Rebecca West’in ilk romanı aynı zamanda başyapıtı kabul
edilen Askerin Dönüşü “savaş sırasında savaş hakkında bir kadının yazdığı tek
roman” olarak tanıtılıyor. “Askerin dönüşü” öncelikle edebiyatta, daha sonra
sinema ve tiyatroda sıkça işlenmiş bir tema. West’in Askerin Dönüşü, savaşın
insanlarda yol açtığı travmalar, bunların sivil hayattaki, ilişkilerdeki
yansımaları hakkında bir roman. Cephedeki savaşı değil sonrasını anlatıyor.
Savaştan dönen erkeğin bakış açısından değil onu bekleyen kadının gözünden
anlatıyor.
Askerin Dönüşü’nde savaşta aldığı bir yara nedeniyle
hafızasını kaybedince eve gönderilen Chris’in gelişi ve sonrasında yaşananlar
anlatılıyor. Chris, son on beş yılını anımsamamaktadır. 20 yaşına, ilk aşkını
yaşadığı dönemlere dönmüştür. Belleğinde romantik bir aşk öyküsü vardır ve
savaş dönüşü o yıllardaki sevgilisine kavuşacağını ummaktadır. Son 15 yıl öyle
silinmiştir ki cepheden dönüşünü bile eski sevgilisinin adresine bildirir. Evinin
adresini anımsamaz. Âşık olup evlendiği karısını hiç hatırlamaz. Birlikte
yaşadıkları ev aynıdır ama evlilik sonrası yapılan tadilatları anımsamadığı
için yabancı bir mekân gibidir. On beş yıl önceki sevgilisi Margaret’i ister.
Margaret içinse 15 yılda çok şey değişmiştir. Chris’le
tanışıp bir yazboyu aşk yaşadıkları otel elden çıkmış, Margaret evlenmiş,
yoksul ama huzurlu bir yaşam sürmektedir. Chris’in belleğindeki o genç, güzel
kadının yerini yorgun bir ev kadını almıştır.
Belleğine kavuşması için çeşitli tedaviler deneyen doktorlar
sonunda Chris’in ilk sevgilisi Margaret’le buluşmasına karar verir. Bu
karşılaşmada yaşanacak şok Chris’in belleğini yerine getirebilir diye
umulmaktadır.
Öykü, Chris’i gizli bir aşkla seven kuzeni Jenny’nin
ağzından anlatılır. Jenny, Chris ve Kitty’nin evlilikle sonuçlanmış aşklarının
bir şahidi olarak malikanede onlarla birlikte yaşamakta, Kitty’e bu zor
günlerde hem destek olmakta hem de akıl hocalığı yapmaktadır. Onun da kanısı
Chris’in Margaret’in şimdiki halini görüp yaşayacağı hayal kırıklığı ile
kendine geleceği şeklindedir. Doktorların fikrini destekler, yengesi Kitty’i
ikna eder ve Margaret eve davet edilir.
Askerin Dönüşü kısa ama etkileyici bir metin. Savaşın
insanda yarattığı travmanın sivil hayata, sevdiklerine, ailesine yansıması ana
tema gibi görünse de bu temadan aşka, kadın erkek ilişkilerine, o ilişkilerdeki
rollere evriliyor. Romanın üç kadın kahramanı, anlatıcı Jenny, aşkını evlilik
ve bir bebekle taçlandırmış Kitty ve ilk aşkını geride bırakıp kendine yeni bir
yaşam kurmuş Margaret konuya farklı açılardan bakmamızı sağlıyor.
Hiçbir öykü bilindiği ya da anlatıldığı gibi değildir.
Romanın esas kahramanı gibi görünen Chris aslında hakkında en az şey anlatılan,
düşünülen kişisi. Onun ilk aşkından ayrılmasını bir türlü içine sindiremediğini,
hep o aşkı özlediğini öğreniriz. Babasının batmak üzere olan işini kurtarıp
tekrar zengin olurken yani başarılı bir işadamı görünümü oluştururken romantik
yanlarını tamamen bastırmıştır. Bu konuda derinleşmek belki romana farklı bir
boyut katacaktır ama Rebecca West oraya yoğunlaşmaz. West’in esas ilgi alanını
üç kadın arasındaki ilişki ve bunun yarattığı gerilim oluşturur. Chris geçmişte
kalıp Margaret’e mi dönecektir, yoksa sağlığına kavuşup “mutlu” evliliğine, “başarılı”
iş yaşamına mı?
Belleğin kazanılması için yapılan söyleşilerde Jenny’nin
derinlere gömülmüş aşkının ifade edilmesi de umulur.
