Per
Petterson’un yeni romanı ‘Benim Durumumdaki Erkekler’in kahramanı Arvid Jansen'i Lanet Olsun Zaman Nehrine’den (2012) anımsıyoruz. O romanda idealleri
uğruna üniversiteyi bırakmış bir fabrikada işçi olarak çalışıyordu ve
boşanmanın eşiğindeydi. Aradan üç yıl geçmiş, 1992 yılının eylül ayında
başlıyor ‘Benim Durumumdaki Erkekler’. Arvid Jansen, yalnız bir yazar,
dul bir erkek olarak karşımıza çıkıyor. Karısı, en büyükleri 12 yaşında olan üç
kızı alıp Arvid’i terk etmiştir. Arvid, aldığı bir yazarlık bursu sayesinde
fabrikadaki işinden ayrılmış, kendini tamamen yazmaya vermiştir ama
yazamamakta, tamamen boşluk içinde yaşamaktadır.
Karısı
Turid’in terk etmesi değildir tek sorunu. Bu zaten ertelenmiş bir ayrılıktır. Karısı
bir yıl Arvid’in acısının biraz dinmesini beklemiştir. “7 Nisan 1990 gecesi,
Oslo'dan Frederikshavn'a giderken 500 yolcu bulunan Norveçli feribot
"İskandinav Yıldızı" alevler içinde yükseldi ve 159 kişi öldü.” Bu
gemide Arvid’in anne-babası ve iki erkek kardeşi de hayatını kaybetmiş. Bu olay
yazar Per Petterson’un yaşamından romana yansıyan önemli bir olay.
Aşkla
evlendiği karısı tarafından terk edilmek ve ailesini yitirmek, kaçınılmaz
olarak Arvid’i yıkmıştır. Derin bir depresyonda olması şaşırtmayacaktır. Arvid
derin bir yalnızlığın içinde kendini bulmaya, geçmişi ile hesaplaşmaya, yeniden
kendi normaline, masasının başına yazıya dönmeye çalışır. Evde duramaz, rahat
yatağında uyuyamaz. Apartmanın bahçesine park ettiği külüstür Mazda’sının
koltuğu yatağı olur. Orada da gözünü uyku tutmazsa kendini yollara vurur.
Arabayla, belediye otobüsüyle ya da yayan Oslo sokaklarında amaçsız olarak
gezer. Bol dumanlı Oslo barlarında tek gecelik ilişkilerde yalnızlığını
gidermeye çalışır, başaramaz.
“Sevgili
Arvid. Bir sabah uyandım ve artık seni sevmediğimi hissettim. Üzülme, kabahat
sende değil” diyen bir mektup yazıp terk etmiş Turid, Arvid’i. Ama bu kararı
almasında neler etken olmuş bilemiyoruz. Romanda açıkça anlatılmıyor. Arvid de
anlayamıyor. Ama kalbinin onarılmaz bir şekilde kırık olduğunu daha romanın
başında Turid’in arayıp nerede olduğunu bilmediği terk edilmiş bir istasyonda
olduğunu söyleyip gelip kendisini almasını rica ettiğinde gösterdiği tavrıdan
anlarız. İstasyonu bulur, Turid’i gidip alır ama eve girmez. Buna benzer birkaç
girişimi daha olur Turid’in ama Arvid bunlara beklenen karşılığı vermez.
Turid’in
ayrılık kararının nedenini ilerleyen sayfalarda Arvid’in yaşamını öğrenince
anlamaya başlarız. Arvid tamamen kendi içine kapalı biridir, hiçbir duygusunu
paylaşmaz. Bu tavrı nedeniyle de zamanla iyice yalnızlaşmıştır. Gemi kazası ve
ayrılık yalnızlığını iyice derinleştirir.
Aşk
acısı, boşanma, anne-baba ve çocuklar arası ilişki, insan ilişkilerindeki
gerilim, boşluk, keder, yalnızlık, varoluşsal sorunlar... Çağdaş edebiyatta sıkça
işlenmiş konular. Per Petterson da önceki romanlarında bu konuları işlemişti. O
nedenle anlattıklarım okurlara hiç de değişik gelmeyecek. Petterson’un farkı
anlatımıdır. Geçmiş ve şimdi arasında gidip gelir, anıları yad eder. Betimlemelerle
ayrıntılara yoğunlaşırken, insanların ruh halini de başarıyla yansıtır. Arvid'in
onulmaz yalnızlığını da Oslo sokaklarındaki, yakınlardaki ormanlık bölgedeki
gezilerinde yaptığı betimlemelerle kavrarız.
Yorumlar