Güney Koreli yazar Han Kang’ı tüm dünya gibi 2016 Uluslararası Man
Booker Ödüllü ‘Vejetaryen’le tanıyıp sevmiştik. Türkçede yeni
yayımlanan ‘Çocuk Geliyor’ Korece’de bu ödüllü romandan sonra çıkmış, 2014
tarihli.
“18 Mayıs 1980. Gwangju.” Güney Kore tarihinde kara bir gün. Han Kang bugünü
ve devamında Gwangju’da yaşananları anlatıyor yeni
romanı ‘Çocuk Geliyor’da. Park Chung Hee 1961’de askeri bir darbeyle
iktidara gelmiş ve 1961'den 1979'a kadar ülkeyi diktatörlükle yönetmiş. Başkan
Park, 1979 Ekim'inde demokrasi yanlısı bir öğrenci protesto dalgası sonrasında
öldürülmüş. Park'ın ölümünden sonra, Güney Kore kısa bir süre siyasi
liberalleşme sürecinden geçmiş. Ancak bu liberalleşme 12 Aralık 1979'da Chun Doo
Hwan liderliğindeki askeri darbeyle sona ermiş. Chun Doo Hwan siyasi
rakiplerini tutuklatmış. Bu tutuklamalar sonrasında işçiler ve öğrenciler
demokrasi talebiyle ülke çapında protesto gösterilerine başlamış. 17 Mayıs
1980’de sıkıyönetim ilan edilmiş. 18 Mayıs’ta da Gwangju’da
sıkıyönetimi protesto eden öğrencilerle olayları bastırmak üzere yollanan özel
askeri kuvvetler arasında çatışmalar çıkmış. Askerlerin aşırı şiddet
uygulaması, barışçı gösteri yapanlara ateş açması neticesinde olaylar daha da
büyümüş tüm şehre yayılmış. Gösteriler ve protestolar 27 Mayıs’a kadar sürmüş. Resmen 170 kişinin öldüğü ve 730 kişinin
tutuklandığı bildirilse de olaylarda askerin aşırı şiddet uygulaması nedeniyle
binlerce kişinin öldüğü, tutuklanan binlerce kişinin de çok ağır işkence
gördüğü belirtiliyor.
Han
Kang, Gwangju doğumlu, 18 Mayıs 1980 öncesinde ailesi
Seul’e taşındığı için olayları yaşamamış ama hep merak etmiş. Bu konudaki derin
suskunluk da merakının artmasına neden olmuş. Araştırmalarının sonucunda da
‘Çocuk Geliyor’ romanı ortaya çıkmış. Kitap Vejetaryen’den sonra Han Kang’ın en
önemli eseri sayılıyor. 18 Mayıs’tan başlayarak yaşananlar, farklı
anlatım biçimleriyle ve farklı insanların bakış açısıyla anlatılıyor. Bazen
birinci şahısta bir kahraman konuşuyor, bazen üçüncü şahısta yazar söz alıyor,
bazı sahnelerde ikinci tekil şahıs, “sen” diyerek anlatıyor. Şiirsel, imgesel
anlatımı da var, çoğunlukla açıkça anlatıyor. Birbirinden bağımsızmış gibi
görünen bölümler, bölümlerde anlatılan öyküler çok etkileyici bir bütün
oluşturuyor.
Üstelik
anlatım 18-27 Mayıs tarihleriyle sınırlı kalmıyor, on yıllık zaman dilimlerinde
insanların geleceğini nasıl etkilediğini de yansıtıyor. Ağır bir toplumsal tıravma.
Olayları yaşayanlar, olaylarda yakınlarını kaybedenler, yaralananlar, hapis
edilip işkence görenler, şans eseri hayatta kalanlar ve nihayet yazarın kendisi
bu olaylardan, olaylardaki kayıplardan derin ve onarılmaz bir şekilde
etkilenmiş.
Han Kang, öyküsünü ailesiyle birlikte Seul’e taşındıktan sonra Gwangju’daki evlerinde yaşayanların, özellikle 15 yaşındayken olaylar sırasında öldürülen bir çocuğun perspektifinden kuruyor. Ne olup bittiğini bile doğru dürüst bilmeyen en sevdiği arkadaşını bulmak için sokağa çıkıp kendini sivil ölülerin toplandığı Ticaret Odası’nın oditoryumunda bulan ve görev bilinciyle ölülerin kimliklerini tespite yardımcı olan bir çocuk.
Han Kang, öyküsünü ailesiyle birlikte Seul’e taşındıktan sonra Gwangju’daki evlerinde yaşayanların, özellikle 15 yaşındayken olaylar sırasında öldürülen bir çocuğun perspektifinden kuruyor. Ne olup bittiğini bile doğru dürüst bilmeyen en sevdiği arkadaşını bulmak için sokağa çıkıp kendini sivil ölülerin toplandığı Ticaret Odası’nın oditoryumunda bulan ve görev bilinciyle ölülerin kimliklerini tespite yardımcı olan bir çocuk.
Han
Kang Gwangju’da yaşananları tamamen insani açıdan
anlatıyor, pek somutlamıyor ve bu tavrıyla da öyküyü evrenselleştiriyor. Yürek
yakıcı, üzücü, okuru derinden etkileyen, sarsan
bir kitap. Bir insanlık trajedisini edebiyat yoluyla kayıtlara geçirmiş
Han Kang. Ama bunu yaparken edebiyatı hiç ihmal etmemiş. (27.09.2019, Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar