“Onun arabası var, güzel mi güzel”


Otomobil deyince benim aklıma “Araba Sevdası” gelir. Oysa Recaizade Mahmut Ekrem’in kahramanı Bihruz Bey, otomobile değil devrin özelliklerine uygun olarak bir atlı arabaya biner. Ama onun sevdası daha sonra tüm insanlığı saracak olan otomobil aşkının öncülü gibidir. Makineleşmeyle birlikte atlı arabanın yerini otomobil alacak bu gelişimin edebiyatımıza da etkisi olacaktır. Metin Kayahan Özgül yeni çalışması Bindik Bir Alâmete’de kitabın alt başlığında da belirtildiği gibi “Edebiyatımızda otomobil figürünün belirişi”ni inceliyor. 

Millet olarak teknolojik yeniliklere meraklıyızdır. Yenilikleri izler, hemen ona adapte oluruz. Bilgisayara, cep telefonuna nasıl merak sardığımız, en yeni modelleri edinmek için varımızı yoğumuzu feda ettiğimiz ya da ödenemeyecek taksitlere girdiğimiz malum. Bugünden geriye doğru bakınca otomobili en çabuk benimseyen milletlerden olduğumuzu düşünmemiz de normal. Ama M. Kayahan Özgül’ün araştırması işin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını gösteriyor. Otomobil hayatımıza kolay girmemiş, edebiyatımızda işlenmesi de hızlı olmamış. Otomobil sevdasının edebiyatımıza yansıması için biraz zaman geçmesi gerekmiş. Ama sonuçta ortaya hiç de azımsanmayacak bir literatür de çıkmış. M. Kayahan Özgül romandan öyküye, şiirden şarkıya bu eserleri incelerken bir de kapsamlı seçki oluşturmuş. Çalışmasının ikinci kitabı “Dikiz Aynasından” adı ve Otomobile Binmiş Edebiyat alt başlığıyla “edebiyat dünyasında otomobilin nasıl karşılandığını ve metinlerde nasıl kullanıldığını gösterecek” bir seçki. Bu seçkide köşe yazıları, hikâye ve şiirler ana malzemeyi oluşturuyor. Otomobili belki de en çok konu eden tür olan romanlardan ise parçalar almayı uygun bulmamış. Onlardan daha çok ilk kitap Bindik Bir Alâmete’de söz ediyor.

M. Kayahan Özgül sabırla kazıyarak, bilinmeyen kaynaklara ulaşarak derinlemesine araştırmayı, bulduklarını da tatlı tatlı anlatmayı sever. Otomobil edebiyat ilişkisini araştırırken de insanın makinayla ilişkisinden başlayarak otomobilin tarihine doğru derin bir kazı yapmayı ihmal etmemiş. Bu araştırmada da sadece edebi kaynaklara başvurmamış, bakış açısını geniş tutmuş.

“Herşey, bir pistonu harekete geçirecek basıncı üreten o ilk buhar kazanıyla başladı. Ardından, James Watt pistona bağlanan tekerleği çevirecek bir mekanizma buldu. Fransız mühendis Nicolas j. Cugnot, 1769’da bu mekanizmayı üç tekerlekli bir arabaya yükleyerek, bilinen ilk motorlu araç olan Fardier’yi yaptı,” diye anlatmaya başlıyor. İlk otomobil kazasını da bir duvara çarparak Fardier yapmış.

Özgül insan makinayı, makine devrimi, devrim de insanı şekillendirdi, diyor Özgül. Sözünü ettiği sanayi devrimidir. Makinaya duyulan hayranlığın makinalaşmak arzusuna kadar vardığını Nâzım Hikmet’in şiirini de anımsayarak biliyoruz. Otomobille insanın bu kadar hızlı uyum sağlaması ve özdeşlemesinde kuşkusuz bu makinalaşma arzusunun büyük etkisi var.

Teknolojiye âşık bir milletiz, her yeniliği hemen benimsiyoruz da otomobil neden hayatımıza ve edebiyata bu kadar geç giriyor diye sormamak elde değil. Özgül bu sorunun çok kolay bir cevabı olduğunu belirtiyor, bizim yollarımız arabalar gitsin diye değil merkep ve yayalar için yapılmış. Sokaklar dar, çukurlu, engebeli ve taş döşemeleri meyillidir. Ancak otomobil kullanımı çok yaygınlaştıktan sonra cadde ve sokaklar da ele alınıp araç trafiğine uygun hale getirilmiş. O zamana kadar otomobil hep bir eğlence olarak görülmüş ve farklı zihniyetlerle atlı arabadan vazgeçip otomobile binmek de zaman almış.  

Otomobil Türkiye’ye geç geliyor ama fabrikası oldukça erken bir tarihte kuruluyor. Türkiye’de üretilen ilk otomobil olarak 1966’da üretilen Anadol’u biliriz. Oysa daha 1838’de İstanbul’da buharla çalışan otomobil imali için başvurulmuş. Bu başvuru reddedilmiş ama 1861’de üretim için imtiyaz verilmiş. Özgül’ün aktardıklarından Anadolu yollarında otomobil kullanımının daha erken olduğunu, otomobilin İstanbul yollarında görünmesini geciktiğini de anlıyoruz.  Yazarların otomobille tanışması da otomobilin edebiyat eserinde görülmesi de bu nedenle gecikiyor. “İçinden otomobil geçen” öykülerin, romanların, şiirlerin yaygınlaşması için 20. Yüzyılın başını beklememiz gerekmiş.  Önce yazarlar otomobil kullanmış, sonra da eserlerinde söz etmişler ve nihayet otomobiller roman kahramanı olmuş. M. Kayahan Özgül, edebiyatta otomobilin yerini tüm boyutlarıyla inceliyor. Erkek ve kadının otomobille ilişkilerinden, hız tutkusuna, kazaya, gösterişe, oyuncak olarak benimsemeye dek varan birçok ilişki türü var ve bunlar edebiyatta dillendirilmiş.

Bindik Bir Alâmete çok şey öğrenerek, merakla ve zevkle okunan bir çalışma. “Dikiz Aynasından” seçkisi de araştırmanın tezlerini örneklerle somutlamakla kalmıyor, unuttuğumuz, bilmediğimiz yazar ve eserlerle tanışmamızı, yeni okumalara yönelmemizi sağlıyor. (14.01.2022, Hürriyet kitap - Sanat). 

Yorumlar