
ayrılınmamış, sabırla dava sürecinin bitmesi beklenmiş. Bu arada çok büyük bir
öfke biriktirilmiş. Garipsedim, üzüldüm.
Gazetenin çalışanlarına, yazarlarına yönelik bir
açıklaması olabileceğini umdum. Bana bir açıklama gelmedi ama taraflar sosyal
medyada yüreklerini açtılar, gazetede açıkça yazılmayanı, bize, okurlara
bildirilmek gereği duyulmayanı oradan öğrenmek durumunda kaldım. Krizden fırsat
yaratılıp barışçı bir çözüm bulunulacağını umarken başta yayın yönetmeni Murat
Sabuncu olmak üzere gazete yönetimi, yazarlar ardarda görevlerine son
verildiğini ya da ayrıldıklarını açıklıyordu. Gazete yönetimi de veda
yazılarını yayımlamakla yetinerek, pazartesiye kadar sessizliğini korudu. Bir
anlamda gidenlerin gitmesi beklendi. Aykut
Küçükkaya’nın yazısından kimseye “Gitme!” denmeyeceği anlaşılıyor. Sanırım “Gitme!” dense de durmazlardı ama
uğruna hapis yatacak kadar fedakârlıkla çalıştıkları bir gazetenin yeni
yönetiminden böyle itham da içeren yorumlar yerine bir teşekkür, dostane veda
beklerlerdi. Bunu hak ediyorlardı.
Türkiye 2023’e giderken Cumhuriyet, yeni yönetimi,
yazarları ve çalışanlarıyla 7 Mart 1924 Ruhu’na ulaşmaya çalışacak. Ben de
artık yazmasam da okumaya devam edeceğim. Hoşça kalın!12.09.2018
Yorumlar