Kitty, toplumun bize önerdiği “doğru” yaşamın, değerlerin
temsilcisidir. Aşkla evlenmiştir, mutlu bir evlilik yapmıştır, bebek bu
evliliğin ürünüdür ve bu yapının hiçbir etkiyle bozulmasına razı değildir.
Margaret, ilk aşkını kalbinin derinliklerinde yaşatsa da
gerçekçi bir kadın olarak 15 yıl öncesine dönüp Chris’le kaldıkları yerden
devam edemeyeceklerinin bilincindedir. Zaman zaman duyguları ağır bassa da
Chris’in travmayı atlatıp belleğine kavuşmasında önemli roller oynar.
Margaret’le Kitty’nin söze dökülmeyen ama tavır ve
davranışlarla ifade edilen çatışmasından Jenny’nin kazançlı çıkması gibi bir
beklenti de oluşuyor. Üstelik Jenny üç tarafla da diyalog içinde olduğundan
olaylara daha hakim. Anlatıcılığının verdiği avantajı da kendi lehine
kullanabilir gibi görünüyor ama böyle bir gelişme de yaşamıyoruz.
Askerin Dönüşü, modern klasiklerden sayılıyor ama anlatımı,
yarattığı ortam İngiliz klasikleriyle, özellikle de Jane Austen, George Eliot
gibi kadın yazarlarla bağlar kurabileceğimizi düşündürüyor. Onlardan
farklılaşıp, eleştirmenlerce özellikle Virginia Woolf’ün ilk dönem romanlarına
yakın bulunmasının nedeni bence, öncelikle anlatıcısının güvenilmezliği ve
öykünün akışındaki kırılmalar ve kronolojik akışın bozulması ile netleşiyor.
Anlatıcı taraf olduğu için güvenilmez, bazı olayları kendine göre yorumluyor ya
da anlatıyor olabilir. Başlarda Kitty’nin bakışına yakın olan Jenny’nin
anlatımının sayfalar ilerledikçe Margaret’e doğru yöneldiğini fark ediyoruz.
Bir fark da konunun sadece aşka odaklanmaması, aşkın
yüceltilmemesi, hayattaki gerçekliği içinde ifade edilmesi. Çıkarlar, cinsel
istekler, kişisel çekişmeler de belirleyici oluyor. Oldukça da gerçekçi, ilk
aşkın anlatıldığı bölüm dışında romantizme kaymıyor. Kadının toplumdaki yerini,
ona dayatılan yaşam biçimini de örnekliyor. Tabii psikolojik çözümlemeler,
Chris’i tedavi etmeye çalışan doktorların uyguladığı hipnoz gibi yöntemler
aracılığıyla psikolojik tedavinin eleştirilmesi, Freud'cu psikanalizin
kullanımı gibi yenilikler de var. Roman yayınlandığında, 1918’de Freud’un
savaşın insan üzerindeki etkileri ile ilgili savlarının da tartışıldığına
dikkati çekiyor eleştirmenler.
Askerin Dönüşü, sade ve rahat anlatımıyla iyi bir edebiyat
eseri olması yanında üzerinde düşünüp derinleştikçe çok farklı boyutlarda
okunup tartışılabilecek yapıda bir roman.
Rebecca West, 21 Aralık 1892’de doğmuş. Asıl adı Cicely
Isabel Fairfield, yazarlık adını Ibsen’in bir oyun kahramanından almış.
Yazarlığının yanında edebiyat eleştirmeni, gazeteci ve seyahat yazarı olarak da
tanınmış. Seyahat edebiyatının klasiği sayılacak eserler verdiği belirtiliyor.
Velut bir yazar, edebiyat eserlerinden çok daha fazla sayıda inceleme,
araştırma ve eleştiri kitabı var.
Militan bir feminist, kadın hareketinin önemli isimlerinden.
Politik bir aktivist. Antifaşist. Ülkesinin 2. Dünya Savaşı’ndaki
politikalarını, Hitler’e karşı pasif bulduğu tavrını şiddetle eleştirmiş.
“Sosyalist” olarak tanıtılıyor ama Bolşevik Devrimi ve Batı’da uygulanabileceği
tezlerini şüpheyle karşılamış. Savaş sonrası Sovyetler’in Doğu Avrupa
ülkelerini ilhakını da şiddetle eleştirmiş. Zamanla anti komünist tavrı iyice
netleşmiş, komünizm karşıtı politikaları nedeniyle muhafazakârlara saygı
duyduğunu bile söylemiş. Kendi doğru bildiği düşünceleri savunduğu anlaşılıyor.
Ayrıntılı biyografisini merak ediyorum.
(Askerin Dönüşü, Rebecca West, çev. Işılar Kür, Everest yay,
Eylül 2018). 13.09.2018
Yorumlar