Kapalı iktisat terimiyle, ilk kez 1980’lerde, Selim İleri’nin bir öyküsü olarak karşılaşmıştım. Selim İleri küçük bir başyapıt sayabileceğimiz “Kapalı İktisat” adlı uzun öyküsünde “bireysel, toplumsal, politik ve ekonomik olanın birbiriyle iç içe geçişini” anlatıyordu. Aslında Selim İleri’nin senaryosunu yazdığı Ömer Kavur’un yönettiği “Kırık Bir Aşk Hikayesi”ni de anımsayabilirdim. “Kırık Bir Aşk Hikayesi”nde de “Genç bir iş adamı olan Fuat işleri kötüye gidince ailesinin baskısı ile bir fabrikanın kızıyla nişanlanır. İstemeyerek nişanlanan Fuat, kasabaya yeni tayin olan edebiyat öğretmeni Aysel’i görür görmez genç kadına âşık olur.” Kasabanın kapalı iktisadında böyle bir aşkın kırık olması kaçınılmazdır.
Heinrich Mann’ın kahramanı Diederich Hessling, Selim
İleri’nin Fuat’ı gibi genç bir iş adamıdır ama yüreğinin götürdüğü yere gidecek
bir tip değildir. Tebaa’nın (Ketebe yay.) kahramanı Diederich soyadının
anımsattığı gibi tam anlamıyla “çirkin” bir tiptir. ("Hessling" ismi,
çirkin anlamına gelen Almanca "hässlich" kelimesine gönderme
yapıyormuş.) Güce, iktidara tapan,
otoriteye kayıtsız şartsız boyun eğen ama fırsatını buldu mu aynı iktidarı
başkalarını ezmek için kullanan Diederich Hessling'in hayatını, bu tebaa olma
duygusunun daha doğrusu bilincinin onu nasıl değiştirip geliştirdiğini 475
sayfa boyunca okuyor, sonuç olarak adamdan nefret ediyoruz.
Tebaa aslında bir bildungs roman. Türkçede “oluşum
romanı” diye adlandırılan bu türde “bireyin oluşum dönemini ve sonunda ulaştığı
ideal durumu ele alınıyor”. Bir açıdan bakarsak Diederich de “ideal durum”a
ulaşıyor. Ama bu bizim düşündüğümüz gibi bir ideal değil. Kötü ve ruhen çirkin bir adamın başarı
hikayesi. O nedenle olsa gerek kitabın arka kapağında “bir bildungsroman
parodisi olarak” tanımlanıyor.
Diederich Hessling, Almanya’nın küçük bir kentinde kâğıt
üretimi yapan bir babanın tek erkek çocuğudur. Gelecekte işlerin başına geçmesi
umulan Diederich iyi bir eğitim görmesi için Berlin’e yollanır. Orada yeni kurulan Alman İmparatorluğu'nun
milliyetçi hedeflerine ve Kaiser II. Wilhelm’e hayranlıkla bağlanır.
Öğrencilerin çete tarzı milliyetçi örgütlenmeleri içinde yer alır. Tutkulu bir
vatansever olarak tabii ki askerlikte çürüğe çıkmayı başarır. Uzun bir
öğrencilik döneminden sonra kimya doktorasını tamamlayıp memleketine döner ve
oradaki kapalı iktisat ilişkilerine katılır. Siyaset, adalet, din, ahlak ve
ticaretin içiçe geçtiği bir ilişkiler ağıdır bu. Kasaba eşrafına katılıp bu
ilişkiler ağına mensup olmazsa bir kâğıt üreticisi olarak yaşam hakkı
olmadığını kısa sürede anlar ve kendine verilen rolü başarıyla oynar. Bir
yandan güce ve iktidara tapıp, itirazsız boyun eğerken diğer yandan kendi
iktidarını kurar. Küçük kasabanın en etkili adamı olmak için her türlü
ahlaksızlığı yapar, yalan söyler, hile yapar ama lafa gelince en yurtsever, en milliyetçi,
ahlaklı ve dindar da kendisidir. Tam
anlamıyla bir oportünisttir. Hedefine ulaşmak için her şeyi yapar, düşmanıyla
bile ortaklık kurar.
