Kamuran Şipal’i nasıl tanıdım?


Kamuran Şipal’i nasıl tanıdım?” diye kendi kendime soruyorum. 40 yıldan fazladır önce okur, sonra yazar olarak edebiyat ortamının içindeyim ama hiçbir yerde karşılaşmak nasip olmadı. İsmi var cismi yok, eseri var, kendi yok biriydi. “Türkçesi: Kamuran Şipal”di benim gibi birçokları için.

Başta Kafka ve Hesse olmak üzere Almanca’dan yapılmış onlarca çevirinin üzerinde adını görüyorduk ama kendisi hiç ortalarda yoktu. Kendi kozasında, çalışkan bir işçi arı gibi durmadan üretiyordu.

Biyografisini araştırmak için internette arıyorum, karşıma çıkan ilk cümle; “140’tan fazla kitaba imza atan, ne şeyh ne de mürit olan, Kâmuran Şipal.” (biyografi.com). Ne şeyh oldu, ne de mürit, çünkü o Kamuran Şipal’di. Doğru bildiğini yapan, sabırla, inatla çalışan mübarek bir insan.

Ortada yoktu, pek fotoğrafı bile yoktu ama eserleri vardı.

Kâmuran Şipal 24 Eylül 1926’da Adana doğmuş. İstanbul Pertevniyal Lisesi’ni (1946) ve İÜEF Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş (1955). Aynı bölümde iki yıl asistan olarak çalıştıktan sonra, Almanya’da iki yıl akademik çalışma yapmış. Türkiye’ye dönüşünde İÜ Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda Almanca okutmanı olarak görev almış (1960) ve buradan emekli olmuş.

İlk şiiri (1949) ve ilk öyküsü (Haziran 1951) “Varlık” dergisinde çıkmış. Öykü, inceleme ve çevirileri “Varlık”, “Türk Dili”, “Yelken”, “Ataç”, “Yeni Dergi”, “Dönem” (1949-1970) gibi dergilerde yayımlanmış. TDK’nın açtığı öykü yarışmasında aldığı ödülle adını duyurmuş (1953).

Biyografisinde Beyhan 1962, Elbiseciler Çarşısı 1964, Büyük Yolculuk 1969, Buhuru Meryem 1971, dört hikaye kitabı var. 1965’de Elbiseciler Çarşısı ile Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanmış. Dikkati çekici bir yazar kariyeri.

Şairliği değil öykücülüğü öne çıkıyor. Yakın dostu Behçet Necatigil, “öykülerinde orta sınıf insanların iç ve dış yaşamları arasındaki ilişkileri ve çatışmaları gerçekçi-düşçü bir yaklaşımla, olayların ve çatışmaların nedenlerine yönelerek inceledi. 1968’den sonra edebiyat ve kültür tarihinden beslenen çağrışım-bileşim öykülerine yöneldi” diyor. Yalnızlık, tedirginlik, mutsuzluk, çaresizlik, ayrılık ve pişmanlık gibi temaları geleneksel öykü düzeni içinde işlemiş.

Kopma nerede oldu? Kâmuran Şipal, neden şiir ve öyküden uzaklaştı ve çeviriye yoğunlaştı? Biz okurları için hayırlı bir değişim ama çeviriye yoğunlaşmasa öyküde direnseydi bugün nerede olurdu, merak etmemek elde değil. Çünkü yayımlamasa da öykü yazmaya devam ettiği anlaşılıyor. 1988’de Köpek İstasyonu yayımlanmış. Yine bir öykü kitabı. Köpek İstasyonu ile 1988 Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü’nü almış. Sonra iki romanı var; Demir Köprü 1998 ve Sırrımsın Sırdaşımsın 2010. Ve 2018’de yeni bir sürpriz Dua Çiçeği. Yine 2018’de can dostu Necatigil’le mektuplaşmalarından bir seçme; Dar Bir Çember İçinde. İki edebiyat insanının eserlerle, çevirilerle yoğrulmuş yaşamlarını paylaşmaları…

Alfred Adler, Ingeborg Bachmann, Wolfgang Borchert, Heinrich Böll, Alfred Brauchle, Bertolt Brecht, Max Brod, Elias Canetti, Sigmund Freud, Gustav Hans Graber, Günter Grass, C. G. Jung, Thomas Mann, R. M. Rilke, Robert Musil, Bernhard Zeller, Hans Zulliger ve Hermann Hesse gibi Alman edebiyatının en önemli isimlerinden çeviriler yapmış.

Almanlar en büyük şeref nişanlarını vermelilerdi. Alman dili ve edebiyatına böyle büyük bir hizmet az bulunur. Ama asıl hizmeti biz okurlara yaptı. Sırf Alman Edebiyatının değil Dünya Edebiyatının en büyük adlarını bize tanıttı, sevdirdi. Bu uğurda kendi eserlerinden, öyküsünden, romanından fedakarlık etti.

On binlerce okuru gibi ben de Kamuran Şipal’i eserleriyle, çevirileriyle tanıdım. Yine de Ali Tanyeri ve Behçet Necatigil’le kurdukları o dost masasının köşesine ilişmek, sohbetlerine kulak misafiri olmak isterdim.

Öyle büyük bir emeği var ki, nur içinde yatacağı kesin. Ruhu şad olsun. Eserleriyle, çeviriyle hep yaşayacak!.. (21.09.2019)

Yorumlar