Behçet Necatigil 16 Nisan 1916 doğumlu. İstanbul’da doğmuş,
ömrünü İstanbul’da tamamlamış. 13 Aralık 1979’da 63 yaşında kaybetmişiz.
İlk şiiri “Gece ve Yas”, lisede öğrenciyken, 1 Ekim 1935
“Varlık” dergisinde yayımlanmış. İlk kitabı Kapalı Çarşı’nın yayım tarihi 1945.
Şiir kitaplarının yanısıra, şiir görüşünü açıklayan yazılar yazdı, radyo
oyunları, sözlükler yayımladı. Almanca’dan bir çok çeviriye imza attı. Rilke,
Knut Hamsun, Sadık Hidayet gibi büyük yazarlar Türkçede onun titiz çevirileriyle
okunuyor.
Necatigil, “eserleriyle yaşayan”lardan oldu. Hem eserleri
defalarca yeniden basıldı hem de ondan geriye kalan arşivinden yeni eserler,
kitaplar yayımlanmaya devam ediyor. Şiir ödülü denildiğinde ilk akla gelen ve
en uzun soluklu ödüllerimizden olan,1980’den beri düzenli olarak verilen
Necatigil Şiir Ödülü ile büyük ustayı her yıl yeniden anıyoruz. Nice on yıllar
süreceğine inandığımız ödül bu yıl '40. Yıl Onur Ödülü' olarak ve tüm emeği göz
önüne alınarak Şavkar Altınel’e verildi.
Necatigil’in ölümünden sonra yayımlanan ilk ve en önemli
çalışma yakın dostu Ali Tanyeri ve öğrencisi Hilmi Yavuz’un hazırladıkları,
emek ürünü editoryal notları ve yayımlanmamış, kitaplaşmamış şiirleri de içeren
“Bütün Eserleri”dir. Hilmi Yavuz, Necatigil’in öğrencisi olmanın yanında yakın
dost çevresinde de yer almış büyük bir şair. Hilmi Yavuz’un çeşitli dergilerde
yer alan ve bazılarını kitaplarına da aldığı bir çok çalışması vardır Necatigil
ve şiiri hakkında. Şimdi bunlara yekpare bir kitap, bir monografi eklendi;
‘Behçet Hoca’.
Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nde kendisi için
şunları yazmış: “Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir
vatandaşın; birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın
çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya harcadı.
Arada biçim yenileştirmelerinden ötürü yadırgandığı da oldu, ama genellikle,
eleştirmenler onun için, tutarlı ve özel bir dünyası olan bir şair dediler.”
Hilmi Yavuz’un ‘Behçet Hoca’sını okurken Necatigil’in kendi
için yazdığı bu sözleri anımsadım. “Ben şiiriyle kendisini birebir tutan bir
başka şair tanımadım. Şiirinde yaşamına aykırı düşen hiçbir şey yoktu onun. Kimi
şiirler okunur arkasında kendi ateşiniz varsa. Onun şiirinin arkasında
kendi ateşi vardı. Yıllar sonra gene ısıtacak bizleri…” diyor Hilmi Yavuz.
‘Behçet Hoca’ iyi bir monografi olarak hem konu edindiği
Necatigil’in şiiri hakkında önemli çözümlemeleri, yargıları, hem de Hilmi
Yavuz’un tanıklık ettiği Necatigil’in yaşamına dair birinci elden anıları,
gözlemleri ve bilinmeyenleri içeriyor.
Necatigil’in yaşamıyla eserlerinin nasıl örtüştüğünü, sıkı
bağlar içinde olduğunu görüyorsunuz. “Ev-aile-yakın çevre üçgenin”i nasıl
kurduğunu ve onu giderek nasıl daralttığını hem anılardan hem şiir
çözümlemelerinden yola çıkarak gösteriyor Hilmi Yavuz. Necatigil’in eseri sıkı
dokunmuş, olağanüstü derinliğiyle çoğul okumalara açık ama o derinliğe
inildiğinde şairin poetikasını da net bir şekilde yansıtan şiirlerden oluşur.
