“Hadi ama, uç artık!”

Etgar Keret, bütün kitapları Türkçeye çevrilmiş, bu anlamda bizden olmuş bir yazar. İşlediği konular yabancımız değil. Bizlerin de yaşadığı şeyler. Bakış açılarımız ortak.
Onu ilk tanıdığımızda genç bir yazardı. Biraz da gençliğin delifişekliği ile hayata bakıyordu. Günlük hayatımızı komik yanlarından ele alıyor, özellikle kendisinin de dahil olduğu orta sınıfın yaşam anlayışını sert bir dille ama mizahı ihmal etmeden eleştiriyordu. Doğu Akdenizli olmanın sıcaklığı öykülerini kolayca benimsememizi sağlayan bir başka niteliğiydi.
Etgar Keret, 1968 doğumlu bir yazar. Bizimle, dünyayla birlikte o da yaş aldı. Olgunlaştı. Bir ailesi, çocuğu oldu. Yaşadıkları öykülerine ne kadar yansıyor bilemiyorum ama kahramanlarının yaşlarının büyüdüğünü, konularının da değişim geçirdiğini görüyoruz. Dünyaya sorumlulukla ama umudunu yitirmeden bakan delikanlının yerini oğluna nasıl bir gelecek sağlayacağını bilememenin endişesi içinde karamsarlığa kapılmış bir baba aldı.
Dünyanın sürekli kötüye gidişini anlamıyor, anlamlandıramıyor. Çağlayan Çevik’le K24’deki söyleşisinde “Dürüst olayım: Gelecek beni dehşete düşürüyor” demiş. Hislerimizi paylaşmış. Etgar Keret’in son kitabı ‘Uçur Beni’nin kahramanlarının ruh hali bu. Babalar endişelenir karamsarlaşırken çocuklar geleceği bir kaşif kadar merakla bekliyor. Belki de babaları gelecek için tek rahatlatan çocuklarının bu iyimser bakışı.
Avi Pardo’nun usta çevirisi ile okuduğumuz kitaba adını veren ilk öykü ‘Uçur Beni’de baba oğul yürürlerken oğul bir apartmanın çatısında beyaz gömlekli bir adam görür. “Uçmak istiyor” der çocuk, “Süper-kahraman mı yoksa?” diye sorar. Baba kendini atacağını düşünüp endişelendiği adamı intihardan vaz geçirmeye çalışırken beklemekten sıkılan çocuk adamın süper kahraman olup olmadığını anlamak arzusu ile “Hadi ama, uç artık!” diye bağırır.
Etgar Keret olgunlaşıyor ama öyküleri büyük bir değişim yaşamıyor. Uçur Beni’deki öyküler de fantastikle gerçeklik arasında gidip geliyor. Önceki kitaplarda alıştığımız gibi gerçekçi ortamlarda sıradan şeyler yaşanırken birden olay fantastikleşiyor ama inandırıcılığından bir şey kaybetmiyor. Keret’in yazarlık başarısının temelinde yatan sır da burada, anlatımıyla, konularını ele alış biçimiyle ne anlatsa bizi onun gerçekliğine ikna ediyor.
Etgar Keret, kısa öykülerin yazarıdır. 3-5 sayfalık uzunluktaki öykülerde büyük dünyalar yaratır. Bu kitapta da öyle öyküler var. Rumen sirkinde kafes temizleyicisi olarak çalışan öykü kahramanının yeni görev olarak palyaço kıyafetiyle top mermisi olarak fırlatılmasının anlatıldığı “Bir Top Atışıyla Son Fırlatılışımdan Bir Öncesi” adlı ismi uzun kendi kısa üç sayfalık öyküsü bunlardan. Bir anlamda bildiğimiz Keret tavrının yeni bir örneği. Ama olgunlaşan Keret 28 sayfalık, belki de okuduğum en uzun öyküsü olan ve bir kadınla erkeğin iş çıkışı sahilde ödünç bir sigaranın dumanını paylaşırken kurdukları dostluğu anlattığı “Ananas Aşkı”nda yazarlığında daha ustalıklı yeni bir boyuta geçmekte olduğunu gösteriyor. Belki roman yazmayacak ama kısa ve vurucu novellalar bekleyebiliriz Keret’ten.
Uçur Beni’deki diğer eğilim de Dünya’nın geleceğine yönelik distopik öyküler. Hepimiz gibi Keret de yapay insan oluşturacak bir aşamaya gelindiği bu çağda teknolojik gelişmelerin insanın sınırsız kötülüğüyle nasıl kullanılacağından endişe ediyor, bu endişelerini çarpıcı konularla öyküleştiriyor.              
Uçur Beni’de yaşlanan, olgunlaşan Etgar Keret’in iyi bir kurgu, rahat okunan bir dil ve ironik, kara mizaha yaklaşan anlatımıyla öyküler okuyoruz. Günümüz insanın yaşadığı ya da yaşayabileceği olayları somut gerçekten gerçeküstüne, distopyaya uzanan bir bakış açısıyla anlatıyor.  (17.05.2019, Hürriyet Kitap-Sanat) 

Yorumlar