“Sefalet içinde ismet, nefret içinde muhabbet”


Biyografisinde “yazar, siyasetçi, gazeteci, öğretmen, hemşire” yazıyor Emine Semiye’nin. Edebiyatta olduğu gibi faaliyet gösterdiği diğer alanlarda da ilk kadınlardan olmuş. Kadın hareketinde öncü bir rolü var. II. Meşrutiyet’ten itibaren siyasi ve sosyal yaşamda hep önde olmuş, önemli roller oynamış. Bir yazar olarak tanınmış, önemsenmiş.

Yazmak onun için toplumsal duyarlılığını ifade etme araçlarından biri olmuş. Gazete ve dergilerde başta kadın ve çocuk sorunları olmak üzere yaşadığı dönemin toplumsal sorunlarına değinen çeşitli konulardaki makaleler yayımlatmış. Edebi eserlerini kaleme alırken de toplumsal faydayı öne almış. Makalelerinin yanı sıra hemen bütün edebî türlerde yazmış.

Hakkında yapılan az sayıdaki akademik çalışmalardan öğrendiğimize göre ilk yayınlanan eseri “Bir Mütehassisenin Tefekküratı” bir hikâye ve ‘Emine Vahide’ müstearıyla Hanımlara Mahsus Gazete’nin 14 Ekim 1895 tarihli 13. sayısında çıkmış. Hakkında doktora yapan Şahika Karaca’ya göre Emine Semiye’nin son yazısı ise 10 Şubat 1927 tarihli İzler dergisinin 25. sayısında yayımlanan “Feminizm Ne Demektir?” başlıklı bir makale. Sonrasında 1944’deki vefatına kadar derin bir sessizlik. Ardından da tamamen unutulmak.

Hangi gelişmeler, hangi sorunlar onu yazmaktan ve diğer toplumsal eylemlerinden vazgeçmesine neden oldu bilinmiyor ama unutulmaya terk edilmesinin nedenleri hakkında görüşler var. Öncelikle tarihçi, hukukçu, devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı, ilk kadın romancımız Fatma Aliye’nin kız kardeşi olmasının onun için hanikap olduğu düşünülüyor. Ailenin konumunun, babanın ve ablanın ünlerinin gölgesinde kalmadığı hatta belki onların yolunu açtığını Emine Semiye’nin her alandaki yoğun faaliyetinden anlayabiliriz. Ahmet Mithad’ın Fatma Aliye’nin bir yazar olarak tanınmasında yol açıcı olurken Emine Semiye’yle hiç ilgilenmemesini de bir gerekçe olarak ileri sürüyorlar. Bir kadın olarak dönemin erkek edebiyat ortamında yer bulamamış olabilir, deniyor. Siyasi görüşlerinin ailesiyle çatışmasına neden olması da bir başka gerekçe. Emine Semiye, İttihat Terakki’nin faal üyelerindenmiş. Siyasi ve toplumsal faaliyetlerinin de edebi çalışmalarını gölgelediği düşünülebilir.

Emine Semiye’nin romanı Sefalet’in Selanik’te Mütalaa gazetesinde 1897 - 1898 yılları arasında tefrika edildikten sonra 1908’de kitaplaşmış olduğunu ve o zaman pek az Türk yazarına nasip olacak şekilde romanın bir yabancı dile, Sırpça’ya çevrildiğini ve eserin Sırbistan’da çok beğenilmesi üzerine Emine Semiye’ye bir nişan verildiğini dikkate alırsak engellendiyse bile bu işte pek başarılı olunamadığını söylemeliyim. Unutuluşta sadece Sefile’nin kitaplaşmış olması, diğer eserlerinin tefrika olarak kalması sanırım en önemli neden.  

VakıfBank Kültür Yayınları  “Emine Semiye Kitaplığı” adıyla başlattığı diziyle yazarı tekrar okurlarla buluşturuyor. Dizi Emine Semiye’nin kitaplaşmış tek romanı ‘Sefalet’le başlıyor. Sefalet, zengin bir ailenin kızıyken çeşitli hile ve kumpaslarla sefalete düşen Sabite’nin bir lokma ekmeğe muhtaç yaşamından etkileyici bir sahne ile başlıyor. Adeta bir tiyatro sahnesine çıkar gibi yoksul evine gelenler onun açlıktan ölecekken bile nasıl onurunu koruduğunu, direndiğini, servetini tekrar kazanmak için nasıl mücadele verdiğini örnekliyor. Hasta yatağında tamamen çaresiz bir haldeyken avukatının getirdiği haberle talihi dönüyor Sabite’nin.

Emine Semiye geriye dönüşlerle Sabite’nin nasıl bir sefile haline getirildiğini anlatıyor. Aile içi kumpaslar, miras oyunları, cinayet, vasiyet hileleri, aşkta yanlış tercihler Sabite’nin sefaletinin nedeni olmuştur. Yoksul günlerinde kendisine eziyet eden ama sonradan pişman olarak onunla evlenmek isteyen Müştak Bey’in teklifini kabul etmesiyle Sabite’nin yaşamı değişiyor. Kötüler cezalarını bulurken roman da mutlu sonla bitiyor.

Türk romanının ilk örneklerinden ‘Sefalet’. Emine Semiye eserlerini kaleme alırken toplumsal fayda prensibine bağlı kalmış. Bu yanıyla yazarı Ahmet Mithad ekolüne de bağlayabiliriz. ‘Sefalet’ döneminin romanlarında görülen nitelikleri taşıyor. Kahramanının kadın olması ve olayların onun çevresinde gelişmesi ise dönemi için öncü bir anlayış.

Emine Semiye, bu diziyle unutulmak tozlarından silkiniyor ve çok geç de olsa okurla buluşuyor. Umuyorum, hem toplumsal tarihte, hem de edebiyatta hak ettiği yeri alacak, gereğince okunup değerlendirilecektir. (Hürriyet Kitap Sanat, 30.10.2020).

Yorumlar