“Aykırı olduğumu biliyordum”



Penelope Fitzgerald, 63 yaşında kazandığı Booker Ödülü ile tanınmış bir yazar. 58 yaşında roman yazmaya başlamış. İlk romanını hasta kocasını eğlendirmek için kaleme almış. 1979’da kendine ödül kazandıran, Türkçeye Salapurya Mahallesi adıyla çevrilen Offshore üçüncü romanı. Biyografisinde “Oxford’un ilk kadın mezunu” diye ilginç bir bilgi de var. 1916 doğumlu, 1938’de, 22 yaşındayken Oxford’u bitirmiş. Tersten okursak, kuruluş tarihi 1096 olan Oxford Üniversitesi’nin kız öğrenci almak konusunda yüzyıllarca direndiğini de düşünebiliriz.
Penelope Fitzgerald yazmaya oldukça geç başlasa da verimli bir yazarlık yaşamı sürdürmüş. 28 Aralık 2000’de 83 yaşına vefat edene kadar 3 biyografi, 9 roman, 1 öykü kitabı yayımlanmış. Ölümünden sonra mektuplarının bir derlemesi de kitaplaştırılmış. Biyografisi de kaleme alınmış.
1945’de Times’ın en büyük 50 yazar listesinde yer almış. Son romanı Mavi Çiçek de “En İyi 10 Tarihi Roman” listesine seçilmiş. “Ünü sessiz bir ündü” diyorlar onun için. Büyük bir isim olamamış, yalnızca dikkatli okurların tutkuyla izlediği bir yazar olmuş.
Can Yayınları hem başyapıtı sayılan Mavi Çiçek’in yeni basımını, hem de Fitzgerald’a Booker Ödülü ile ün kazandıran Salapurya Mahallesi’ni eş zamanlı olarak yayımladı. Bu romanlar yazarın iki döneminin en önemli örnekleri aynı zamanda.
Yazarlık kariyerine biyografiler yazarak başlamış Penelope Fitzgerald. Aralarında Salapurya Mahallesi’nin de yer aldığı ilk dört romanı kendi yaşam deneyiminden de kaynaklanan romanlar. Bunlardan Bookshop geçen yıl sinemaya uyarlanmış, seyircinin ilgisini çekmişti.
“Kendi hayatım hakkında yazmayı istediğim şeyleri bitirdim” deyip çok farklı tarih kesitlerini ele aldığı tarihi romanlarını yazmaya başlamış.
Salapurya Mahallesi, 1960'ların başında Londra'nın Thames Nehri üzerindeki deniz evlerinde yaşayan insanların hikayesini anlatıyor. “Deniz evi” farklı amaçlar için kullanılan teknelerin içinde sürekli yaşayacak hale getirilmesinden oluşuyor. Penelope Fitzgerald da romanın geçtiği tarihlerde ve yerde, Battersea Reach’te eskiden günlük gezi teknesi olarak kullanılan bir denizevinde yaşamış. Romanın başındaki önsözde editör Hermonie Lee’nin belirttiği gibi “Aykırı olduğumu biliyordum” diyen bir kadın Penelope Fitzgerald. “Yenik doğmuş, hatta basbayağı kaybolmuş insanlara meylim var” diye ekliyor. Romanlarında da, yazdığı biyografilerde de bu tip insanları ele almış. Salapurya Mahallesi’nin kahramanları da kaybedenler kulübünü kurabilecek nitelikte kişiler. Hepsinin yaşamlarında kırıklıklar, kırgınlıklar var. Ana kahraman Kanadalı Nenna, İngiliz kocası tarafından terk edilmiş, iki kız çocuğu ile yaşamaya çalışan biri. İşsiz, hiçbir geliri yok. Kızları da okula gitmiyor. Çevrelerindeki teknelerde yaşayanlar da onlardan pek farklı değil. Toplumun en dip kesimini bile isteye oluşturuyorlar ve bu yaşamlarını değiştirmeye de niyetleri yok. Tek tedirginlikleri yaşadıkları teknelerin çürüyüp batması. Çünkü o teknelerden başka başlarını sokacak yerleri yok. Tabii çoğunun küçük umutları, hayalleri var geleceğe ilişkin. Biri kız kardeşinin yanında yaşamayı düşünüyor. Diğeri düzenli bir iş. Nenna, Londra’nın başka bir semtinde yaşadığını öğrendiği kocasının gelip onlarla birlikte yaşayacağını umuyor. Kaçınılmaz son denizden gelecektir.
Romanın konusu kadar belki de ondan daha da önemli olan Penelope Fitzgerald’ın insanı sarıveren anlatımı. Rahat, sanki anılardan söz ediyormuş gibi gelişen ama ince gözlemlerle, ayrıntıları işleyerek kısa cümlelerle “güleriz ağlanacak halimize” tavrıyla yazıyor. Kısa cümlelerle, diyaloglarla oluşturuyor romanı. Hiçbir kahramanı ağlamıyor, duygu sömürüsü yapmıyor, herkes ya durumundan memnun ya da kabullenmiş. Durumdan rahatsız olan, deniz evlerini yaşanmaz bulanlar zaten gitmiş ya da gitmek üzere.

