“Haklısın, galiba bir devrim şart”


Kitabın adı bir soru cümlesinden oluşuyor ama soru işareti ile bitmiyor; ‘Babamı Kim Öldürdü’. Çünkü soruyu soran cevabını biliyor ve bu kısa anlatıyı o amaçla yazmış. ‘Babamı Kim Öldürdü’ Édouard Louis’nin üçüncü kitabı. 1992 doğumlu yazar, 22 yaşındayken, 2014’de yayımlanan ilk kitabı En Finir avec Eddy Bellegueule (Eddy’nin Sonu) ile tanınmış, Fransa’da beğenilip çok okunan kitap 20 dile çevrilmiş. Yazarın gerçek adı Eddy Bellegueule’den vazgeçip Édouard Louis adını almasının öyküsünü de anlatan otobiyografik bir eser olduğu belirtiliyor. Ailesini, geçmişini anlatırken işçi sınıfının durumunu gerçekçi ve sert bir dille ele almasıyla da dikkati çekmiş, tartışılmış.

2016’da Histoire de la Violence’ı (Şiddetin Tarihi) yayımlatmış. Édouard Louis’nin eserinde şiddetin kökenleri ve nedenlerini analiz etmek için bir Noel akşamı maruz kaldığı cinsel saldırıyı konu edindiği belirtiliyor. “Kendisine saldıran Reda’yı, çocukluğunu, içine doğduğu yoksulluğu ve aynı zamanda Fransa’nın sömürgeci tarihini hatırlayarak şiddeti anlamaya, hatta affetmeye çalış”tığı belirtiliyor.

Édouard Louis’yi Türkçede üçüncü kitabından, ‘Babamı Kim Öldürdü’den okumaya başlıyoruz. Bazı tanıtımlarda bu kitabın yazarın roman üçlemesinin son kitabı olduğu belirtiliyor ki önceki iki kitabın konularına baktığımızda doğru bir bilgi olmalı. Can Yayınları ve dizinin editörü Cem Alpan dostumuz neden böyle bir tercih yaptı, üçüncü kitaptan başladı, merak edilecektir.   

Hoş bir tesadüf, ‘Babamı Kim Öldürdü’ Eylül ayından beri Moda Sahnesi’nde Kemal Aydoğan’ın rejisiyle Onur Ünsal’ın oyunculuğuyla sahneleniyor.

‘Babamı Kim Öldürdü’ bir baba oğul hesaplaşması olarak başlıyor. Erkekliği hayatının temel prensibi olarak kabul etmiş, ırkçı, homofobik, baskıcı bir baba. Bu duygularla küçük yaşta okulu terk etmiş, dedesi ve babası gibi doğup büyüdüğü kasabaya en yakın fabrikada işçi olarak yaşamını sürdürmüş. “Fransa’nın asıl sorununun yabancılar ve homoseksüeller” olduğunu söyleyen bu babanın homoseksüel oğlu ile ilişkisinin hiç de iyi olmayacağını tahmin etmek zor değil. Birbirlerinden öldüresiye nefret ediyorlar. Çok kötü anılar kalıyor Édouard’a. O anıları parça parça paylaşıyor. Babasının çocukluğunun ve gençliğinin hırsızı olduğunu düşünüyor.   

Ama aradan geçen zaman, Édouard’ın evden ve taşradan kopup Paris’te kendi yaşamını kurması, babanın onlarca yıldır çalıştığı fabrikada geçirdiği iş kazası sonucunda sürekli sakat kalması gibi gelişmeler oğulun bakışını değiştiriyor. Tabii bunda babasının yaşadığı düşünsel değişim de etkili. Babanın hayata bakışı, siyasi anlayışları iş kazasından sonra değişmiş. Irkçılığı temel bir mesele olarak görüyor örneğin. Oğlundan utanmak, nefret etmek bir yana onunla övünüyor, kitaplarını satın alıp dostlarına hediye ediyor, oğlunun sevdiği adamdan söz etmesini istiyor. Şaşırtıyor.

Çok kötü anıların yanında hoş, hatta kahkahalarla gülünebilecek anılarının da olduğunu fark ediyor Édouard. Babasının en umulmadık anlarda kendisinde yana tavır aldığını, savunduğunu da anımsıyor. Örneğin cep telefonu çalmak suçlamasıyla karakola çağrıldıklarında polise “Benim oğlum hırsızlık yapmaz!” diyerek güçlü bir şekilde karşı çıkıyor. Yani Édouard, babasından ne kadar nefret etse de ikircikli duygular içinde ve ondan hiçbir zaman tamamen vazgeçemiyor.

Babasını siyasi bir bakışla anlamaya, yorumlamaya başlıyor Édouard. “Siyasetin erken ölüme layık gördüğü insanlardan birisin,” diye düşünmeye başlıyor. Babasının durumunu, yoksulluğa mahkum olmasını sorgulamaya başladığında da esas suçlanması gerekenlerin adlarını açıkça sıralıyor. İş kazasında beli ezilip çalışamaz duruma gelen babasını tembellikle suçlayan, her yeni yasayla, ekonomik paketle hayatını zorlaştırıp daha da yoksullaştıran cumhurbaşkanları, ekonomi ve çalışma bakanları bunlar. Édouard’ın listesinde Fransa’nın son 20 -25 yılının tüm cumhurbaşkanları ve ekonomi kurmayları var. Jacques Chirac, Xavier Bertrand, Nicolas Sarkozy, Myriam El Khomri, Manuel Valls, François Holande, Emanuel Macron… “Haklısın. Haklısın, galiba bir devrim şart,” diyor baba sonunda.

‘Babamı Kim Öldürdü’ kısa ve etkileyici bir anlatı. Bir solukta okunuyor ama geride bıraktığı sorular okuru uzun süre meşgul edecek nitelikte. Hem baba oğlu ilişkisi, çatışması açısından hem de yoksulları daha yoksullaştıran dünya düzenini sorgulamak açısından tartışılacak tezleri var Édouard Louis’in. Üçlemenin diğer iki kitabını da merakla bekleyeceğim.  (27.11.2020, Hürriyet Kitap - Sanat).          

Yorumlar