Heinrich Mann, Almanya’yı Birinci Dünya Savaşı’na götüren zihniyeti ve ortamı anlatıyor ama daha sonraki yıllarda Almanya’da yaşananları ve Nazilerin iktidara gelişini de günümüzde Dünya’da yaşanan sağ popülizmin yükselişini ve iktidara gelişini yaratan unsurları bu romanda okuyabiliriz.
Heinrich Mann “Tebaa”yı, 1914'te, I. Dünya Savaşı'nın
patlak vermesinden kısa bir süre önce tamamlamış. Romandan parçalar dergilerde
yayınlandığında büyük tartışmalara yol açmış. Mann, 1914'ün başından itibaren
romanın yayınlanması için girişimlerde bulunmuş, hatta bir sözleşme imzalamış,
ancak roman "uygunsuz" olduğu gerekçesiyle yayınlanmamış. Kitap
olarak ancak 1918'de yayınlanabilmiş.
Roman yayınlandığında, hemen 100.000 kopya satmış. Bu
durum “Heinrich Mann'ın tüm hayatı boyunca bir daha asla elde edemediği bir
başarı” olarak kabul ediliyor. Yoğun
eleştiriler alan roman nedeniyle Heinrich Mann "vatan haini" ve
"komünist" olmakla, ülkesine ihanet etmekle suçlanırken diğer tarafda
da cesur anlatımı ve açık eleştirileri nedeniyle beğeniyle karşılanmış. Kardeşi
Thomas Mann ise romanı gerçeklikle ilgisi olmayan sorumsuz bir toplumsal hiciv,
"tamamen saçmalık" olarak reddetmiş. Thomas Mann'ın abisiyle zıt görüşte olduğu ve
iktidarın otoriterliğini savunduğu bu yolda eserler yazdığı belirtiliyor. Sonuç
olarak Tebaa, Heinrich Mann'ı hem yazar hem aydın olarak büyük bir üne
kavuşturmuş.
Tebaa’nın bundan sonraki macerası da ilginç olmuş, Nazi
döneminde Heinrich Mann “komünist” ve rejim düşmanı olarak suçlanıp ülkesinden
kaçmak zorunda kalmış ve tüm eserleri yakılmış. Mann’ın eserleri Almanya’da
yeniden II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayımlanabilmiş. Ancak “Tebaa” Batı
Almanya'da yazar bir Komünist sempatizanı olarak suçlanmış ve roman 1964'e
kadar yayınlanamamış. Doğu Almanya ve Sovyetler Birliği'nde ise Tebaa
"orijinal bir anti-faşist roman" ve "burjuva gerçekçi
edebiyatının şaheseri" olarak kabul edilmiş ve büyük ün kazanmış, çok
okunmuş. Romanın yeniden keşfi 1968 öğrenci hareketleri sırasında olmuş.
"20. yüzyılın en büyük siyasi romanlarından biri" olarak nitelenmiş.
Tebaa günümüzde Alman okullarında derslerde okutulan klasik bir eser halini
almış.
Tebaa gerçek bir edebiyat klasiği. Hiciv türünün büyük
örneklerinden. Yarattığı tip ve kurguladığı olaylarla hem çağının tanığı olmuş
hem de geleceği öngörmüş büyük bir yapıt. Kasım Eğit ve Yadigâr Eğit’in
başarılı çevirisiyle okuduğumuz Tebaa günümüz Türkiye’sinde yaşanan birçok
olayı anlamak açısından da okunması gereken bir roman. Anadolu’nun birçok
ilinde ve ilçesinde Tebaa’daki gibi ilişkiler ağlarını kurulduğunu, güce ve
iktidara biat edenlerin işleri böyle yürüdüğünü düşünebiliriz. Zaten bir eserin klasikleşmesinin,
kalıcılaşmasının önemli nedeni de bu evrensel ve zaman aşan niteliğidir.(27.10.2024)
Yorumlar