2018’de Dünya Edebiyatı’nın ilk 11’i


2018’de okur yine modern klasiklere, özellikle Stefan Zweig’ın novellalarına itibar edip onları çok satan listelerinden düşürmezken Dünya Edebiyatı’ndan birbirinden kıymetli, okunmaya değer kitaplar yayımlandı. İyi kitap, iyi çeviri bolluğunda hangisini okuyacağımı şaşırdığımı söylemeliyim.

Dünya’ya açık, çeviriye önem veren bir yayıncılık sektörümüz var. Almanya, Fransa gibi çok çeviri yayımlayan nadir ülkelerdeniz. Geçen yıl yazmıştım ama anımsatmak için buraya tekrar alıntılayayım; Kitap üretiminin yaklaşık % 8-9’unu edebiyat kitapları oluşturuyor. Yeni yayımlanan kitap başlıklarında ise bu oran % 19 - 20’ye ulaşıyor. Yani yeni çıkan 60 bine yakın kitabın 12 bin başlığını edebiyat kitapları oluşturuyor. Bunların % 17’si de çeviri kitaplar ki bu rakam da Dünya’da en çok çeviri edebiyat okuyan ülkelerden biri olduğumuzu gösteriyor. Dünya’nın en büyük yayıncılık sektörlerinden ve çeviriye verdiği önemle bilinen Almanya’da çeviri edebiyat oranı % 17. ABD’de çeviri oranı % 1, Britanya’da % 2.   

İngilizce yine hakim dil çeviride ama İtalyanca, İspanyolca, Çince, Japonca, Korece gibi dillerden, üstelik o dillerin çok satarlarının değil klasikleşmiş, kültleşmiş eserlerinin yayımlandığını görmek gurur verici. Dileğim bu dillerin sayısının artması, İngiliz Edebiyatına bağımlılığımızın azalması. Bu güzel çevirilere emeği geçen çevirmenler ve editörlere ne kadar teşekkür etsek azdır.
2018’de okuduğum Dünya Edebiyatı’ndan kitaplardan seçtiğim ilk on bir şöyle;

1.    T.S Eliot, Bütün Şiirleri (çev. Samet Köse, Everest yay.)
Çeviri şiir en eksik olduğumuz alanlardan biri. Şiir okunmuyor, çeviri şiir hiç okunmuyor. Yayınevleri de bu nedenle çok az çeviri şiir kitabı yayımlıyor. Dünya şiirinin temel eserleri sayılabilecek şairlerin bile toplu şiirlerine ulaşmak mümkün değil. Bunlardan biri de modern şiirin klasiklerinden T.S. Eliot. Eliot’ın toplu şiirlerine Everest Yayınları’nın himmeti, Samet Köse’nin emeği sayesinde kavuştuk, üstelik İngilizce asıllarıyla karşılıklı olarak. Thomas Stearns Eliot 1888’de doğmuş, 1965’de ölmüş. Toplu şiirleri 1909 – 1962 alt başlığını taşıyor. 56 yıllık bir gecikme.

2.    John Berger, Portreler (çev. Beril Eyüboğlu, Metis yay.)
Metis Yayınları hayırlı bir iş yaparak John Berger’ın hayatı boyunca sanat ve sanatçılar üzerine yazdığı yazılarını iki ciltte toplamaya karar vermiş. İlk cilt de Portreler. Mağara resimlerinden günümüze kronolojik bir sırayla sunulan kitapta Berger’ın tadına doyulmaz üslubu ile yazdığı hem öğretici, hem keyifli, hem de sanata farklı açılardan da bakılabileceğini öğreten denemeleri toplanıyor.

3.    Julio Cortazar, Sınav (çev. Ayşe Nihal Akbulut, Can yay.) 
Cortazar’ın en önemli eserlerinden, yaşarken yayımlatmadığı Sınav ve onunla bağlantılı eseri Andres Fava’nın Güncesi‘nin yeni baskısı birlikte yayımlandı. “Sınav, Cortázar’ın Seksek’ten diğer birçok öyküsüne nice fikrinin tohumlarını attığı deneysel bir anlatı olmasının yanında dönemin Arjantin toplumuna dair eleştirel bir bakış da sunuyor” diye tanıtılıyor. Kırmızı Kedi’den Yiğit Bener çevirisi ile yayımlanan Kafa Ütüleyicinin Laklakıyatı’nı da öneririm.  

4.    Javier Marias, Acı Bir Başlangıç (çev. Seda Ersavcı, Yapı Kredi yay.) 
Javier Marias, kırk yıllık diktatörlükten sonra değişim rüzgârı esen İspanyol toplumunda yaşananları kendine has ayrıntıcı anlatımı ile romanlaştırmış. 1908 Madrid’inde dikta rejiminden kurtulmanın sevincini yaşayanlar, diktatörlük dönemi le hesaplaşamamanın acılarını kendi içlerine ve yakınlarıyla ilişkilerinde yaşıyor. Usta işi, başlaması zor ama bir kere kapılınca elden bırakılmayacak bir roman. Javier Marias’ın bu yıl öykü külliyatı Kötü Niyet Öyküleri de Neyyire Gül Işık çevirisi ile Can Yayınları’ndan çıktı.

