Oktay Akbal, modern edebiyatımızın büyük ustalarından. Öykücü, romancı, denemeci... 20 Nisan 1923 doğumlu. Cumhuriyetle yaşıt. İlk öyküsü 1939’da İkdam gazetesinde yayımlanmış. O zamanlar lise öğrencisi. Öğrenciliği sırasında sürekli İkdam ve Yeni Sabah gazetelerinde öyküleri ve çevirileri yayımlanmış. Liseyi bitirdiğinde de yazar olarak ün kazanmış.
1946’da, 23 yaşındayken ilk kitabı, öykülerinden oluşan “Önce
Ekmekler Bozuldu” yayımlanmış. Duru ve şiirsel anlatımı ile dikkati çekiyor.
Döneminin genel eğilimine uygun olarak toplumcu anlayışta ama bireyin
sorunlarını da varoluşçu sayabileceğimiz bir bakışla ince ince işliyor. Kısa,
devrik, bazen bitmemiş duygusu veren cümleleri ile kendine has bir anlatımı
var. Konudan çok atmosferi, ruh halini anlatmaya önem veriyor. O atmosfer, o
ruh hali ya da yaşam parçası anlatım ustalığı ile sıradan bir olaydan çok daha
etkili ve sarsıcı bir nitelik kazanıyor. Atmosfer yaratma ustası diyebiliriz.
Büyük şehrin insanlarının günlük yaşamlarındaki ayrıntıları
büyük bir dikkatle, kısa ve çarpıcı cümlelerle anlatırken adeta bir ruh
haritası çıkartıp doğasını ustaca yansıtıyor. Sıradan insanın yaşama tutunma,
varolma çabalarını, sıkıntılarını, endişelerini, kederlerini, sevinçlerini çok
doğal bir havada, rahat bir söyleyişle anlatıyor. Ama anlatımında, yaşama
bakışında alttan alta hep bir yaşama sevinci, umut var. En karamsar anlarda
bile bu bakışı uç veriyor. Doğru bir tanımlama ile “umutlu bir karamsar” Oktay
Akbal.
28 Ağustos 2015’de kaybettiğimiz Oktay Akbal’ın son romanı
“Batık Bir Gemi” 1997’de, son öykü kitabı “Hücrede Karmen” 1998’de
yayımlanmıştı. Onlara öykü ve denemelerinden oluşan küçük bir kitap olan
“Selimiye Bir Yokuştur”u (2014, Cumhuriyet Kit.) adeta bir doksanıncı yaş
hediyesi olarak eklemişti. Doğan Kitap, büyük ustanın, Oktay Akbal’ın
eserlerini yeniden yayımlıyor. Yeni okur kuşaklarının çağdaş edebiyatımızın bu
büyük yazarı ile tanışması için önemli bir gelişme. Oktay Akbal’ın 70 yıla
varan yazarlık yaşamında öykü, roman, anı, günlük ve deneme türlerinde bir çok
kitabı var. Doğan Kitap yayın direktörü Cem Erciyes, 2020 sonuna kadar Oktay
Akbal’ın eserlerini 11 kitapta yayımlamayı planladıklarıını söylüyor. İlk iki
kitap “Garipler Sokağı” ve “Suçumuz İnsan Olmak”. “Garipler Sokağı” 1950’de
yayımlanmış, Oktay Akbal’ın ilk romanı. “Suçumuz İnsan Olmak” da 1957’de
yayımlanmış, TDK Ödülü kazanmış ikinci
romanı.
Oktay Akbal, kendi hakkında bir monografi de yazan Asım
Bezirci’ye Sait Faik ve Sabahattin Ali’nin öykücülük anlayışlarına yakın
olduğunu belirttikten sonra “Konuya o kadar önem vermiyordum, ama toplumun bir
kesitini, toplumdan bir atmosferi, sokakları, insanları anlatmaya çalışıyordum”
demiş. Öykü anlayışını açıklarken söylediği bu sözler sanki Garipler Sokağı’nı
yazma nedenini de tanımlıyor.
Garipler Sokağı, Fatih’te büyük apartmanlardan oluşan geniş
caddeler arasında kalmış, ahşap kagir evleriyle geçmişin son örneği görünümünde
bir sokak. Tamamı el emeği ile çalışanlardan, manav, kunduracı, kasap, arabacı,
vatman, postacı, bekçi, gazete satıcısı ve işçi ailelerinden oluşan, her şeyin
içiçe yaşandığı canlı, hareketli bir mahalle. “Bu sokak dertlerini bir kaşık
suda boğmasını bilenlerindir” diye anlatmaya başlıyor Oktay Akbal.
Varlıklı bir ailenin oğlu olan üniversite öğrencisi, şair
adayı Salih, konaktaki rahat yaşamını terk edip aşk kırgınlığın yenmek için bu
sokaktaki bir eve pansiyoner olarak yerleşiyor. Onun bakışından mahalle
sakinlerinin yaşadıklarına, öykülerine şahit oluyoruz. İkinci Dünya Savaşı
yılları... Ama o atmosfer sokağa pek yansımıyor. Aşklar, kavgalar, nefretler,
mutluluklar, dostluklar yaşanıyor ama Oktay Akbal genel tavrına uygun olarak
olaylardan çok atmosfere yoğunlaşıyor ve roman ilk “kentsel dönüşüm”lerden
biriyle, istimlak edilen sokağın yok oluşuyla sonlanıyor.
Garipler Sokağı’nı öykücü Oktay Akbal’ın romanı denemesi
olarak da değerlendirebiliriz. Tek bir kahramanı olmayan ya da sokağın tüm
yaşayanlarının kahramanı olduğu, roman yapısı içinde öykünün tadını taşıyan bir
eser.
Suçumuz İnsan Olmak’ta evli, iki çocuk babası genç bir
memurla, genç bir ev kadınının kırık aşk öyküsü anlatılıyor. Nuri Kayar,
Ankara’da bir bakanlıkta memur. Bir sabah işine giderken bir evin mutfağında Nedret’i görüyor. İşe
gidişlerinde o mutfağa baka baka Nuri, genç ve güzel kadına hiç tanımadan aşık
oluyor. Nedret de onun varlığını hissediyor ve sonunda buluşup görüşmeye
başlıyorlar. Yaşam şartları, toplumsal yapı bu “yasak aşk”ın yaşanmasını imkansız
kılıyor.
Oktay Akbal kahramanlarının bazen yakaladıklarını sandıkları
mutluluğu da çokluk içine düştükleri yenilmişlik duygusunu da, abartmadan ama o
ruh halini ve ortamı ince ayrıntılarla oluşturarak ustaca bir anlatımla
romanlaştırmış. Suçumuz İnsan Olmak oldukça etkileyici, bitmesin diye okunan
bir roman.
Garipler Sokağı ve Suçumuz İnsan Olmak, Oktay Akbal’ı
tanımak için iyi birer başlangıç. Büyük usta insan ilişkilerinde günümüzde de
geçerliliğini koruyan konu ve temaları az ve öz sözle, ustalıkla anlatıyor.(Hürriyet Kitap Sanat, 09.11.2018)
Yorumlar