"Bir hikaye, eyleminde mantıklı ve karakterine sadık olmalıdır. Hayatın kendisi için gerçek tek sınavdır," dermiş Stephen Crane. Onun anlatımının natüralizm, Amerikan gerçekçiliği ve izlenimciliğin bir karışımı olduğu da belirtiliyor. Duygusallığı şiddetle reddetmiş. Kısacık anlatılarının okuru kendisine bağlamasının, novellalarının su gibi akıp gitmesinin nedeni de kuşkusuz budur. Kendi okuduklarımla karşılaştırdığımda Stephen Crane’i Orhan Kemal’e ve Panait Istradi’ye yakın buluyorum. Yani olabildiğince gerçekçi bir yazar.
Stephen Crane, anlatılarında
büyük şehrin görünmeyen yüzünü, en yoksulların yaşamını son derece gerçekçi bir
dille anlatıyor. 1800’lerin sonunda yazdığı kitaplarında New York'un kenar
mahallelerinde insanların hayatta kalmak için verdikleri mücadeleyi yansıtıyor.
Bu hayatta kalma mücadelesi bir dilim ekmek bulup karnını doyurmak şeklinde de
olabilir, başkalarının omuzlarına basarak yükselmek de. Hayat acımasızdır ve insanlar
birbirlerini yoksulluğun derinliklerine çekmek için ellerinden geleni yapar. Umduğumuzun
aksine dayanışma değil kavga esastır. Crane bu yaşamı hiçbir kahramanını
koruyup, kayırmadan anlatır. Onları iyi
ve kötü tüm halleriyle yansıtır.
1896 yılında yayımlanan ‘George’un
Annesi’ de New York’un en yoksul mahallelerinden Bowery’de geçer. Stephen
Crane’in başyapıtlarından ‘Sokak Kızı Maggie’yi okuyanlar için çok tanıdık bir
ortamdır. Çünkü George ve annesi Maggie’nin ailesiyle, Johnsonlarla aynı binada
yaşar, yani komşudurlar. Anlatı boyunca başka tanıdık karakterlere de
rastlarız. Hatta platonik ve kırık bir aşk öyküsüyle George ve Maggie arasında
bir bağ da kurar yazar.
Maggie’lerin kalabalık
ve gürültücü ailesinin aksine George ve annesinin oldukça sakin, düzenli, ve
temiz bir yaşamı vardır. Stephen Crane, onların yaşamında Johnsonların tamamen
zıddını kurar. Aynı yoksul ve acımasız ortamda sevgi, düzen, temizlik ve örnek
emekçi olmanın sonucunun nereye varacağını göstermek istemektedir sanki.
Örnek emekçi George’un
yaşamı işle ev arasında geçer. Oldukça dindar bir kadın olan annesinin de tek
derdi oğludur. Onu kendi dünyasına çekmeye, dindar bir kişi olup dini ayinleri
kaçırmamaya teşvik eder. Oysa George’un ilgisi tamamen farklı bir yöne,
sokaklara doğrudur. Damarlarındaki deli kan onu maceraya yöneltir.
Macera fırsatını da uzun
süredir görmediği bir dostuna rastladığında bulur. Eski dost Charley Jones’la
selamlaşma ona yeni bir dünyanın meyhanelerin kapısını açar. Birlikte birer
içki içip eski günleri yad etmeyle başlayan meyhane geceleri sabahlara dek
süren alemlere varır.
George’daki değişim
annesinin gözünden kaçmaz, onu içkiden uzaklaştırırım umuduyla birlikte
kiliseye gitmek için daha çok ısrar eder ama bu tavrı oğlunun tepkisini artırır
ve iyice sokaklara yönelmesine neden olur.
Stephen Crane, anne ile
oğul arasındaki ilişkiyi oldukça gerçekçi bir bakışla anlatıyor. İlişkilerinde
hem sevgi hem de gerilim var. George, annesinin aşırı ilgisinden bunalır,
umursamaz tavırlar takınır ama aynı zamanda ona değer verir, pek belli etmese
de sever. Sonuçta hayattaki tek varlığıdır. Ama daha özgür bir hayatı, başına
buyruk yaşamayı da özlemektedir. Meyhanede kendine bir dost ortamı, iyi
arkadaşlar bulduğunu sanmakta, onları ailesi gibi hissetmektedir.
George, içki içmeye,
işini ihmal etmeye ya da hiç gitmemeye başlar. Karakteri değişir, kavga eder,
yalan söyler. İyi dost sandığı insanların kendisine tavrının değiştiğini,
aslında onların gözünde hiçbir değeri olmadığını anlar. Sonunda meyhaneye bile
kabul edilmeyecek kadar düşük ve sorunlu bir çete ile takılmaya başlar.
Çevresinin etkisiyle George hızla bir kaybeden olmak için ilerlemektedir ve
yönü en dibe doğrudur.
Başlangıçta sempatiyle
yaklaştığımız George, yaşamı ve tavırlarıyla sevimsizleşirken annesi de
endişelerinde haklı konuma geçer. Crane kendi kurduğu ideal yapıyı yine kendisi
bozar, yani hayatın gerçekliğinde roller değişir.
Stephen Crane sert
gerçekçi tavrıyla hiçbir kahramanına şefkat göstermez, mutlu sonun yolunu
açmaz, onları kaderine terk eder. George’un Annesi’nde de hayatın gerçekliğine
sadık kalıyor ve onu tüm acı yanlarıyla eserine yansıtmaktan çekinmiyor. (07.05.2021, Hürriyet kitap Sanat)
Yorumlar