Beyaz zemine yapılmış beyaz bir portre


İnternet sitesindeki 2,5 satırlık, tek cümlelik biyografisinde ilk sözü “Paris'te yaşayan bir Türk yazarıyım”. Devamında romanları “Walking on the Ceiling”in 2019’da, “White on White”ın 2021’de ve “The Anthropologists”in 2024’de, ayrıca “The Wilderness” adlı deneme kitabının 2024’de yayınlandığını, öykülerinin de “Long Distance” adıyla 2025’in Temmuzunda yayınlanacağını belirtmiş. Benim Ayşegül Savaş adıyla ilk karşılaşmam Tezer Özlü’nün Çocukluğumun Soğuk Geceleri’nin Maureen Freely’nin İngilizceye yaptığı çevirisinin önsözünün yazarı olmasıydı. O günden beri eserlerini merak ederim.
Ayşegül Savaş, yaşamöyküsüyle değil de eserleriyle anılmak isteyen yazarlardan anlaşılan. Yaşam öyküsünü eserleri ile sınırlı tutmuş. Yine sitesinden kitaplarının yanında The Yale Review, The New Yorker, The Paris Review, Granta gibi dergilerde öykü ve denemelerinin yayınlandığını anlıyoruz. Wikipedia’da ise ayrıntılı olmasa da biraz daha geniş bilgi var kendisi hakkında. Yani siz bilinsin istemeseniz de çağımızda hiçbir bilgi gizli kalmıyor. Türkiye ve Danimarka'da büyüdü, ardından Vermont'taki Middlebury College'a gitti. 2007'de mezun oldu. Middlebury Kampüsü'nde kadrolu yazar olarak çalıştı ve yayınların sanat bölümüne sık sık yazılar yazdı. Sosyoloji ve antropoloji bölümlerinden mezun oldu. Middlebury'deki yıllarında Rusya'da (Yaroslavl) ve Fransa'da (Paris) eğitim gördü.San Francisco Üniversitesi'nden Güzel Sanatlar Yüksek Lisansı (MFA) aldı, deniyor. İlginçtir, Wikipedia’daki Türkçe biyografisi daha ayrıntılı. Eserlerini İngilizce vermektedir. 2024'te ABD'de yayımlanan The Anthropologists adlı kitabı Time dergisi ve pek çok mecranın yılın en iyi 100 kitabı listesinde yer almıştır diye başlıyor Türkçe biyografisi. “The Anthropologists”in ABD Başkanlarından Barack Obama'nın açıkladığı 2024 yılında en sevdiği kitapları listesinde yer aldığı bilgisi de var. Kitapları altı dile çevrilmiş. Sanıyorum Türkçe yedinci dil olacak.
“Walking on the Ceiling” adlı romanda İngiltere’de ve Fransa’da yaşadıktan sonra İstanbul'a dönen bir genç kadının, konusu Türkiye'de geçen romanlar yazan bir İngiliz romancı ile ilişkisini anlatmış. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ayşegül Savaş’ın eserlerini Türkçeye kazandırmaya büyük ilgi gören “The Anthropologists” ya da konusu Türkiye ile ilgili olduğu için “Walking on the Ceiling”den değil de yazarın ikinci romanı “White on White”dan başlamış. Ben olsam ilk kitaptan başlardım ki okurlar yazarın geçirdiği değişimi görsün.
Roman arka kapakta şöyle tanıtılmış; “Sanat tarihi öğrencisi olan isimsiz anlatıcı gotik nüleri ve ortaçağ sanatının hayal gücünü oluşturan unsurları araştırmak üzere bir Avrupa şehrine taşınır. Bir süre için kiraladığı iki katlı daire akademisyen Pascal ve ressam eşi Agnes’e aittir; evi tutarken kendisinden tek istenen şehre uğradığında üst kattaki stüdyoda kalacağı söylenen Agnes’in ziyaretlerine izin vermesidir. Etkileyici ve gizemli bir kişiliği olan Agnes ile anlatıcının ayaküstü karşılaşmalarla, sanat üzerine kısa sohbetlerle başlayan ilişkisi giderek derinleşir.”
İki boyutta gelişen bir anlatı, bir yandan sanat tarihi doktora öğrencisinin gotik nüleri ve ortaçağ sanatının hayal gücünü oluşturan unsurları araştırmasını okuyorsunuz, diğer yandan da Agnes öyküsünü anlatıyor. Agnes ressamlığını, resim anlayışının geçirdiği evreleri anlatıyor başta. Ama alltaki gizli tabaka ve ana öykü aslında Agnes’in kocasını, evini terk edip gelmesinin nedenleri yani hayat hikayesidir.
“Kendisini etkileyen yazarlar arasında Patrick Modiano ve Enrique Vila-Matas yer alıyor”, bilgisi de var Savaş’ın biyografisinde. Ama Guardian yazarı Anthony Cummins, Savaş’ın bu romanda Rachel Cusk’ın Outline adlı eserinden esinlendiğini düşünüyor. Türkçeye “Çerçeve” (Yapı Kredi yay.) adıyla çevrilen roman Cusk’ın ketum kahramanının birkaç günlük seyahatteki çeşitli “karşılaşmalarından” oluşuyordu ve herkes yazara kendi hayatının, evliliğinin, ailesinin hikâyesini anlatıyordu. “Beyaza Beyaz”ın kahramanı da ketum, kendi hakkında hemen hiç bilgi vermiyor. Bu haliyle romanın yazarına da benzediğini düşünebiliriz. Tabii ketumluğu karşısındaki anlatma ihtiyacındaki kişiyi kışkırtıyor. Ser verip sır vermez düşüncesiyle kimselerle paylaşmadığı şeyleri pek tanımadığı bu yabancıya anlatıyor. Bir tür terapi gibi de düşünebiliriz. 
Romanın sıkça adı anılan ama görünmeyen kahramanı Pascal’dır. Aslında Agnes kendi hikayesini anlatırken kocası Pascal’ı da anlatmaktadır. Bu anlatımlarda Pascal’ı sevmeyiz ve onun aslında nasıl biri olduğunu da romanın sonuna dek pek anlayamayız. Son bölümde Pascal’ın sahneye yani anlatının mekanı olan eve gelmesiyle bazı şeyler netleşir.
Dinleyici konumundaki sanat tarihi doktora öğrencisi de ilginç bir tip. Kendi hakkında pek bilgi vermese de arada geçen küçük yorumlarından duyarsız ve ilgisiz olduğunu, Agnes’e adeta tahammül ettiğini, kadının hayatını derinden etkileyen öyküsünü pek umursamadığını, durmadan anlatan, kalkıp gitmeyi bilmeyen diye nitelediği Agnes’i bir tür kiracılık bedeli gibi dinlediğini anlıyoruz.
“Samimi ama mesafeli, karmaşık ama hazmedilebilir olan roman, hikâyenin merkezindeki sanatı ve ilişkileri taklit ediyor” diye tanımlamış “Beyaza Beyaz”ı, katılmamak elde değil. “Beyaza Beyaz” sade anlatımlı, kısa bir roman. Bu özellikleriyle Patrick Modiano ile yakınlık kurabiliriz ki benim gibi Modiano hayranı ve kısa anlatıları sevenler için çekici bir yazar Ayşegül Savaş. Ama bu romandan yola çıkarsak Enrique Vila-Matas’la bir bağ kuramadım. Savaş’ın diğer eserlerini de Türkçede okuyabilirsek belki Vila-Matas bağı da daha netleşecek.

Yorumlar