Ara Güler, fotomuhabiri mi, büyük bir fotoğraf ustası mı?



Ara Güler’in en çok anılan sözlerinden biri “Ben fotomuhabiriyim, fotoğrafçı değilim. Kati surette de sanatçı değilim. Ben gördüğümü çekerim” cümleleriydi. İlk bakışta alçakgönüllülük etmiş gibi görünse de o sözlerin devamında “Fotomuhabiri tarihi makinesiyle yazan adamdır” cümlesini okuyorsunuz. Ara Güler bir fotoğrafçıdan ötesini yaptığını düşünüyordu.
Fotoğraf deyince Türkiye’de ilk akla gelen isimdir Ara Güler. Sokaktaki insana ikinci bir fotoğrafçı söylemesini istediğinizde isim almak mümkün değil. Türkiye’nin, özellikle İstanbul’un yakın tarihi denildiğinde onun çektiği bir çok fotoğraf var belleklerimizde.
Türkiye ile de sınırlı kalmamış, genç yaşta, 25 yaşındayken, 1953’de fotoğrafın büyük ustası Henri Cartier Bresson’la tanışmış, Magnum Ajansı’na katılmış. Henüz üç yıllık gazeteci. Aynı yıl "Photography Annual Antalojisi" onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanımlanmış. ASMP'ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edilmiş (bkz. araguler.com).
1962'de Almanya'da çok az fotoğrafçıya verilen "Master of Leica" ünvanını kazanıyor. 60’lı yıllarda başarıdan başarıya koşuyor. O ne kadar kendini fotomuhabiri olarak tanımlasa da “fotoğraf ustası” olarak sergilere katılıyor, fotoğraf dergilerinde onun için özel sayılar hazırlanıyor. 60’lı – 70’li yıllarda birçok fotoğraf ağırlıklı kitap projesinde yer alıyor. Nihayet eserleri fotoğraf müzelerinde sergilenmeye başlıyor.
Edebiyata özel ilgisi olduğu için birçok Türk yazarının unutulmaz fotoğraflarını çekmesinin yanında Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi birçok ünlü kişinin de unutulmaz fotoğraflarını Ara Güler çekmiş.
Ara Güler, fotomuhabiri olduğu konusunda neden bu kadar ısrarlı? Çünkü o, kendisini işe alan Henri Cartier Bresson’un öncüsü olduğu fotojurnalizim akımının sürdürücülerinden. Fotoğraf sanatı ile ilgili temel kitaplarda da “foto muhabirliği” başlıklı özel bölümler var. Örneğin Ian Haydn Smith’in “Fotoğrafı Kısa Öyküsü” (Eylül 2018, Hep Kitap) adlı kitaba göre “foto muhabirliği”nin altın çağı 1930’lardan 1950’lere kadar sürmüş. Ara Güler’in fotoğraf çekmeye başladığı yıllarda bu anlayışın çok popüler olduğunu öngörebiliriz. “Foto muhabirliği”ni “belgesel fotoğrafçılık” onu da “hümanist fotoğrafçılık”, “sokak fotoğrafçılığı” izlemiş. Ara Güler’in fotoğraf anlayışını tüm bu janrlara dahil edebiliyoruz. Tabii çok iyi bir portre fotoğrafçısı aynı zamanda.
Ara Güler, Kasım 1977 tarihli “Yeni Fotoğraf” dergisinin 14. sayısında “Fotojurnalizm” üzerine yazmış ve tarihten önemli fotoğrafları tarihle paylaşmış (bkz. evvel.org/fotojurnalizm-ara-guler). Yani fotoğraf sanatında kendini bir yere konumlandırmakla kalmamış, onun üzerine görüşlerini de paylaşmış. 9 sayfalık, görsellerle desteklenmiş önemli bir yazı. Ara Güler, bu anlayışın fotoğrafın icadı ile başladığını belirtiyor. Fotojurnalistleri fotomuhabiri olarak nitelemeye o yazıda da devam ediyor. Tabii bu noktada sorulması gereken, gazete ve dergi için fotoğraf çeken herkes onun anladığı anlamda “foto muhabiri” miydi? Tabii ki değil.
Bir fotoğrafın belgeden esere dönüşmesi için benzerlerinden ayrışması, çekenin bakışını yansıtması, o bakışın da sanatsal olması gerekir. Eğer fotoğraf sanatına biraz aşinaysak bir Ara Güler fotoğrafını görür görmez tanırız. Onun fotoğraflarındaki sanatsal nitelikleri de hissederiz. Artık o fotoğraf haber vermek amacının, habere katkıda bulunup görsel olarak desteklemek amacının dışıma çıkmış, içeriği hakkında bilgi sahibi olmaya gerek kalmadan, belirli bir zamanla sınırlamadan bakılıp estetik tad alınabilir hale gelmiştir.
Bence Ara Güler bir fotomuhabiri yani fotojurnalist olarak fotoğraf sanatının büyük ustasıydı. Türkiye’de fotoğraf denince akla ilk onun adının gelmesinin sebebi de budur.21.10.2018

Yorumlar