Faulkner
romanlar, kısa öyküler, senaryolar, şiir, denemeler ve bir oyun yazmış velut
bir yazar. Edebiyata ilgisi çocukluğunda evde dinlediği hikayelerle başlamış.
İç Savaş, kölelik, ırk ayrımı ve ailesi hakkında büyüklerinin anlattığı
hikayeleri dinlemiş. Başarılı bir işadamı, yazar ve bir içsavaş kahramanı olan
büyük büyük dedesinin kahramanı olduğu öyküler aile içinde çok anlatılırmış.
Faulkner
yazmaya çok genç yaşlarda şiirler ve kısa öykülerle başlamış. İlk yayımlanan
eseri de 1924 tarihli bir şiir kitabı, The Marble Faun’. İlk romanı da hemen
ertesi yıl 1925’de yayımlanan ‘Soldier’s Pay’. Çok sayıda öykü yazıp dergilerde
yayımlatmasına ve bu öyküler büyük ilgi görmesine rağmen ilk öykü kitabı
1931’de yayımlanıyor. ‘These 13’ adlı kitapta "Emily’e Bir Gül",
"Kırmızı Yapraklar", "O Akşam Güneşi" ve "Kuru
Eylül" gibi öyküler yer almış. Biz Faulkner’i daha çok ‘Ses ve Öfke’, ‘Döşeğimde
Ölürken’ gibi romanlarıyla tanıyoruz. Öykülerini tek tek belki dergilerden
anımsasam da Türkçede kitap halinde yayımlandıklarına dair bilgim yoktu.
Faulkner’in
seçme öykülerini, ‘Emily’e Bir Gül’ü yayıma hazırlarken Güven Turan ilginç bir
seçki yapmış, geçmişte yapılan nitelikli, usta elinden çıkma çevirileri de
dikkate almış. Kitabın künye sayfasında “Bu kitapta yer alan öykülerden “Elly”,
“Dr. Martino” ve “Carcassonne” daha önce Doktor Martino adlı derlemede (çev.
Bilge Karasu, Yenilik Yayınları, 1956), “Kuru Eylül”, “O Akşam Güneşi”,
“Kırmızı Yapraklar” ve “Bir Adalet” ise daha önce Kırmızı Yapraklar adlı
derlemede (çev. Ülkü Tamer, Ataç Kitabevi Yayınları, 1959) yer almıştır”
bilgisi yer alıyor. Çevirmenler soyadlarına göre şöyle sıralanıyor: Aysun
Arslan, Necla Aytür, Ünal Aytür, Ayberk Erkay, Gül Ülker Gül, Bilge Karasu,
Ülkü Tamer, Güven Turan ve Burcu Uğuz. Gerçek bir kadirbilirlik örneği ve
geçmişte yapılmış nitelikli çevirilerin kalıcılığı açısından iyi bir örnek.
Türkçedeki Faulkner külliyatının önemli bir eksiği de giderilmiş oluyor
böylece.
‘Emily’e
Bir Gül’de Faulkner’in aralarında “Emily’ye Bir
Gül”, “Ambar Kundakçısı” ve “O Akşam Güneşi” gibi en ünlü öykülerinin de yer
aldığı on yedi öykü yer alıyor.
Faulkner,
öykülerinin ve romanlarının çoğunu, memleketi Oxford, Mississippi'nin ilçe
merkezi olduğu Lafayette İlçesi'ne dayanan ve neredeyse coğrafi olarak özdeş
olan hayali Yoknapatawpha County'de kurar. Bu öykülerde de coğrafya aynı ve
Faulkner kendine has ayrıksı bakışı ile imgelerle donanmış betimlemeler
yapıyor. Kahramanları ise eski köleler veya kölelerin torunları, fakir beyazlar,
köylü veya işçi Güneyliler, köle sahibi Kızılderililer ve Güneyli aristokratlar.
Gotik
veya grotesk hikayeler anlatıyor Faulkner. Irk ayrımının, kölelere yapılan
insanlıkdışı muamelelerin nasıl içselleştirilmiş olduğu öncelikle dikkatimi
çeken olgu oldu. Beyazlar, Kızılderililer ve zenciler arasında yaşanan ve bu
sıralamaya uygun hiyerarşik hal alan ilişkiyi Faulkner gündelik hayatın
yeknesaklığında, sıradanmış gibi anlattığı olaylardan yola çıkarak içyakıcı bir
şekilde anlatıyor. Güney’in toplumsal ruh halini ustalıkla resmediyor.
Faulkner’in
anlatımı romanlarındaki bilinçakışı tekniği kadar olmasa da kolayca nüfuz
edilemeyen, imgelerle örülü, yalın gibi görünen ama karmaşık ve çok boyutlu. Sıradan,
çok basit bir olayı olabildiğince berrak anlatırken araya giren farklı bakış
açıları, değişik sözcük kullanımları okuru sarsıyor ve arkada gizli dehşeti
fark ediyorsunuz. Yavaş, dikkatli ve sindirerek, bazı
cümleleri tekrar okuyarak okumayı gerektiriyor öyküler. Ama onun kendine has
dünyasına girip Güney’in tozlu kasabalarında dolaşmaya, diğer öykülerden ya da
romanlardan tanıdığınız kahramanlarıyla yeniden karşılaşmaya başladığınızda
öykülerden kopamıyorsunuz.
Faulkner’a Nobel
Edebiyat Ödülü’nü romanları için vermiş olsalar da öykünün büyük ustalarından
olduğu bu seçkide bir kez daha anlaşılıyor. (10.01.2020, Hürriyet Kitap - Sanat)
Yorumlar