Necatigil bu dünyayla, kendi benliğiyle derdi olan bir
şairdir. Yaşam öyküsünü bilmeseniz de onun derdine ortak olma hissiyle
dolarsınız şiirlerini okurken. Çünkü onun dert edindiği şeyler insanın var
olduğundan beri temel meseleleridir. Hilmi Yavuz, Necatigil’in tüm dertlerini
tek tek ortaya çıkarıyor, şiirinden örneklerle gösteriyor ‘Behçet Hoca’da.
Yarım kalmışlık, yaşamın bir azap olması, tedirginlik, beyhudelik duygusu…
Necatigil, okurunun emek vermesini, yarım kalanı tamamlamasını, yaşama azabının
nedenini anlamasını ister. Şiir sadece dizelerde okunan ve yakalanan, satıhtaki
anlam değildir. Necatigil, şiirlerinde hem kendinden önceki şiir mirası ile metinlerarası
ilişkiler kurar hem de kendi daha önceki şiirlerine göndermeler yaparak
şiirlerarası ilişkiler… Üstelik tüm bunları, bulduğuyla yetinmeyen bir usta
olarak yepyeni biçimsel arayışlarla yapar, şiirini sürekli yeniler.
Behçet Necatigil’in çocukları hayırlı evlatlar olarak hem
babalarının eserlerinin doğru ve tam olarak yayımlanmasına titizleniyor, ödülle
adını yaşatıyor, hem de üstadın evrak-ı metrukesini değerlendirip külliyata
yeni eserler katıyorlar.
Hilmi Yavuz ‘Behçet Hoca’da Necatigil’in dost meclislerinde
içine kapalı, ciddi, az ve öz konuşan bir hali olduğunu anlatıyor. Ama nükteye, şakaya da kapalı değil. Yeri geldiğinde taşı
gediğine koymayı da biliyor. Hilmi Yavuz, Necatigil’in Demirtaş Ceyhun’un Sait
Faik Armağanı’nı alması vesilesiyle verilen yemekte okuduğu kasideden söz ediyor.
Bu latif şiirin tek örnek olmadığını Necatigil arşivinde bulunan ve kendi
yazdığı kaside ve gazellerden oluşan ‘Dost Meclislerinde Kasideler’den anlıyoruz.
Çay partisi, piknik, yılbaşı, mezuniyet, misafirlik, ödül, doğum, emeklilik,
uğurlama gibi çeşitli vesilelerle oradakileri övmek ya da hicvetmek amacıyla kaside
ve gazeller yazmış ve bunları o kutlamalarda okumuş Necatigil. Şair yazar
dostları da, öğretmen meslektaşları da, arkadaşları da var bunların arasında.
Üstadın o kendi içine kapalı, suskun dünyasında ne denli şakacı ve muzip
olabildiğinin, dostlarını nasıl gözlemleyip onların hal ve tavırlarından hoş
latifeler çıkardığının örnekleri. Tabii Osmanlıcaya, Divan şiirine
hakimiyetinin de örnekleri bunlar. Kitabı yayıma hazırlayan kızı Ayşe Sarısayın
da bu kasideleri yayımlamakla yetinmemiş yazılma nedenlerini ve okunmalarının
öykülerini de araştırmış, anılara, tanıklıklara dayanarak anlatmış. Kitapta
fotoğraflar ve belgeler de var. “Dost Meclislerinde Kasideler” ve ‘Behçet Hoca’
birlikte okunduğunda şiirlerinden tanıyıp hayran olduğumuz büyük bir ustanın
hem yaşamına hem de eserlerine çok daha yakınlaşmış oluyoruz.
(Hürriyet Kitap-Sanat, 06.12.2019)
Yorumlar