“Tüm askerler savaşmaya can atmıyordu”

Tristan Sadler, savaşmaya can atan gençlerden. I. Dünya Savaşı sırasında, bir çok genç gibi o da ülkesi için savaşmak amacıyla gönüllü olmuş. Üstelik yaşı bile tutmuyor. Henüz 17 yaşında. Ama yetkilileri ikna edip askere yazılmayı başarıyor. 20 erkek eğitim alıp cepheye yollanmak üzere Aldershot'da buluşuyorlar. "Aldershot'ta bize nasıl savaşacağını öğretmiyorlardı, bize hayatımızı mümkün olduğunca uzatmamız için eğitiyorlardı," diye anlatıyor. Çünkü cepheye savaşmak için gidenlerin çok azının sağ olarak dönebildiğini biliyor. Tristan Sadler’in birliğinden de sadece o ve bir kişi savaştan sağ olarak dönebiliyor. Tabii ki sağ olarak dönmek tamamen sağlıklı olmak anlamına gelmiyor. Vücutlarında hâlâ iyileşmemiş yaralar olabileceği gibi esas hasar ruhlarında.
Tristan Sadler’i savaştan iki yıl sonra 1919 Eylül ayının ortalarında tanıyoruz. Yanındaki bir deste mektubu sahibine teslim etmek üzere Londra’dan Norwich'e gidiyor. Ertesi sabah mektupları sahibi Marian Bancroft'a teslim edecektir. Bu aslında gecikmiş bir yüzleşmedir. Askerlikte en yakın arkadaşı olan Will’in ablasıdır Marian. Will cephede onların gruptan hayatını kaybeden 18 kişiden biridir. Ama onun ölümü diğerlerinkinden farklı olmuştur. Tristan karşılıksız aşkla bağlı olduğu Will’in ölümünde payı olduğu için kendisini suçlu hissetmekte, olanları anlatıp sırrını paylaşarak bu büyük yükten kurtulacağını ummaktadır.
John Boyne Asker Doğmayanlar’ı ikili bir yapıda kurmuş. Bir yandan savaş sonrası, 1919’da Tristan’la Will’in ablası Marian’ın buluşmaları, o buluşmada yaşananlar, diğer yandan da Aldershot'daki eğitimden başlayarak Fransa’da cephede devam eden savaş dönemindeki olaylar anlatılıyor. Araya Tristan’ın cinsel tercihi nedeniyle çocukluktan beri yaşadığı olaylar da giriyor. Bölümler arasında bağ kurmayı ihmal etmeden geçişli bir anlatımla savaşta yaşananlar ve sonrasında o olaylarla yüzleşme birlikte ele alınmış. Boyne’un diyaloglarla gelişen akıcı bir anlatımı var. Cephede yaşananları da içeriden bir bakışla, gündelik hayattan sahnelerle, küçük olaylarla etkileyici bir biçimde anlatmış.            
  “Hangisi daha cesur olan? Savaşan mı yoksa savaşmayı reddeden mi?” diye sorulmuş kitabın arka kapağında. 18-19 yaşlarında olan gençlerin büyük bir çoğunluğunun ülkede yaratılan milli coşkuyla gönüllü olup asker yazıldığı anlaşılıyor. Başlarına ne gelebileceğinin farkında değiller. Aralarında çok az sayıda savaşta aslında neler yaşandığını bilen var. Bu bilgiye sahip olanlardan çok azı da eline silah almayı, savaşmayı reddediyor. Askere çağrıldıklarında savaşmak istemediklerini bildiriyorlar. Yargılanıyor, ya sivil hayata dönüp sosyal hizmetlerde askerlik süresini tamamlamaları ya cephede destek hizmetlerinde çalışmalarına karar veriliyor. Önerilen uygulama bu ama gerçekte yaşanan çok farklı. Vicdani retçiler haklarında karar verilene kadar askere gitmek ve diğerleri gibi eğitilip savaşa hazırlanmak durumundalar. Bu sırada çoğunluğu savaşmak üzere gönüllü gelmiş arkadaşları tarafından dışlanacaklarını tahmin etmek mümkün. Üstleri ve arkadaşları tarafından maddi ve manevi olarak baskıya uğrayacakları, kararlarından caydırılmaya çalışılacakları da biliniyor. Tristan’la Will’in birliğindeki Wolf böyle biri. Wolf mahkeme kararını beklerken öldürülüyor. Bu Will’i derinden etkiliyor. Yine de cepheye gidiyor, savaşıyor. Cephede esir alınan bir Alman askerine yapılanları görünce kararı kesinleşiyor, silahı bırakıp savaşmayı reddediyor. Başına ne geleceğine komutanları karar verecek, bu hazin sonda Tristan’ın da payı olacaktır. Diğer yandan Will’in savaşmayı reddedip, vicdani retçi olmasının ailesine de etkisi olacak, aile Norwich’lilerce dışlanacak, kınanacaktır.
John Boyne’un Asker Doğmayanlar’ı savaş hakkında yazılmadık ne kaldı, diye düşünenlere farklı açıdan bakmayı başarır tek tek insanların öykülerine odaklanırsanız anlatılacak çok şey var diyen iyi bir cevap. (08.05.2020, Hürriyet Kitap - Sanat)

Yorumlar