Novalis ve aşkı
Fitzgerald'ın son romanı, 1995 yılında yayınlanan Mavi Çiçek başyapıtı sayılıyor. 18. yüzyılda yaşayan Alman şairi Novalis'in ünlenmeden önceki gençlik çağlarını ve oldukça sıradışı aşkını anlatıyor.
Tam adıyla Georg Philipp Friedrich Freiherr von Hardenberg (2 Mayıs 1772 – 25 Mart 1801) şairliğinin yanısıra erken Alman Romantziminin filozoflarından.
1960’lardan itibaren Novalis’in bütün eserleri, gönderdiği ve aldığı mektuplar, günlükleri, resmi ve kişisel belgeleri İngilizce’de toplu olarak yayımlanmaya başlamış. Penelope Fitzgerald’ın çıkış noktasının bu yayın olduğu anlaşılıyor. Novalis’ten alıntıladığı “Romanlar, tarihin eksiklerinden doğarlar” cümlesi Fitzgerald’ın yazım anlayışını da özetliyor.
22 yaşındaki Friedrich von Hardenberg (Novalis), Sophie von Kühn ile karşılaştığında genç kız 12 yaşındadır. Yaşının özelliklerini taşıyan, oldukça sıradan, ne zekası ne de güzelliği ile dikkati çeken bu kıza Hardenberg daha ilk gördüğünde âşık olur. Çünkü Hardenberg’in felsefesine göre “hiçbir şey olağan değildir” ve “doğru bakıldığında her şey semboliktir”. Hardenberg onu görmek istediği şekilde görür ve yüceltir. Genç kıza “Benim güzel Felsefem” diye hitap etmesinin altıda da bu bakış açısı yatar. Kısaca Felsefem diye söz ettiği de olur Sophie’den.  
Sophie de bu özel ilgiyi karşılıksız bırakmaz. Sık sık mektuplaşırlar, genç Hardenberg bulduğu her fırsatta sevdiğine koşar. Sophie’nin herkese kapısı açık babası ve annesi de bu aşkı garipsemez. Hardenberg’in ailesi karşı çıksa da Sophie’nin ağır tüberküloz hastalığına rağmen bir yıl sonra kız 13 yaşındayken nişanlanırlar. Ama bu aşk uzun sürmeyecektir.
Romana adını veren Mavi Çiçek, Novalis’in Sophie ile tanıştığı dönemde yazmaya  başladığı ama tamamlamadığı kısa öyküsü. Öykünün kahramanı mavi çiçeğe, onun simgelediği kalbe, belki de gerçek sevgiye ulaşamaya çalışır ama başarılı olamaz. Sophie dahil öyküyü okuduğu herkese “Mavi çiçeğin anlamı nedir?” diye sorar. Fitzgerald’ın mavi çiçek fikrini D.H. Lawrence'ın “The Fox” (Tilki) adlı hikayesinden aldığı ve önceki romanlarında da belli belirsiz değindiği söyleniyor.  
Penelope Fitzgerald, Novalis’in yaşamını, yaşadığı dönemin Almanyası’nı çok başarılı bir biçimde romanına yansıtmış. Romantik çağı, Goethe gibi dönemin önemli adlarını da olay örgüsüne katıyor. Novalis’in edebi anlayışının temelini oluşturan romantizmin felsefesini, dünyaya bakışını da olayların akışı içinde, kahramanının hal ve tavırlarıyla, yani altını kalınca çizmeden anlatmayı başarmış.
Kahramanlarını gerçek kişiler olduğunu bilmeseniz, Romantizm’le ya da dönemle ilgilenmeseniz bile ilgiyle, edebi tad alarak okunabilecek nitelikte bir roman. Penelope Fitzgerald da hem yaşam öyküsünden kaynaklanan romanlarıyla hem de tarihi romanlarıyla önemli bir yazar. Türkçede yeni eserlerinin yayımlanmasını merakla bekleyeceğim.
(Salapurya Mahallesi, Penelope Fitzgerald. Çev. Sibel Sakacı, Can yay. Ağustos 2018.
Mavi Çiçek, Penelope Fitzgerald. Çev. Püren Özgören, Can yay. 2. Baskı, Ağustos 2018)
06.09.2018

Yorumlar