5.    Irmgard Keun, Yalancı İpek Kız (Çev. Nilay Kaya, İletişim yay.)
Irmgard Keun, Nazi Almanyası’nda eserleri yasaklanan bir yazar. İsmini bildiğimiz ama ilk defa bir eserini Türkçede okuduğumuz gizli kıymetlerden. Yalancı İpek Kız’da Weimar döneminin altın yıllarında taşradan kaçıp zengin ve başarılı olma hayaliyle Berlin’e giden 18 yaşında bir kızın başından geçenleri oldukça gerçekçi bir dille, ironi dolu bir bakışla anlatıyor. Sanıyorum bu nedenle de Yahudi olmamasına rağmen Nazileri kızdırmış, eserleri yasaklanmış, kendisi ülkesini terk etmek zorunda kalmış.

6.    Eduardo Berti, Yabancı Bir Baba (çev.Roza Hakmen, Metis yay.)
Arjantinli yazar Eduardo Berti daha önce iki kitabı Düşlenen Ülke (2014, Metis yay.) ve İmkansız Hayat (2015, Alakarga) yayımlanmış olmasına rağmen dikkatimden kaçan yazarlardan. Berti, birbirine derinden bağlarla bağlı iki ayrı baba-oğul ilişkisini anlatırken yüklediği edebiyat bilgisiyle bana EnriqueVila-Matas’ı anımsattı. Matas’la aynı kumaştan bir yazar. Ama kendine has anlatımı ve konuları ile de seçkinleşiyor.

7.    Lauren Elkin, Flanöz (çev. Doğacan Dilcun Doğan, Nebula yay.)
Flanör terimini biliyorduk, Flanöz de onun dişi haliymiş. Amaçsız bir şekilde şehirde dolaşan kadın anlamına geliyor. Ama kadının amaçsızlık bir yana tek başına dolaşması, bir yerden bir yere yürüyerek gitmesi bile kolay başarılmış bir şey değil. Mücadele edilmesi gerekmiş. Elkin anlatı - araştırma karışımı kitabında  Paris, New York, Tokyo, Venedik ve Londra’nın sokaklarında George Sand, Virginia Woolf, Jean Rhys, Agnès Varda, Sophie Calle, Martha Gellhorn ve Joan Didion gibi flanözlerin yaşadıklarını tatlı bir üslupla anlatıyor.

8.    Ben Lerner, Şiir Nefreti (çev. Hakan Toker, Everest yay.)   
Adını ilk defa duyduğum Ben Lerner, “kolay anlaşılır tarzı ve ele avuca sığmayan zekâsıyla parlak bir eleştirmen” olarak tanıtılıyor. Öyle de, şiir nefreti gibi tamamen şiir içi kabul edebileceğimiz bir başlığı keyifli bir deneme tadında ama konunun önemini hiç hafifsemeden anlatıyor, tartışıyor.

9.    Ausias March, Durmadan Artıyor Istırap (çev. Serdar Çelik, Vapur yay.)
1397-1459 tarihleri arasında yaşamış, Katalan şiirinin kurucu şairlerinden Ausias March’ı Katalanca’dan yapılmış başarılı bir çeviri ile ölümünden 559 sonra Türkçede okuyoruz. Kitap aşk ve ruh kantatları alt başlığını taşıyor. Tanrı aşkına evrilen bir aşkı lirik bir dille anlatıyor şair.

10. Jose Eduardo Agualusa, Unutmanın Genel Teorisi (çev. Sevcan Şahin,Timaşyay.)
Portekizce yazan Angolalı bir yazar. Bilmediğimiz bir coğrafyadan bize çok bildik gelen, ruh yakınlığı kurabileceğimiz öyküler anlatıyor. Angola bağımsızlığını kazanırken yaşananlar bir kadını bir apartman dairesine mahkum eder. Tam otuz yıl boyunca. Onun evin duvarlarına yazdıklarından postmodern bir roman ortaya çıkar. 

11. Andrey Platonov, Birbirimiz İçin Yaşayacağız (çev. Erdem Erinç, Metis yay.)
Platonov her eserini severek okuduğum bir yazar. Birbirimiz İçin Yaşayacağız, başta eşine olmak üzere çeşitli kişilere yazdığı mektupların bir derlemesi. Bir yandan karısı ile aşk ilişkilerini okurken diğer yandan yazarlık serüveninin gelişimini, partili ve tanınmış bir yazar ve editör olma yolundayken nasıl mimlendiğini ve nihayet sakıncalı sayılıp eserlerini yayımlatamaz hale geldiğinin öyküsünü de okuyoruz. (05.01.2019)    


Yorumlar