“Sus Barbatus” sakallı yaban domuzu
diye de bilinen domuzgiller familyasından yabani domuz türü. Yetişkin bir Sus
Barbatus, 100 kilo ağırlığında ve 1 metre 30 santim uzunluğunda oluyormuş. En ayırt edici özelliği, adına uygun olarak yüzünün iki
yanından çıkan sakallarıymış. Daha çok Malezya, Endonezya, Filipinler’de
bulunuyormuş. Yağmur ormanları, mangrov bataklıkları ve ikincil ormanlar ana
yaşam alanları. Faruk Duman’ın yeni romanı Sus
Barbatus!’tan (Kasım 2018, Hep Kitap) Türkiye’de de yaşadığını anlıyoruz ya
da yazar onu Türkiye’de yaşatıyor.
Faruk Duman 1979 kışında geçen bir öykü anlatıyor. Mekân
Ç. Gölü’nün köylerinden biri. Bir yanıyla sık ormanlarla çevrili, Ç. Kasabası
ile bağlantılı küçük bir köy. Çok ağır kış şartları yaşanıyor. Kar fırtınası
hiç kesilmeden, günlerdir olanca şiddetiyle sürüyor. İnsanlar evlerinden
burunlarını bile çıkarmaya çekiniyorlar. Yakacak almak için çıktıklarında bir
yaban domuzuyla olmasa bile aç bir kurtla karşılaşma ve kurdun saldırısına
uğrama olasılıkları yüksek.
Ağır kış koşullarına rağmen çeşitli gerekçelerle yollara
düşenler var. Roman da böyle bir yol öyküsü ile başlıyor. Kenan ve hamile
karısı Zeynep Ç. Kasabası’ndan, doktor muayenesinden dönüyorlar. Müthiş bir
mücadele var kar fırtınasıyla aralarında. Yılmaz Güney’in Yol filmini, Seyit Ali (Tarık Akan) ile Zine’nin (Şerif Gören) kar
fırtınasındaki yürüyüşlerini anımsıyorum. Anna Kavan’ın kült eseri Buz’u da çağrıştırıyor. Ama göndermeler
bu film ve romana değil Hugo’nun Sefilleri’ne.
Faruk Duman, A. Dağları, K. Şehri, Ç. Gölü gibi adlandırmalar yapıp belki
romanı yerelden kopartmaya çalışıyor ama kahramanları, Kenan, Zeynep, Faruk,
Atalay, Aysel, Doktor Servet… Yaşam şartları da Türkiye’ye has. Kolaylık olsun
diye ben romanı Çıldır Gölü ve yöresine konumlandırıyorum. K. şehri de Orhan
Pamuk’un Kar’ındaki Şair Ka’nın mahsur kaldığı Kars olabilir.
Faruk Duman, kendi doğum yeri olan bu toprakları daha önce
de konu etmiş, bilinçsizce soyu tüketilen hayvanların kahramanı olduğu öyküler,
romanlar yazmıştı. Bu romanda da sakallı yaban domuzunun yanında kırmızı
kartallar, açlıktan ölmek üzere olan kurtlar var. Anlatı Sus Barbatus’un
ruhunun Aysel’in içine girmesindeki gibi zaman zaman fantastik hal de alıyor
ama en fazla “büyülü gerçekçilik” diyebiliriz, gerçeklikten kopmuyor. Yerleri
somutlayınca anlattığı kış senfonisi imgesel olarak da belleğimde daha canlı
hale geliyor. O nedenle yer adlarındaki kısaltmaların okur için bir dezavantaj
yaratabileceğini de söylemeliyim.
Tarihin 1979 olması ve birkaç bölüm boyunca Sefiller’i yorumlayacak kadar yapılan
açık gönderme de bilinçli tabii ki. Türkiye, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin
eşiğinde. Ülkede müthiş bir teror ortamı yaratılmış. Resmi görüşlere aykırı
davrandığı düşünülen hemen herkes tutuklanıyor, işkence görüyor, suçsuz yere
hapis yatıyor. Romanın kahramanları da tutuklanıp işkence edilenlerden. Köyde
de bu teror ortamının etkileri yaşanıyor. Köyün yakınındaki ormanda devrimci
gençler gizleniyor. Jandarma karakolunda da bu gençlerden biri, Faruk, koma
halinde mahpus.
Sus Barbatus’un belki de Türkiye sınırlarındaki son
örneğini roman kahramanlarından Kenan avlayıp satmaya çalışırken, aynı ormanda
jandarmalar da devrimci gençleri yakalamaya çalışıyor. İster istemez yollar
kesişecektir.
Faruk Duman iyi bir anlatıcıdır. Doğa betimlemelerini, insanın doğayla
ilişkisini, insan ilişkilerini kendine has kesik cümle yapısıyla ve lafı
uzatmadan, vurucu bir kaç cümle, uzun olmayan bir paragraf ve kısacık
bölümlerle anlatmayı, okura yaşatmayı başarır. Kısa anlatıda avantaj olan bu
tarz uzun bir anlatıda nasıl bir etki yapar diye merak ediyordum. Sus
Barbatus! hacimli bir çalışma, Faruk
Duman hem alışıp sevdiğimiz anlatım biçimini korumuş hem de tempoyu hiç
düşürmeden, merakı hep en üst düzeyde tutarak okunaklı bir eser ortaya
çıkartmış. Hem edebi tad alıyorsunuz, hem de heyecanla okuyorsunuz. Üzerinde
konuşulacak, tartışılacak birçok meseleyi de edebiyattan, uslûbundan taviz
vermeden Sus Barbatus!’ta gündeme
getirmiş. Keyifle okudum. Öneririm. (28.12.18, Hürriyet Kitap Sanat)
Yorumlar